29 Nisan 2019 Pazartesi

ZEKÂT VE SADAKANIN EN MAKBULÜ



قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلْحَيَاءُ زِينَةٌ، وَالتُّقَى كَرَمٌ، وَخَيْرُ الْمَرْكَبِ الصَّبْرُ، وَانْتِظَارُ الْفَرَجِ مِنَ اللهِ عَزَّ وَجَلَّ عِبَادَةٌ. (الجامع الصغير)
رسول الله  أفندمز  ( صلى الله عليه وسلم )  ،"  حيا ( إنسانه ) أك كوزل زينت در . تقوى كَرَمْ در ( أك بيوك شرفتر ) و أك خيرلى بنك صبردر . ( صبرأدرك ) بلا و صقنطلردان قورتولماي الله عززه و جلله دن بكلمك إيسه عبادت در ."
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Hayâ (insana) en güzel zînettir, takvâ keremdir (en büyük şereftir) ve en hayırlı binek sabırdır. (Sabrederek) belâ ve sıkıntılardan kurtulmayı Allah Azze ve Celle’den beklemek ise ibâdettir.” 
(Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr)
Hicrî:   24  Şaban   1440  Fazilet Takvimi   

ZEKÂT VE SADAKANIN EN MAKBULÜ

 
Bakara Sûresi’nin 273. âyetinin tefsiri: “Emir ve teşvik olunduğumuz infak ve sadakalar, Allah yolunda tutulmuş, din uğrunda ilme, cihada kendini vakfetmiş, yeryüzünde şuraya buraya gidemeyen yani Allah yolunda meşgûliyetlerinden dolayı nafakalarını kazanmaya gücü olmayan fakirler içindir. Hallerini bilmeyen -iffetlerini muhafaza için tahammül edip istemeye tenezzül etmediklerinden- onları zengin zanneder. Sen onları nezâhetlerinden, sîmâlarından tanırsın. İnsanlardan istemezler. Hele, ısrar hiç etmezler.”
Bu âyet-i kerîme Ashâb-ı Suffe hakkında nâzil olmuştur. Ashâb-ı Suffe’nin adedi dört yüz kişiye kadar çıkmıştı. Medîne-i Münevvere’de meskenleri, akrabaları, hiçbir şeyleri yoktu. Dâimâ Kur’ân-ı Kerîm öğrenirler, Peygamberimizin sohbetlerini dinleyerek istifâde ederler, bütün vakitlerini, ilim ve ibâdete ayırırlar, bir harb olursa giderlerdi. Bunlar Resûlullâh’ın (s.a.v.) medresesinin kendilerini Allah yoluna vakfetmiş talebeleri idiler.
Peygamberimiz (s.a.v.) bir gün Ashâb-ı Suffe’nin başlarında durup hallerine bakmışlar, fakirliklerini, çektikleri zahmeti görmüşlerdi. Kalblerini ferahlandırmak için buyurdular ki: “Ey Ashâb-ı Suffe! Size müjdeler olsun ki her kim şu sizin bulunduğunuz hal üzere ve bulunduğu halden râzı olarak bana kavuşursa o benim refîklerimdendir (arkadaşlarımdandır).”
Bakara sûresinin 273. âyet-i kerîmesi Ashâb-ı Suffe hakkında nâzil olmakla beraber, hükmü umûmîdir. Allah rızâsı için nöbet bekleyen veya Allah rızâsı için ilim öğrenen veya Allah rızâsı için Allah yolundaki hizmetlere kendisini vakfeden ve bu halde malı mülkü olmayan, muhtaç olduğu halde nafakasını kazanmaya vakit bulamayan veya yetişemeyen Müslüman fakirler bu âyetin hükmüne girer. Bunlar da infak ve sadakaların verileceği en güzel yerlerdir. Bilhassa bu yerlere herhangi bir hayır yaparsanız Allâhü Teâlâ muhakkak onu bilir, ecir ve mükâfâtını zâyi etmez. 
(Elmalılı Tefsiri, Fazilet Neş.)
Hicrî:   24  Şaban   1440  Fazilet Takvimi   


MOLLA FENÂRÎ (Rahimehullah)



قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَلَا وَإِنَّ الْعَالِمَ الرَّحِيمَ يَجِيءُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَإِنَّ نُورَهُ قَدْ أَضَاءَ يَمْشِي فِيهِ مَا بَيْنَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ كَمَا يُضِيءُ الْكَوْكَبُ الدُّرِّيُّ. (الجامع الصغير)
رسول الله  أفندمز  ( صلى الله عليه وسلم )  ،"  دقت أدين محقق مرحمتل عالم ، قيامت كونى ، بارلق يلدزلريك ( كوكيوزونى ) آيدنلاتديغى كبى دوغى ايله باطى آراسنى آيدنلاتان بر نور إيجرسنده يورويرك كلر ."
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Dikkat edin, muhakkak merhametli âlim, kıyâmet günü, parlak yıldızların (gökyüzünü) aydınlattığı gibi doğu ile batı arasını aydınlatan bir nur içerisinde yürüyerek gelir.” 
(Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr)
Hicrî:   23  Şaban   1440  Fazilet Takvimi   

MOLLA FENÂRÎ (Rahimehullah)

 
Molla Şemseddin Fenârî, Yıldırım Bâyezid, Çelebi Mehmed ve İkinci Murad Han devirlerinde yaşamış büyük bir Osmanlı âlimidir. (Bursa Yenişehir civarında bulunan) Fenar kasabasında doğdu (M.1350). İlk tahsilden sonra o devrin büyük âlimlerinden Ekmelüddîn Bâbertî, Mevlânâ Alâeddin Esved ve Şeyh Cemaleddin Aksarâyî’den (rahimehümullah) ders gördü, Hacı Bayrâm-ı Velî’nin şeyhi Şeyh Hamîdüddîn-i Kayserî’nin sohbetinde bulundu. Maddî ve mânevî ilimlerde kâmil bir âlim idi. Kendisinden de İbn-i Hacer ve Kâfiyeci Muhyiddîn gibi meşhur zâtlar icâzet alarak istifâde etmişlerdir.
Molla Fenârî, Bursa şehrinde Manastır Medresesi’nde müderrislik yapardı. Şehrin kâdısı ve Osmanlı Devleti’nin fetva makamı olarak vazife yapmıştı. Her yerde hürmet ve ikram görürdü. Cuma günü camiye çıktığı zaman şehir halkı eviyle cami arasındaki yolu doldururlardı. O fazîlet timsâlini görmekten büyük bir haz duyarlardı.
O devirde medrese talebelerine salı ve cuma günleri ders olmazdı. Molla Fenârî bunlara pazartesi gününü de ilâve etti. Bunun sebebi onun zamanında pek meşhur olan Allâme Teftazânî’nin eserleri ve talebelerin bunları okuma arzularıydı. Ne var ki kitapların fazla nüshası olmadığından bunları elle çoğaltmak için zamana ihtiyaç oluyordu ve iki gün de bu işe yetmiyordu.
Molla Fenârî sade elbiseler giyer, başına dervişlerinki gibi sade bir sarık sarardı. “Giydiğim ve yediğim, el emeğimle kazandığımdır. O da ancak buna yetiyor.” derdi. Molla Fenârî ipekçilik yapardı.
Molla Fenârî, Bursa’da vefat etti (1431). Bursa şehrinde inşa ettirdiği bir medrese ve bir cami vardır. Mübarek türbesi, caminin önündedir. Rivâyete göre ardında on bin ciltlik bir kütüphane bırakmıştır. (Rahmetullâhi aleyh)
Bazı eserleri: Aynü’l-A’yân (Fâtiha Tefsîri), Ta’lîkat alâ Evâili’l-Keşşâf, Fusûlü’l-Bedâyi‘ fî Usûli’ş-Şerâyi’ (Fıkıh usûlüne dair olan bu eseri otuz senede tamamlamıştır), Şerhu’l-Ferâizi’s-Sirâciyye, Risâle fî-Menâkıbi’ş-Şeyh Alâeddîn en-Nakşibendî.
Hicrî:   23  Şaban   1440  Fazilet Takvimi