31 Ocak 2015 Cumartesi

ARKADAŞ SEÇMENİN ÂDÂBI




قَال النبى    : "    مَا مِنْ رَجُلَيْنِ تَحَابَّا فِي اللَّهِ بِظَهْرِ الْغَيْبِ إِلا كَانَ أَحَبُّهُمَا إِلَى اللَّهِ أَشَدَّهُمَا حُبًّا لِصَاحِبِهِ " )الطبرانى(
"  آرقاداشلق أدن إيكى كشدن آللهه دها سوملى اولانى آرقاداشنه قارشى معامله سى دها شفقتلى اولان در .  " 
( حديث شريف )
Arkadaşlık eden iki kişiden Allâh’a daha sevimli olanı, arkadaşına karşı muâmelesi daha şefkatli olandır.(Hadîs-i Şerîf, İthâfu’s-Sâde) 
Hicrî: 10 Rebîulâhir 1436   Fazilet Takvimi  

ARKADAŞ SEÇMENİN ÂDÂBI


Birisiyle arkadaşlık kurarken evvelâ onda şu beş meziyeti aramalı, eğer bunlar varsa dost edinmelidir:
1 - Akıl: Arkadaş akıllı olmalıdır. Çünkü ahmakla dostluktan hayır gelmez. O sana faydalı olmak için bir iş yapayım derken, zarar verir.
2 - Güzel ahlâk: Kötü huylu kimsede vefâ ve iyilik olmaz. Meselâ: Öfkesine ve şehvetine sâhip olamayan kimse kötü huyludur. Öyle bir kimseyi dost edinmelidir ki, sen ona hizmet ettiğin zaman o seni korusun. Sen onunla konuşup görüştüğün zaman o sana tatlı söylesin. Senden bir iyilik görünce onun değerini bilsin ve bir hata görünce onu örtsün.
3 - Sâlih olmak (İyi hâlli olmak, günahlardan kaçınmak): Büyük günah işlemekte ısrar edenle dost olma. Allah’tan korkan, günah işlemekte ısrar etmez. Hâlbuki Hak Teâlâ’dan korkmayan kimsenin şerrinden korkulur.
4 - Kanâat: Dünyaya dört elle sarılan harîs (lüzûmundan fazla dünyaya düşkün) kimselere yakın olma. Onun sadâkati geçicidir. Harîs ile dostluk, öldürücü bir zehirdir. Çünkü tabiatı, huyu değişkendir. Belki türlü huylara bürünmekte ustadır. Fakat şu bir gerçektir ki harîs kimselerle kalkıp oturan da onun gibi harîs olur. Zâhid (dünyaya rağbet etmeyen) insanlarla oturup kalkan kimse rahat bulur.
5 - Doğruluk: Yalancıyla dost olma ki o kötüdür. Serâba benzer. Sana uzağı yakın, yakını uzak gösterir.
Bu maddelerden başka üç türlü arkadaş vardır:
Biri âhiret kardeşidir. Onda yalnız dinle ilgili olanları ararsın.
İkincisi dünya kardeşidir. Bunda da yalnız güzel huy ararsın.
Üçüncüsü de öyle bir kimsedir ki, onda ne menfaat bulunur, ne de onunla vakit geçirilebilir. Ondan kurtuluncaya kadar onunla güzellikle geçinmeye bakılır. Ancak bu gibi kimselerden insan ibret dersleri alır. Onda görülen kötülüklerden çirkinliklerden çekinmelidir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
“Eğer insanlar, başkalarında görüp tiksindikleri şeylerden sakınsalar, edebleri kemâl bulur, terbiye ediciye lüzum kalmaz.” buyurmuştur.
Hicrî: 10 Rebîulâhir 1436   Fazilet Takvimi  



30 Ocak 2015 Cuma

ERBAÎN, ZEMHERİR VE HAMSÎN




قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:   اَلنَّائِمُ الطَّاهِرُ كَالصَّائِمِ الْقَائِمِ.   (الجامع الصغير)
"  عبدستلى اولراق اويويان كوندوزلرى اوروجلى كجه لرى ده عبادتله كجرن كبى در."  
 ( حديث شريف صيوتى الجامع الصغير )
Abdestli olarak uyuyan, gündüzleri oruçlu, geceleri de ibâdetle geçiren gibidir.” 
(Hadîs-i Şerîf, Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr)
Hicrî: 09 Rebîulâhir 1436   Fazilet Takvimi  

BAZI DÎNÎ TABİRLER:


Tahâret: Lügatte, nezâfet, temizlik demektir. Dînen tahâret, necâset denilen mâddeten pis şeylerin veya hades denilen dînî bir mânînin giderilmesinden ibarettir.
Tahâretler, tahâret-i suğrâ ve tahâret-i kübrâ, yani küçük temizlik, büyük temizlik diye ikiye ayrılır.
Tahâret-i suğrâ: Abdestsizlik denilen hâli gidermek sûretiyle olan temizliktir. Abdest almak gibi.
Tahâret-i kübrâ: Cünüplük, hayız ve nifâs denilen hâllerden çıkmak için ağza, burna su alıp bütün vücûdu yıkamak sûretiyle yapılan temizliktir ki, buna gusül veya boy abdesti denir.
Hades: Bazı ibâdetlerin yapılmasına mâni olan ve hükmî necâset sayılan bir hâldir. Hades-i asgar, hades-i ekber kısımlarına ayrılır.
Hades-i asgar: Tahâret-i suğrâ ile meselâ yalnız abdest ile giderilen tahâretsizlik hâlidir. Bevl etmek ve ağız, burun gibi bir azadan kan gelmek sebebiyle vücûda gelen hades gibi.
Hades-i ekber: Tahâret-i kübrâ ile yani ağzı, burnu ve bütün bedeni yıkamakla giderilen tahâretsizlik hâlidir. Bu da cünüplükten ve hayız denilen ârızalardan ileri gelir.

ERBAÎN, ZEMHERİR VE HAMSÎN

Kış mevsiminin soğukları, 40 ve 50 günlük iki devreye ayrılır. Kışın en soğuk zamanı sayılan 21 Aralık - 30 Ocak arasındaki 40 güne Erbaîn denir. Erbaîn 30 Ocak’ta sona erer ve Hamsîn başlar. Bundan sonraki elli güne hamsîn denilir. Bu elli günün 21 Mart’ta bitmesiyle kış sona ermiş olur.
Eski İstanbullular erbaîne ehemmiyet verirlerdi. Şiddetli soğuk hüküm sürdüğü bu günler ihtiyarlarla zayıflar için pek tesirli ve hatta tehlikeli olduğundan onlar erbaîn esnasında bazı yiyecek ve içeceklerden bir nevi perhiz ederler. Erbaîn sona erince ziyâfetler tertip ederek birbirlerini ziyâret ederlerdi.
Bu mevsimde esen şiddetli rüzgâra da Erbaîn fırtınası veya Zemherîr denilir.
Hicrî: 09 Rebîulâhir 1436   Fazilet Takvimi  



29 Ocak 2015 Perşembe

EZAN LAFIZLARININ MANALARI




قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِذَا اُذِّنَ فِى قَرْيَةٍ اَمَّنَهَا اللهُ مِنْ عَذَابِهِ ذَلِكَ الْيَوْمَ. (طب)
"  بر يرده أزان اوقوندغى زمان اوكون الله تعالى اوراده بولونانلرى عذابندان قورور . "  
 ( حديث شريف "برانى المعجم الكبير )
Bir yerde ezan okunduğu zaman, o gün Allâhü Teâlâ orada bulunanları azâbından korur.
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr)
Hicrî: 08 Rebîulâhir 1436   Fazilet Takvimi  

EZAN LAFIZLARININ MANALARI


İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyurdular:
“Bilinmelidir ki ezân lafızları yedidir.
1 - Allâhü Ekber:
Allâhü Teâlâ, ibâdet edicilerin ibadetine muhtaç olmaktan pek yücedir, aslâ muhtaç değildir. Bu mübârek lafızların dört defa tekrar edilmesi bu mühim mânânın te’kîdi içindir.
2- Eşhedü en lâ ilâhe illallâh:
Ben şehâdet ederim ki Allâhü Teâlâ hem ibâdete ihtiyacı olmaktan yüce ve müstağnidir, hem ibâdet edilmeye lâyık ve müstehak olan da ancak o sübhânehûdür.
3- Eşhedü enne Muhammeden Resûlullâh:
Ben şehâdet ederim ki Peygamberimiz Muhammed Mustafâ sallallâhü aleyhi ve sellem, Allah sübhânehûnün resûlüdür ve Allâhü Teâlâ’ya ibâdet yolunu ondan getirip teblîğ eyleyicidir. Cenâb-ı Hak Tekaddes ve Teâlâ hazretlerine layıkı ile ibadet, ancak onun -sallallâhü aleyhi ve alâ âlihi’s-salevâtü ve’t-tahiyyetü- getirip teblîğ buyurduklarıyla yapılabilir.
4-5 - Hayye ale’s-salâh, Hayye ale’l-felâh;
Bu iki kelime, kılanı felâha götürecek namazı edâ etmeye dâvet eder.
6- Allâhü Ekber:
Allâhü Teâlâ’ya kimse lâyıkı ile ibâdet edemez.
7- Lâ ilâhe illallâh:
Hiç kimseden Cenâb-ı Tekaddes ve Teâlâ’ya lâyıkı ile ibâdet sâdır olmaz ise de şüphesiz ibâdet edilmeye yegâne lâyık ve müstehak olan ancak odur.
İşte namazın ne muazzam ve yüce bir ibâdet olduğunu, vaktinin girmesinin böyle muazzam kelimelerle ilân olunmasından idrâk etmek lâzımdır.
İşte ucuzluk ve bolluk bahardan (namazın fazîleti ezandan) belli olur.
Allâh’ım, bizi Peygamberlerin Efendisi aleyhi ve alâ cemîi’l-Enbiyâi etemmü’s-salavât ve ekmelüttahıyyât hürmetine felâha eren hakîki namaz kılanlardan eyle…”
 (Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî, (ks.) 1/m. 303)
Hicrî: 08 Rebîulâhir 1436   Fazilet Takvimi  


28 Ocak 2015 Çarşamba

TESBİHİN FAZİLETİ



قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:
 مَنْ سَبَّحَ اللهَ فِي دُبُرِ كُلِّ صَلَاةٍ ثَلَاثًا وَثَلَاثِينَ وَحَمِدَ اللهَ ثَلَاثًا وَثَلَاثِينَ وَكَبَّرَ اللهَ ثَلَاثًا وَثَلَاثِينَ فَتْلِكَ تِسْعَةٌ وَتِسْعُونَ وَقَالَ تَمَامَ الْمِائَةِ لَا اِلٰهَ اِلَّا اللهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ غُفِرَتْ خَطَايَاهُ وَاِنْ كَانَتْ مِثْلَ زَبَدِ الْبَحْرِ. (م)
"  كم ( بش وقت ) نمازدان صكره اوطوز اوج كره سبحان الله اوطوز اوج كره الحمد لله اوطوز اوج كره ده الله اكبر درسه بونلر دوقسان دوقوز اولور يوزه تمامله مق ايجون ( بر كره ) لااله الاالله وحده لاشريك له له الملك وله الحمد  وهو على كل شيء قدير  اوقورسه – دنز كوبوكى قدار اولسه - كوناحلرى باغشلانر . "  
 ( حديث شريف  صحيح مسلم )
Kim (beş vakit) namazdan sonra otuz üç kere ‘Sübhânellâh’, otuz üç kere ‘Elhamdülillâh’, otuz üç kere de ‘Allâhü Ekber’ derse bunlar doksan dokuz olur. Yüze tamamlamak için (bir kere) ‘Lâ ilâhe illallâhüvahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü…’ okursa -deniz köpüğü kadar da olsa- günahları bağışlanır.”(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)
Hicrî: 07 Rebîulâhir 1436   Fazilet Takvimi  

NAMAZDAN SONRA TESBİHİN FAZİLETİ

Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) (muhâcirlerin) fakirleri gelip:
(Yâ Rasûlallâh) mal ve mülk sâhipleri en yüksek dereceleri ve dâimî nimet(lere ermek fazîlet ve saâdetin)i alıp gittiler.
Hem bizim kıldığımız gibi onlar da namaz kılıyorlar, bizim tuttuğumuz gibi onlar da oruç tutuyorlar.
Hem de onların fazla malları var, onunla haccediyorlar, umre yapıyorlar, cihâd ediyorlar, sadaka veriyorlar.” dediler.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:
“Size bir şey bildireyim ki siz onu yaptığınız takdirde hem (bu hususta) sizi geçmiş olanlara yetişebilesiniz, hem de sizden sonraya kalanlardan hiçbir kimse size yetişemesin ve içlerinde bulunduğunuz cemâat (topluluk) içinde en hayırlı siz olasınız. Ancak (onlardan size tavsiye ettiğim amelin) aynısını yapan hâriç:
Her farz namazdan sonra otuz üçer kere tesbîh (Sübhânallah), tahmîd (Elhamdülillâh) ve tekbîr (Allâhü Ekber) okursunuz.” buyurmuşlardır.
Fakirler Resûlullâh’ın (s.a.v.) kendilerine öğrettiğini yaptılar. Derken zenginlere de yaptıklarını haber verdiler. Zenginler de tıpkısını yaptılar.
Ashâbın fakirleri, Resûlullâh’a (s.a.v.) gelip bunu haber verdiler ve:
‘Bizim bu kardeşlerimiz bizim yaptığımızı yapıp söylüyorlar’ dediler.
Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v.):
“Bu dediğiniz Allâhü Teâlâ’nın bir fazlı ve ihsanıdır ki, dilediğine verir. Ey fakirler cemâati:
Müslümanların fakirlerinin zenginlerinden âhiret günü ile yarım gün, yâni beş yüz yıl evvel cennete girmeleri sizi sevindirmez mi?” buyurdular.
Hicrî: 07 Rebîulâhir 1436   Fazilet Takvimi