29 Şubat 2016 Pazartesi

SA'D BİN EBÎ VAKKAS'IN DUÂSI



قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَوْ كَانَ لِابْنِ آدَمَ وَادِيَانِ مِنْ مَالٍ لَابْتَغَى ثَالِثًا وَلَا يَمْلَأُ جَوْفَ ابْنِ آدَمَ إِلَّا التُّرَابُ وَيَتُوبُ اللهُ عَلَى مَنْ تَابَ. (خ)
بيغمبر أفندمز صلى الله عليه وسلم  بيوردلر :" آدم اوغلونون إيكى وادى دولوسو مالى اولسايدىمحقق اؤجونجوسونو ده إستردى آدم اوغلونون قارننى آنجق طوبراق دولدورور ( بونونله برابر ) الله تعالى توبه أدنيك توبه سنى قبول أدر ".
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Âdemoğlunun iki vâdî dolusu malı olsaydı, muhakkak üçüncüsünü de isterdi. Âdemoğlunun karnını ancak toprak doldurur. (Bununla beraber) Allâhü Teâlâ tevbe edenin tevbesini kabûl eder.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)
Hicrî: 20  Cemaz,yelevvel  1437  Fazilet Takvimi  

SA'D BİN EBÎ VAKKAS'IN DUÂSI


Hz. Ömer’in halîfeliği zamanında Kûfe’den bazı kimseler Medîne-i Münevvere’ye gelip valileri olan Sa‘d bin Ebî Vakkas’ı şikâyet ettiler, hatta “Namazı iyi kıldırmıyor!” dediler.
Hazret-i Ömer hemen işin doğrusunu öğrenmek için Muhammed bin Mesleme’yi birkaç kişi ile Kûfe’ye gönderdi. Muhammed bin Mesleme, Hazret-i Sa‘d’ı alıp her kabîlenin mescidine gittiler. Onun hâlini sordu. Herkes, onun iyi hâllerini söyledi, teşekkür ve duâ ettiler. Fakat Aysî kabilesinin mescidine gelindiğinde Üsâme bin Katâde, Hazret-i Sa‘d’ı: “Askerle bizzat sefere gitmez, ganîmet mallarını adâletle taksim etmez ve muhâkeme sırasında adâlet ile hükmetmez” diye üç suç ile ithâm etti.
Üsâme bin Katâde’nin bu cür’eti, Hazret-i Sa‘d’ın pek gücüne gitti ve onun aleyhine üç duâ etti: “Yâ Rabbi! Eğer senin bu kulun yalancı ise -buradaki insanlar görsün ve işitsinler ki- sen onun ömrünü uzun, ihtiyaçlarını çok kıl, kendisini fitnelere yakın kıl” dedi.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Hazretleri: “Ya Rabbi! Sa‘d’ın attığını doğru ve duâsını makbul kıl” diye duâ etmiş olduğundan Hazret-i Sa‘d’ın okları nasıl ki hedefe isâbet ederse duâsı da kabul olunurdu. Nitekim bu adam çok yaşayıp kirpikleri gözleri üzerine inmiş ve çok evlâdı olup yokluk içinde yaşamıştır. Bazan sokaklarda edebe aykırı hareketler yapardı. Kendisine “Bu rezâlet nedir?” denildiğinde: “Mübârek Sa‘d’ın bedduâsı” derdi.
Sa‘d bin Ebî Vakkâs Hazretleri’nin kendisi hakkında bu türlü şikâyette bulunulması pek gücüne gitmişti. “Ben, Allah yolunda harb eden ve ok atanların ilkiyim. Muhammed (s.a.v.) Hazretleri’nin Ashâb’ından gazâ eden bir cemaât içinde bulundum. Yiyecek bulamayıp ağaç yapraklarını ve sakız ağacı meyvelerini yerdik. Şimdi namazı iyi kıldırmıyor diye beni şikâyet ediyorlar. Öyle ise vay benim hâlime! Ettiğim gayretler ve çektiğim zahmetler hebâ mı oldu?” diye kendi kendine kahrolmuştu.
Büyükler hakkında bu çeşit iftirâlar olagelmiştir. Fakat bu onların derecelerini daha da yükseltmiştir. (Hz. Ömeru’l-Fâruk, Çamlıca B.Y.)
Hicrî: 20  Cemaz,yelevvel  1437  Fazilet Takvimi  



ALLÂHÜ TEÂLÂ'YA HAMDİN YÜKSEK KIYMETİ



قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: وَمَنْ قَالَ اَلْحَمْدُ للهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ مِنْ قِبَلِ نَفْسِهِ كُتِبَ لَهُ بِهَا ثَلَاثُونَ حَسَنَةً وَحُطَّ عَنْهُ بِهَا ثَلَاثُونَ سَيِّئَةً. (حم)
بيغمبر أفندمز صلى الله عليه وسلم  بيوردلر :" إستيرك إيجندن كلرك  ألحمدل الله رب العالمين  دين كمسيه بوندان دولاي اوطوز ثواب يازلر و اونون اوطوز كوناحى سلنر ".
Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “İsteyerek, içinden gelerek ‘Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemîn’ diyen kimseye, bundan dolayı otuz sevap yazılır ve onun otuz günahı silinir. 
 (Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)
Hicrî: 19  Cemaz,yelevvel  1437  Fazilet Takvimi  

ALLÂHÜ TEÂLÂ'YA HAMDİN YÜKSEK KIYMETİ


Hamd, samîmî olarak ta’zîm ve senâ (yüceltme ve medih) için söylenen sözdür.
Elhamdülillâh, “Ta’zim ve senâya dâir her türlü güzel söz, ezelden ebede Allâhü Teâlâ’ya mahsûstur, ona lâyıktır.” demektir. Ezelden ebede bütün hamdlere: Arş-ı A‘lâ meleklerinin, Kürsî’nin, göklerin, yerin tabakalarının ve sâkinlerinin hamdleri dâhildir. Yine Âdem aleyhisselamdan Peygamberimiz (s.a.v.)’e kadar geçen peygamberlerin, evliyânın ve bütün diğer yaratılmışların hamdleri de dâhildir.
Şimdi bu mânâ düşünülerek “Elhamdülillâh” denilirse Allâhü Teâlâ’ya nihayetsiz hamd edilmiş olur.
Akıl sâhibi her Müslüman’ın, üzerindeki sonsuz ilâhî nîmetleri düşünerek nimetlerin artmasına vesîle olan hamd ile Cenâb-ı Hakk’ın ulûhiyet hakkını, gücü yettiğince edâ etmeğe çalışması vâcibdir.
Îmânın lezzetini kalbinde bulabilmek için dâimâ lisânını Allah’a hamd etmeye alıştırmalıdır. Husûsiyle muvaffak olduğu her hayırlı işin evvelinde ve sonunda hamd etmelidir. Nitekim Tefsîr-i Kebîr’de şöyle geçer:
“Hazret-i Âdem Safiyyullâh’ın (a.s.) mübârek rûhu, cesed-i şerîflerine üflendiğinde, ruh göbeğine ulaşınca aksırdı ve “Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemin” dedi. Mü’minler de cennete girdiklerinde Cenâb-ı Hakk’ı tesbih ederler ve duâlarının sonuda “Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemîn” derler. Bu sebepten Allâhü Teâlâ’nın ni’metlerinin önünde de sonunda da hamd etmek esastır.”
Hadîs-i şerîfte şöyle buyurulmuştur: “Allâhü Teâlâ kuluna bir nîmet verdiğinde o kul “Elhamdülillâh” derse Allâhü Teâlâ da şöyle buyurur: “Şu kuluma bakınız, ona verdiğim az bir ni’mete, âhirette mükâfâtını ebediyyen alacağı (hamd) ile karşılık verdi.”
“Elhamdülillah” arapça olarak sekiz harfdir. Cennetler’in sekiz kapısı vardır. Bir kimse ihlâs ile bu sekiz harfi söylese, yani ‘Elhamdülillâh’ dese Cennet’in sekiz kapısından girmeye lâyık olur. (Şerh-i Dürr-i Yektâ)
Hicrî: 19  Cemaz,yelevvel  1437  Fazilet Takvimi  


LEZZETLERİ YIKAN ÖLÜMÜ ÇOKÇA HATIRLAYINIZ



قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّمَا الْقَبْرُ رَوْضَةٌ مِنْ رِيَاضِ الْجَنَّةِ أَوْ حُفْرَةٌ مِنْ حُفَرِ النَّارِ. (ت)
بيغمبر أفندمز صلى الله عليه وسلم  بيوردلر :" قبر يا جنت بحجه لرندن بر بحجه ويا جهنم جوقورلرندان بر جوقوردر . "
Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.” 
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)
Hicrî: 18  Cemaz,yelevvel  1437  Fazilet Takvimi  

LEZZETLERİ YIKAN ÖLÜMÜ ÇOKÇA HATIRLAYINIZ


Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.v.) cenâze namazı için Ashâb-ı Kirâm’ın bulunduğu yere geldiler. Dişleri görünecek kadar yüksek sesle gülen bazı insanlar gördüler. Buyurdular ki:
“Doğrusu siz lezzetleri yıkan ölümü çokça hatırlasaydınız o, sizi böyle yapmaktan (gülmekten) alıkoyardı. Öyleyse hemen lezzetleri yıkan ölümü çokça hatırlayınız.
Kabrin (lisân-ı hâl ile) şöyle konuşmadığı hiçbir ân yoktur:
“Ben gariplerin yurduyum, ben yalnızların yurduyum, ben içinde ancak toprak ve kurtlar bulunan (gelenleri toprak ve kurtların yediği) bir yerim.”
Mümin ve itâatkâr bir kul defnedildiği zaman kabir ona:
“Merhabâ, hoş geldin, sâlih ameller işlediğin için rahat bir yere geldin. Sen üzerimde yürüyenlerin bana en sevimlisiydin. İşte şimdi sen benim emrime girdin, bana mahkumsun. Sana olan ihsânımı şimdi göreceksin” der ve kabir onun için göz alabildiğine genişler. Orada cennete bakan bir kapı açılır.
Bir günahkâr veya kâfir defnedildiği zaman kabir ona:
“Rahat edemeyeceğin bir yere geldin. Sen toprak üstünde yürüyenlerin bana en sevimsizi idin. İşte şimdi sen benim emrime girdin, bana mahkûmsun. Şimdi sana yapacağımı göreceksin.” der ve onun üzerine kapanıp sıkar, kaburgaları birbirine geçer.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) parmaklarını birbirine geçirerek şöyle buyurdular:
“Allâhü Teâlâ ona yetmiş yılanı musallat eder. Öyle yılanlar ki biri  üfürse kıyâmete kadar dünya üzerinde hiçbir ot bitmezdi. Hesap için diriltilinceye kadar yılanlar onu sokup vücudunu parçalayacaklar.”
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Kabir cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.” buyurdular. (Sünen-i Tirmizî)
Hicrî: 18  Cemaz,yelevvel  1437  Fazilet Takvimi  



DUÂ İBADETTİR”



قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَلَا أَدُلُّكُمْ عَلَى مَا يُنْجِيكُمْ مِنْ عَدُوِّكُمْ وَيَدُرُّ لَكُمْ أَرْزَاقَكُمْ‏؟‏ تَدْعُونَ اللهَ فِي لَيْلِكُمْ وَنَهَارِكُمْ فَإِنَّ الدُّعَاءَ سِلَاحُ الْمُؤْمِنِ. (ع)
بيغمبر أفندمز صلى الله عليه وسلم  بيوردلر :" دوشماننزدان قورتاراجق رزقنزى بوللاشتراجق شيء سزه خبر وره يممى ؟ كجه و كوندوز دائما اللهه دعاء أدينز جونكى دعاء مؤمنيك سلاحى در ."
Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Düşmanınızdan kurtaracak, rızkınızı bollaştıracak şeyi size haber vereyim mi? Gece ve gündüz daima Allâh’a duâ ediniz. Çünkü duâ müminin silahıdır.” 
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ebû Ya’la)
Hicrî: 17  Cemaz,yelevvel  1437  Fazilet Takvimi  

“DUÂ İBADETTİR”


Duâ lügatte çağırmak demektir. Sonra duâ, küçükten büyüğe, aşağıdan yukarıya karşı yapılan niyaz ve temennî mânâsına kullanılmıştır.
Duâ, âciz olan kulun her şeye kâdir olan Allâhü Teâlâ’dan ihtiyaç ve arzusunu, fiilen, kavlen (söz) ve hâlen yalvararak, ihlâs ve ciddiyetle istemesidir.
Duâ, Allâhü Teâlâ’dan af, mağfiret, lütuf ve yardım istemektir ve Allâhü Teâlâ’ya îmânın en büyük ve en güzel delillerindendir. Duâ ile onun kulu olduğumuzu, ona karşı ihtiyacımızı göstermiş oluruz.
Duânın hakikati, kulun rabbinden yardım istemesi ve onun yardım ve merhametine müracaat etmesidir.
Duâ, kulun Cenâb-ı Hakk’ın varlığını, azametini, her şeye kâdir olduğunu; kendisinin de âciz ve Rabb’ine muhtaç olduğunu itiraf etmesidir.
Duâ bir ibâdettir. Kur’ân-ı Kerîm’de duâ lafzı çok kere ibâdet mânâsında kullanılır. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Duâ ibâdettir.” buyurmuştur.
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.)’e uyarak her mühim işte kalb huzûru ile kabûlüne inanarak ve son derece tevâzu’ içinde yalvararak duâ etmek gerekir. Her hayırlı işte yalvarmak ve duâ etmekle emrolunmuşuzdur. Zîrâ mümin, samîmî duâ ile yardıma, hayır ve berekete nâil olur. Duâ, birçok belâyı kaldırır ve düşmanların şerrinden kurtarır.

ATALAR SÖZÜ:

Evvel düşün, sonra söyle.
Evvelinde düşünmeyen sonunda pişman olur.
Az söyleyen çok rahat eder.
Hicrî: 17  Cemaz,yelevvel  1437  Fazilet Takvimi