قَالَ
رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنْ سَرَّكُمْ أَنْ تُقْبَلَ
صَلَاتُكُمْ فَلْيَؤُمَّكُمْ عُلَمَاؤُكُمْ فَإِنَّهُمْ وَفْدُكُمْ فِيمَا
بَيْنَكُمْ وَبَيْنَ رَبِّكُمْ. (فيض)
رسول
الله أفندمز ( ﷺ ) بيوردولر
، " نمازلارنزيك قبول أدلمسى سزى سونديريرسه ، سزه (
نمازلارنزده ) عالملرينز إيمام اولسون ، زيرى اونلر ، برنزيك أؤنونده سزى ( تمثيل
أد ) ن هيئتنزدر . "
Resûlullah Efendimiz
sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Namazlarınızın kabul edilmesi sizi
sevindirirse, size (namazlarınızda) âlimleriniz imam olsun. Zîrâ onlar,
Rabbinizin önünde sizi (temsil ede)n heyetinizdir.”
(Münâvî, Feyzü’l-Kadîr)
Hicrî: 12 Zilhicce 1441 Fazilet
Takvim
NAMAZLARDA KIRÂATLER
Namazın rukünlerinden üçüncüsü kırâattir. Mukîm için sünnet olan, namazda “mufassal” denilen sûreleri okumasıdır.
Şöyle ki: Kırâat miktarında, mukîm olmayan, yani müsafir için sünnet olan, Fâtiha’dan sonra dilediği sûreyi okumasıdır. İmam olsun olmasın, mukîm için sünnet olan ise sabah ve öğle namazlarında Fâtiha’dan sonra “Tıvâl-i mufassal” denilen sûrelerden; ikindi ile yatsı namazlarında “Evsât-ı mufassal” denilen sûrelerden; akşam namazlarında da “Kısâr-ı mufassal” denilen sûrelerden bir sûre okumaktır.
Hucurât Sûresi’nden Burûc Sûresi’nin sonuna kadar olan sûreler tıvâl-i mufassaldır. Târık Sûresi’nden Beyyine (Lemyekün) Sûresi’nin sonuna kadar olan sûreler, evsât-ı mufassaldır. Bundan sonraki sûreler de kısâr-ı mufassaldır. Bu sûrelere mufassal denilmesinin sebebi, bunların biri diğerinden sık sık besmele-i şerîfe ile ayrılmış bulunmalarıdır.
Namazların, Fâtiha-i Şerîfe’den sonra bir miktar daha Kur’ân-ı Kerîm okunması icap eden rekâtlerinde tam bir sûre okunması efdaldir. Bununla beraber bir sûrenin bir kısmı bir rekâtte, kalan kısmı da diğer bir rekâtte okunabilir, bunda kerâhet yoktur.
Namazın bir rekâtinde bir sûrenin son tarafını, diğer rekâtinde de başka bir sûrenin son tarafını okumak, sahîh olan bir kavle göre mekruh değildir.
Namazın bir rekâtinde bir sûrenin evvelinden veya ortasından, diğer rekâtinde de başka bir sûrenin evvelinden veya son tarafından okumakta veya kısa bir sûre tilâvet etmekte kerâhet yoktur. Fakat evlâ olan, bir zarûret bulunmadıkça böyle okumamaktır.
Namazda Sübhâneke ile eûzü ve besmeleyi ve âmîn lafzını cehren (sesli olarak) okumak mekruhtur.
Şöyle ki: Kırâat miktarında, mukîm olmayan, yani müsafir için sünnet olan, Fâtiha’dan sonra dilediği sûreyi okumasıdır. İmam olsun olmasın, mukîm için sünnet olan ise sabah ve öğle namazlarında Fâtiha’dan sonra “Tıvâl-i mufassal” denilen sûrelerden; ikindi ile yatsı namazlarında “Evsât-ı mufassal” denilen sûrelerden; akşam namazlarında da “Kısâr-ı mufassal” denilen sûrelerden bir sûre okumaktır.
Hucurât Sûresi’nden Burûc Sûresi’nin sonuna kadar olan sûreler tıvâl-i mufassaldır. Târık Sûresi’nden Beyyine (Lemyekün) Sûresi’nin sonuna kadar olan sûreler, evsât-ı mufassaldır. Bundan sonraki sûreler de kısâr-ı mufassaldır. Bu sûrelere mufassal denilmesinin sebebi, bunların biri diğerinden sık sık besmele-i şerîfe ile ayrılmış bulunmalarıdır.
Namazların, Fâtiha-i Şerîfe’den sonra bir miktar daha Kur’ân-ı Kerîm okunması icap eden rekâtlerinde tam bir sûre okunması efdaldir. Bununla beraber bir sûrenin bir kısmı bir rekâtte, kalan kısmı da diğer bir rekâtte okunabilir, bunda kerâhet yoktur.
Namazın bir rekâtinde bir sûrenin son tarafını, diğer rekâtinde de başka bir sûrenin son tarafını okumak, sahîh olan bir kavle göre mekruh değildir.
Namazın bir rekâtinde bir sûrenin evvelinden veya ortasından, diğer rekâtinde de başka bir sûrenin evvelinden veya son tarafından okumakta veya kısa bir sûre tilâvet etmekte kerâhet yoktur. Fakat evlâ olan, bir zarûret bulunmadıkça böyle okumamaktır.
Namazda Sübhâneke ile eûzü ve besmeleyi ve âmîn lafzını cehren (sesli olarak) okumak mekruhtur.
(B. İslâm İlmihâli)
İLMİHÂL:. MUKİM VE MÜSÂFİR
Mukim: Vatanında veya vatanına (90 km.den daha) yakın olan yerde kalan veya vatanından sefer müddeti (yani 90 km.) uzak bir mahalde on beş gün veya daha fazla kalmaya niyet eden kimsedir.
Sefer, karada deve ile veya yaya yürüyüşle on sekiz saatlik, yani doksan kilometrelik, denizde ise altmış millik bir mesâfeye gitmektir. Bu kadar mesâfeye yolculuk yapan kimse “müsâfir” olur. Hangi vâsıta ile ve ne kadar kısa zamanda giderse gitsin, niyet edip yola çıkan kimse, sefer hükümlerine tâbidir.
Sefer, karada deve ile veya yaya yürüyüşle on sekiz saatlik, yani doksan kilometrelik, denizde ise altmış millik bir mesâfeye gitmektir. Bu kadar mesâfeye yolculuk yapan kimse “müsâfir” olur. Hangi vâsıta ile ve ne kadar kısa zamanda giderse gitsin, niyet edip yola çıkan kimse, sefer hükümlerine tâbidir.
(Muhtasar İlmihâl, Fazilet Neşriyat)
Hicrî: 12 Zilhicce 1441 Fazilet
Takvim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder