31 Aralık 2015 Perşembe

EN KIYMETLİ SERMÂYE: ÖMÜR





الَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: نِعْمَتَانِ مَغْبُونٌ فِيهِمَا كَثِيرٌ مِنَ النَّاسِ اَلصِّحَّةُ وَالْفَرَاغُ. (خ)‏
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “İki nimet var ki, insanların ekserisi onda aldanmıştır; sıhhat ve boş vakit.”

بيغمبر أفندمز ( صلى الله عليه وسلم ) بويوردل  "  إيكى نعمت واركى إنسانلريك أكسريسى اونده آلدانمشدر صحت و بوش وقت ."  

(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)
Hicrî: 20 Rabiulevvel  1437  Fazilet Takvimi

EN KIYMETLİ SERMÂYE: ÖMÜR


İnsanın ömrü en kıymetli sermayesidir. Ne kazanacaksa onunla kazanacaktır. Hattâ insanın ömrü, içinde bulunduğu andan ibaret gibidir. Kârsız geçen her an, o kıymetli sermayeden heder edilen bir ziyan, bir hüsrandır.
İnsan ömrünün son bir anında da olsa kendisine ebedî cenneti kazandıracak salih bir iş yapmağa muvaffak olabilirse geçen bütün zayiatı telâfî ederek o husrandan kurtulmuş olur. Bu sayede insan ömrünün içinde bulunduğu her lâhzasını (anını) fırsat bilmeli, geçirmiş olduğu fırsatları telâfî için bir vâsıta kılmalıdır.
Böyle vaktinin kıymetini bilmek manasına tasavvufda “mürîd ibnül vakt olmalıdır.” Yani ömrünün ve bilhassa içinde bulunduğu vakit ve hâlin kıymetini bilmeli ve onunla yarın âhıreti için ne kâr, ne hayır edebilmek mümkün ise onu kazanmağa çalışmalıdır, demişlerdir.
İşte vakit böyle bir fırsat ve ömür bütün anlarıyla -kâr ve zarar eden- bir sermayedir ve Allâhü Teâlâ’nın bize en büyük nimetlerindendir.
Zaman geçtikçe insanın ömrü eksilir. Nitekim “Ve’l-asr” Sûresinin tefsîrinde şöyle denilmiştir:
O acîb olan asra, zamana iyi dikkat ediniz. Çünkü o geçtikçe insan büyüyorum çoğalıyorum, yaşıyorum zanniyle sevinir. Hâlbuki o asır hep onun ömrünü yemekte, o geçen gece ve gündüzler vücudunu kemirmekte ve bu suretle o her dem hüsran içinde kalmaktadır. Ancak îmân edip de güzel ameller yapanlar müstesnadır.
Bir de bir takım kimseler gördükleri fenalıkları, çektikleri hüsranları hep zamandan bilerek şikâyet ederler, zamanların uğursuzluğundan bahsederler. Hakikatte ise zamanın aybı, kabahati, zararı yoktur. O değerli bir ni’mettir. İnsanlardan zamanın kadrini bilip de salâha çalışmayanlar hüsranda, ziyandadır. Allah böylelerinin cezalarını verir.
Hicrî: 20 Rabiulevvel  1437  Fazilet Takvimi



HELÂL VE HARAMA DİKKAT




اَسْتَعِيذُ بِاللهِ : إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَنْ تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آَمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآَخِرَةِ وَاللهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ. (سورة النور, 19)
"  محقق اونلر ( منافقلر ) كى إيمان أدنلر آراسنده جركين ياراماز شيلريك يايلماسنى آرضو أدرلر او كمسلر إجن دنياده و آخرتده بك آجقلى بر عذاب واردر و الله بلر سزلر ايسه بله مزسنز  ."  
Muhakkak onlar (münâfıklar) ki, iman edenler arasında çirkin, yaramaz şeylerin yayılmasını arzu ederler. O kimseler için dünyada ve âhirette  pek acıklı bir azap vardır. Ve Allah bilir, sizler ise bilemezsiniz.
(Nûr sûresi, âyet 19)
Hicrî: 19 Rabiulevvel  1437  Fazilet Takvimi

HELÂL VE HARAMA DİKKAT


Bir şeyin helâl veya haram olması, ya Kur’ân-ı Mübîn’in âyetleri ile veya Peygamber Efendimizin hadisleriyle veya müçtehidlerin icmâı ile sabit olur.
Helâl mi, haram mı olduğu bir delil ile açıkça sabit olmayan şeyler de şüphelilerden sayılır.
Helâl olan şeyleri yapmakta bir mahzur yoktur, belki birçok faydalar vardır.
Haram olan şeyleri yapmak ise günahtır, dünyada da ahirette de azaba sebeptir. Haram olan şeylerin zararları çoktur.
Şüpheli olan şeylerde insanın harama, zarara düşme tehlikesi vardır. Binaenaleyh ihtiyatlı olan, hakkı ile takva sahibi bulunan bir insan, öyle şüpheli şeyleri de işlemez. Meselâ: Takvalı bir zat, helâl mi, haram mı olduğunda şüphe edilen bir maldan faydalanmak istemez ve şüpheli şeylerle uğraşanlar ile arkadaş olmayı arzu etmez. Çünkü bu yüzden kendisi de günaha düşebilir. Bu gibi şeylerden kaçınmak ise takva ve fazilet eseridir.
İhyâu Ulûmiddîn’de deniliyor ki: Halka hiçbir hususta uymak ve onları taklit etmek caiz olamaz. Pek şiddetli sıcak bir günde bütün halk, yakıcı bir güneş altında ve açık bir sahada toplanmış olsalar, senin ise serin bir evin bulunsa sen hiç halka uyarak o evini bırakıp yok yere güneşte durur, yanar mısın? Elbette hayır. Ya bir takım halka tabi olarak cehennem ateşinde yanmayı nasıl kabul edebilirsin? Artık meşru olmayan hususlarda onlara uymamak lâzım gelmez mi?
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Helâl belli, haram da bellidir, yani beyan olunmuştur. Fakat bu ikisi arasında ikisine de benzeyebilen şübheli -helâl mi, haram mı olduğu açıkça bilinmeyen- şeyler vardır ki insanların çoğu onları bilmez. O halde şüphelilerden korunan kimse dinini ve ırzını temiz tutmuş olur. Şüphelilere düşen ise harama da düşer. Koru çevresinde sürülerini otlatmakta bulunan bir çoban gibi ki çok sürmeksizin bunları o koru içerisine salıvermiş olur. Bilmiş ol ki, her hükümdarın bir korusu vardır. Uyanık ol ki, Allâ
Hicrî: 19 Rabiulevvel  1437  Fazilet Takvimi




İKİNCİ ABDÜLHAMÎD HAN’IN BAZI HİZMETLERİ




قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا عَظَّمَتْ أُمَّتِي اَلدُّنْيَا نُزِعَتْ مِنْهَا هَيْبَةُ الْاِسْلَامِ. (كنز)‏
"  اؤمتم دنيايه فضله دكر وردكلرى زمان اونلردان إسلاميك هيبتى قالقار  ."  
Ümmetim dünyaya fazla değer verdikleri zaman, onlardan İslâm’ın heybeti kalkar.” 
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)
Hicrî: 18 Rabiulevvel  1437  Fazilet Takvimi

İKİNCİ ABDÜLHAMÎD HAN’IN BAZI HİZMETLERİ


Büyük âlim Yusuf Nebhânî merhum diyor ki:
Sultan Abdülhamid Han, Müslümanların işlerini görmek için bütün gücünü harcadığı gibi kendi öz malından eşrafa, âlimlere, hakîkî tasavvuf ehline, fakirlere bol ihsânlarda bulunmuştur. Memleketin her köşesinde büyük meblağlarla birçok hayır eserleri yaptırmış, Peygamberlerin ve Evliyanın türbelerini tamir ve imar etmiştir. Binlerce câmi, mescid, zâviye ve her seviyede mekteb ve medreseler binâ ettirmiştir.
Sadece Lazkiye sancağında yetmiş mescid ve her bir mescidin yanında bir de medrese yaptırmıştır. Dalâlet fırkalarından Bâtınî Nusayrîlerin hidayeti için bu medreselerin her birine bir Ehl-i sünnet âlim tayin etmiştir. Onların evladlarına İslâm dînini dürüstçe ehl-i Sünnet itikâdı üzere öğretmektedirler. Halife hazretleri, dîn ilminin öğretilmesi işlerine hazine-i hassasından muazzam paralar sarfetmiş, devlet hazinesine en ufak bir yük getirmemiştir.
Abdülhamîd Han, şanlı ecdâdı gibi Haremeyn-i şerîfeyn hizmetlerinde (Mekke ve Medîne’nin) bütün işlerine büyük bir itina göstermiştir. Bilhassa 14. asrın onuncu senesinde (H. 1310) çıkan vebâ salgınında Mekke-i Mükerreme ile yakından alakadar olmuştur. Ahaliyi iyi bilen güvenilir zâtlar ile 60 bin lira göndermiş; hastalar için karantinahaneler binâ ettirmiş, sıhhıye için lüzumlu her türlü tedbirler alınmıştır. Her sene fakir hacılar için zaten para göndermek adeti idi. Medîne-i Münevvere ahalisi ve hizmeti için sarfettiklerinde onu sadece babası merhûm Sultân Abdülmecîd Han geçmiştir. O Mescid-i Nebevî’yi tamâmen ve layıkıyla yenilemiş, kendisinden önce hiçbir sultan onun kadar imar edememişlerdir.
Hâsılı, Allâh’ın, Resûlünün ve Müslümanların razı olacakları şekilde İslâm devlet ve milletinin gücünü ziyadeleştirmiştir. En mühimmi de halife hazretleri tahta geçtiğinde devlet işleri kötü niyetli ve kabiliyetsiz devlet adamlarının elindeydi. Hemen onları işten el çektirdi. Onların çoğu helak oldu gitti. Allâhü Teâlâ nereye gittiklerini en iyi bilendir. (Hulasatü’l-Beyân)
Hicrî: 18 Rabiulevvel  1437  Fazilet Takvimi