31 Mayıs 2018 Perşembe

KAZÂ NAMAZLARI



قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنِ اسْتَمَعَ إِلَى آيَةٍ مِنْ كِتَابِ اللهِ تَعَالَى كُتِبَ لَهُ حَسَنَةٌ مُضَاعَفَةٌ وَمَنْ تَلَاهَا كَانَتْ لَهُ نُورًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ. (حم)
رسول الله  أفندمز ( صلى الله عليه وسلم ) بويوردولر      ."  كيم الله تعالى نيك كتابندان ( قرآن كريم دن ) بر آيت دنلرسه اونون إيجن قات قات ثواب يازلر . كيم ده بر آيت اوقورسه قيامت كونى اونون إيجن نور اولور   ."
Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular: “Kim Allâhü Teâlâ’nın kitabından (Kur’ân-ı Kerîm’den) bir âyet dinlerse onun için kat kat sevab yazılır. Kim de bir âyet okursa kıyâmet günü onun için nûr olur.” 
(Müsned-i Ahmed)
Hicrî:   16  Ramazan  1439  Fazilet Takvimi 

İLMİHÂL: KAZÂ NAMAZLARI


Erkek ve kadın her akıllı müslümanın bâliğ olduktan (ergenlik çağına girdikten) sonra, diğer dînî vazîfelerle beraber beş vakit namazı hiç terk etmeden edâ etmeleri farzdır. Kat’iyyen terk etmemeye gayret etmelidir. Kur’ân-ı Kerîm’de
Cenâb-ı Hak elli beş yerde her müslümana namazla emretmektedir. Ayrıca otuz üç yerde, namaz zekâtla beraber emrolunmaktadır.
Namaz hakkında emrin bu kadar çok tekrar edilmesi, namazın fazîlet ve sevâbının büyüklüğünü, terk edenler için de, cezâsının çok ağır olacağını gösterir.
Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) bir hadîs-i şerîflerinde “Kıyâmet gününde kulun en evvel sorguya çekileceği şey, namazdır.” buyurmuşlardır. Bu hadîs-i şerîf, namaz hesabını tam verenlerin diğerlerinde kolaylık göreceğini, veremeyenlerin zorda kalacağını bildirmektedir.
Bir insan, bir vakit namazın yerine milyonlarca lira sadaka verse veya birinin iki rek’at namazı yerine bir başkası yüz rek’at namaz kılsa, namaz borcunu ödemiş olmaz.
Namaz kime farz olmuşsa, onun tarafından kılınmak sûretiyle ancak edâ edilir. Bir kimse vaktinde kılamadığı namazlarını hiç zaman geçirmeden kazâ etmeli, bu namazı kazâya bıraktığı için de ayrıca tevbe ve istiğfâr etmelidir.
Namaz borcu olan kimse, borçlarını hesaplar. En sonundan başlayarak kazâ edip bitirir. En evvelinden başlamak câiz ise de, en kâmil yaşta kazâya kalanların cezâsının daha ağır olacağından dolayı önce onları affettirmek düşüncesiyle sonundan başlayarak, kazâ etmek evlâdır. Kazâ ederken yalnız farzlar ve vitir kılınır. Sünnetler kazâ edilmez.
Kazâ namazı, kerâhet vakitleri hâricinde, her zaman kılınabilir. Kazâ borcu olan; beş vakit namazın sünnetleri, teheccüd, evvâbîn, duhâ, tesbih namazları ve mübârek gecelerde kılınan hâcet namazlarını ve sâir nâfileleri kılabilir.
Bunları kılmasında hiçbir mahzur yoktur. 
(M. İlmihal, Fazilet Neşriyat)
Hicrî:   16  Ramazan  1439  Fazilet Takvimi  



30 Mayıs 2018 Çarşamba

RESÛLULLAH EFENDİMİZİN KÂTİBİ ZEYD BİN SÂBİT (R.A.)



قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَلَا مَنْ اِشْتَاقَ إِلَى اللهِ فَلْيَسْتَمِعْ كَلَامَ اللهِ فَاِنَّ مَثَلَ الْقُرْآنِ كَمَثَلِ جَرَابِ مِسْكٍ أَيَّ وَقْتٍ فَتَحَهُ فَاحَ رِيحُهُ. (كنز)
رسول الله  أفندمز ( صلى الله عليه وسلم ) بويوردولر      ."  الله تعالى يه إشتياقلى اولان ( اونون جمالنى آرضو أدن )  كلام اللهى ( قرآن كريمى ) دنلسين . محقق كى قرآن ( ى كريم ) مسك تورباسى كبى در : اونى نه زمان آجارسه كوزل قوقوسو يايلر   ."
Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular: “Allâhü Teâlâ’ya iştiyaklı olan (onun cemâlini arzu eden) Kelâmullâh’ı (Kur’ân-ı Kerîm’i) dinlesin. Muhakkak ki Kur’ân(-ı Kerîm) misk torbası gibidir; onu ne zaman açarsa güzel kokusu yayılır.” 
(Kenzü’l-Ummâl)
Hicrî:   15  Ramazan  1439  Fazilet Takvimi 

RESÛLULLAH EFENDİMİZİN KÂTİBİ ZEYD BİN SÂBİT (R.A.)

 

Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem) Efendimizin vahiy kâtiplerinden olan Zeyd bin Sâbit Hazretleri Ashâb-ı Kirâm’ın büyük âlim ve müftîlerindendir. Hazret-i Ebûbekir (r.a.) zamanında Kur’ân-ı Azîm’i cem edip Hazret-i Osman’ın hilâfeti zamanında çoğaltılması hizmetinde de bulunmuştur. Hicretin ellinci senesinde vefât etmiştir. Hazret-i Muâviye ile birlikte Peygamber Efendimizin kâtiplik hizmetinde de bulunmuştur.
Zeyd bin Sâbit (radıyallâhü anh) anlattı:
“Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) Medîne-i Münevvere’yi teşrîf ettiklerinde henüz çocuktum. Beni alıp huzûruna götürdüler ve:
‘Yâ Resûlallâh! Bu çocuk Benî Neccar’dandır. On küsur sûre ezberlemiştir’ diyerek arz ettiler. Bu da Resûlullâh’ın hoşuna gitti.
Bir seferinde bana şöyle buyurdu:
“Ey Zeyd! Yahûdîlerin yazısını öğren. Vallâhi ben, Yahûdîlerin kâtipliğine (ve tercümanlığına) güvenemiyorum.”
Ben de on beş gece içinde İbrâniceyi yazıp okumasını güzelce öğrendim. Artık bundan sonra Yahûdîlerin Resûlullâh’a gönderdikleri mektupları okuyor, cevapları İbrânîce yazıyordum.”
Yine bir gün Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem):
“Sen Süryânî lisânını güzelce yazabilir misin?” diye sordular,
“Hayır, bilmiyorum” dedim. Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselâm: “Öyleyse, bu dili öğren. Bana Süryânice yazılar, mektuplar geliyor” emrini verdiler.
Ben de Süryânice’yi on yedi gün içinde öğrendim.”
Zeyd bin Sâbit (radıyallâhü anh), hükümdarlara gönderilen mektupları yazar ve Resûlullâh’ın (sallallâhü aleyhi ve sellem) huzurunda konuşmaları tercüme ederdi. Resûlullah Efendimizin Farsça, Rumca, Kıptice ve Habeşçe tercümanıydı. Bu dilleri Medîne-i Münevvere’de konuşan insanlardan öğrenmişti.
Zeyd (radıyallâhü anh), Farsça’yı Kisrâ’nın elçisinden, Rumca’yı Resûlullâh’ın (s.a.v.) hâcibinden (teşrîfatçısından), Habeşçe’yi onun erkek hizmetçisinden, Kıptîce’yi de yine bir diğer hizmetçisinden öğrenmişti. 
(el-Ikdu’l-Ferîd, İbnü Abdirabbih)
Hicrî:   15  Ramazan  1439  Fazilet Takvimi 


29 Mayıs 2018 Salı

SULTAN İKİNCİ MEHMED HAN'IN İSTANBUL KUŞATMASINDA ASKERLERİNE HİTÂBI



قَالَ النَّبِىُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَتُفْتَحَنَّ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ فَلَنِعْمَ الْأَمِيرُ أَمِيرُهَا وَلَنِعْمَ الْجَيْشُ ذَلِكَ الْجَيْشُ. (حم)
بيغمبر  أفندمز ( صلى الله عليه وسلم ) بويوردولر      ."  قوسطانتنيه ( إستانبول )  ألبتده فتح أديله جك در . اونى فتح أدن أمير ( قومان دان ) نه كوزل أمير : او آسكر نه كوزل آسكردر   ."
Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular: “Kostantıniyye (İstanbul) elbette fethedilecektir. Onu fetheden emîr (kumandan) ne güzel emîr; o asker ne güzel askerdir!” 
(Müsned-i Ahmed bin Hanbel)
Hicrî:   14  Ramazan  1439  Fazilet Takvimi 

SULTAN İKİNCİ MEHMED HAN'IN İSTANBUL KUŞATMASINDA ASKERLERİNE HİTÂBI

 
 
Ey fedâkâr ihtiyarlar! Ey kahraman delikanlılar!
Bu büyük fetihlerin kolaylıkla ve sırf lafla gerçekleştirilmediğini çok iyi bilirsiniz. Emeksiz devlet olur mu? Atalarımız, din yolunda ve İslâm’ı yaymak uğrunda insan tasavvurunun üzerinde pek çok sıkıntı ve zorluğu göze aldılar, tahammül ettiler. Karşılarına çıkan zorba ve inatçı düşman kuvvetlerini yendiler, göğüslerine dayanan mızrakları kırdılar, kibir ile böbürlenen sancaklarını baş aşağı eğdiler. Korku ve ümitsizlik, ihmal ve tembellik nedir, bilmediler.
Tâlihin yüzlerine gülmediği zamanlarda bile, asla ümitsizliğe kapılmadılar, düşmanlar karşısında gâlip gelene kadar başları dik durdular.
Yolculuk meşakkati ve uzak mesâfeler onlara mâni olmadı. Cihad yolunda bütün güçlerini sarf eder, her türlü zahmete sabrederlerdi. Musîbet anında üzüntüye kapılmaz; muvaffakiyyet hâlinde de aşırı derecede sevinmezlerdi. Bu sâyede şanlı bir devlet kurdular. Adâlet, gayret ve yüce bir idârenin nasıl olması îcâb ettiğini bütün dünyaya gösterdiler.
Bütün bunlardan sonra bizlere düşen nedir? İsrafçı mîrasyediler gibi elimizdeki mülkü çürütecek miyiz? Atalarımızın güzel eserlerini mahv ve yok mu edeceğiz? Hayır! Aslâ! Onlara layık nesiller olduğumuzu göstereceğiz, onların yolunu izleyerek ruhlarını şad edeceğiz.
Allâh’ın yardımı bizim yanımızda olduğu müddetçe muhârebe için, asker, para, silah vs. neyimiz varsa hiçbir şeyi esirgemeyip başka bir husûsu buna tercih etmemeliyiz. Bu mücadelemizi, şehirdeki mukâvemeti tamamen kırıp, surlarını ve burçlarını bütünüyle yerle bir ederek kendi hükmümüze alana kadar sürdürmeliyiz…
Ben bizzat kendim gayret ve mücâdelede sizlerle yarışacak ve büyük bir minnet ve iftiharla gayretinize ortak olacağım. Ordumun başında birinci safta yerimi alacağım. 
(İstanbul’un Fetih Günlüğü, Çamlıca B. Y.)
Hicrî:   14  Ramazan  1439  Fazilet Takvimi 

YARIM HURMA İLE DE OLSA ATEŞDEN KORUN”



قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِتَّقُوا النَّارَ وَلَوْ بِشِقِّ تَمْرَةٍ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَبِكَلِمَةٍ طَيِّبَةٍ. (ق)
رسول الله  أفندمز ( صلى الله عليه وسلم ) بويوردولر      ."  يارم حورما ( صداقه ) إيله ده اولسه جهنم دن قورونونوز . بونى بولاامايان طاطلى سوزله اولسون كندسنى قوروسون   ."
Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular: “Yarım hurma (sadaka) ile de olsa cehennemden korununuz. Bunu bulamayan tatlı sözle olsun kendisini korusun.” 
(Müttefekun aleyh)
Hicrî:   12  Ramazan  1439  Fazilet Takvimi 

“YARIM HURMA İLE DE OLSA ATEŞDEN KORUN”

 
Adiyy bin Hâtim (r.a.) anlatıyor: Bir akşam Resûlullah’ın (s.a.v.) huzurunda idim. Bir topluluk geldi, üzerlerinde yün elbise vardı. Resûlullah kalktı, namaz kıldı, sonra onları teşvik ederek şöyle buyurdular:
“Velev bir ölçek, velev yarım ölçek, velev bir tutam, velev bir tutam parçası olsun (sadaka vererek) bununla her biriniz yüzünü cehennem hararetinden korusun. Hatta bir hurma tanesi, velev yarım hurma tanesi olsun. Her biriniz Allâh’a varacak, Allâhü Teâlâ da ona şöyle söyleyecektir:
‘Ben size göz kulak vermedim mi?’ ‘Evet verdin’ diyecek.
‘Mal ve evlâd vermedim mi?’ ‘Evet verdin’ diyecek.
O zaman Allâhü Teâlâ, ‘O halde, hani sen kendin için önceden ne hazırlık gördün?’ buyuracak.”
İnsan işte o vakit önüne, arkasına, sağına, soluna bakar da cehennemin hararetinden yüzünü koruyacak hiçbir şey bulamaz.
Her biriniz yüzünü velev yarım hurma ile olsun ateşten korusun. Bunu bulamazsa velev kelime-i tayyibe ile -tatlı sözle- olsun. Çünkü ben artık sizin hakkınızda fakirlikten korkmam. Zira Allâhü Teâlâ size verecek ve yardım edecektir.” (Elmalılı, Hak Dîni Kur’ân Dili Tefsiri, Fazilet Neşriyat)
 
SADAKA VE ZEKÂTTA İLİM EHLİNİ TERCİH ETMELİ
 
Sadaka ve zekât vermek için aldığını hayırda ve iyilikte kullanan kimseleri araştırmalı, onları tercih etmelidir.
Bilhassa ilim sâhibi olan fakirleri seçmelidir. Çünkü bunlara vermek ilimde kendilerine yardım etmektir. Allah rızâsını kazanmak niyeti ile ilim tahsil etmek en büyük ibâdettir.
İbn-i Mübârek (rah.), sadakalarını bilhassa âlimlerin fakirlerine verirdi. Kendisine niçin böyle yaptığı sorulduğunda buyurdular ki:
“Ben, Peygamberlikten sonra ilimden daha üstün bir rütbe olduğunu zannetmiyorum. Âlimlerden biri bir ihtiyaçla karşılaşınca onun ile meşgul olur da okuyamaz. Onun ihtiyacını temin edip okumasına yardımcı olmak daha makbuldür.” 
(İhyâu’l-Ulûm)
Hicrî:   12  Ramazan  1439  Fazilet Takvimi