27 Mayıs 2015 Çarşamba

TEBÜK SEFERİ VE RESÛLULLAH’A YARDIM




قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ اللهَ يَقُولُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَيْنَ الْمُتَحَابُّونَ بِجَلَالِي اَلْيَوْمَ أُظِلُّهُمْ فِي ظِلِّي يَوْمَ لَا ظِلَّ إِلَّا ظِلِّي. (م)
" محققكى الله تعالى قيامت كونى شويله بيورور بنم رضام إيجن بربرلرينى سونلر نره ده ؟ باشقه هجبر كولكه نيك بولنمادغى بو كونده اونلرى آرشمين كولكسنده كولكلندره جغم ."
“Muhakkak ki Allâhü Teâlâ kıyâmet günü şöyle buyurur: Benim rızâm için birbirlerini sevenler nerede? Başka hiçbir gölgenin bulunmadığı bu günde onları arşımın gölgesinde gölgelendireceğim.” 
(Hadîs-i Kudsî, Sahîh-i Müslim)
Hicrî: 9 Şaban  1436   Fazilet Takvimi  

TEBÜK SEFERİ VE RESÛLULLAH’A YARDIM


Hicretin 9. yılında Tebük için seferberlik emredilmişti. Tevbe sûresinin Tebük seferi hakkındaki 41 ve 42. âyeti kerimeleri şöyle tefsir edilmiştir:
اِنْفِرُوا خِفَافًا وَثِقَالًا وَجَاهِدُوا بِاَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
Gerek kolay, gerek zor gelsin, genç-ihtiyar, bekâr-evli, işsiz-meşgul, fakir-zengin, yaya-atlı, yüksüz-yüklü ne halde olursanız olun, -az çok bir gücü olanlar- hepiniz seferber olunuz. Hem mal, hem beden ile, takati olanlar ikisiyle de, yalnız malı olan malı ile, malı olmayan da bedeni ile gücü yetebildiği kadar cihad etsin ki bu sizin için hayırlıdır. Eğer hayrı biliyor iseniz bunun hakkınızda hayır olduğunu bilir, yaparsınız.

Burada hayır olan cihadın, ‘ilim’ ile olacağına işaret vardır. Bunun esası da dış düşmanlardan evvel nefsin cahilliğine ve şehvetine karşı cihaddır ki buna “Cihad-ı Ekber: En büyük cihad” denilmiştir. Yani Allah için gayret etmek, emirlerini yapabilmek evvelâ nefsin ataletine, ihtirasına karşı bir mücadeleyi gerektirir. Bu da nefsin hayır ve şerri, hakikî menfaat ve zararları hakkı ile seçebilmesine bağlıdır.
Tebük için seferberlik emri bildirildikten sonra seferden geri kalanların halleri, münafıkların kötü âkıbetleri hakkında şöyle buyruldu:
لَوْ كَانَ عَرَضًا قَرٖيبًا وَسَفَرًا قَاصِدًا لَاتَّبَعُوكَ وَلٰكِنْ بَعُدَتْ عَلَيْهِمُ الشُّقَّةُ وَسَيَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ لَوِ اسْتَطَعْنَا لَخَرَجْنَا مَعَكُمْ يُهْلِكُونَ اَنْفُسَهُمْ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
 “Resûlüm, eğer -o davet olundukları hedef- yakın ve kolay bir dünya menfaati, mutedil bir sefer olsa idi elbette sana uyarlardı. Lâkin o meşakkatli uzun mesafe (cihad etmek gibi bir mühim iş), onlara uzak oldu. Hem yakında bu kalanlar “Gücümüz yetse idi her halde sizinle beraber çıkardık” diye yemin edecekler, kendilerini helâk eyleyecekler. Zira yalan yere yemin etmek kendini helâke sürüklemektir.

Nitekim Peygamberimiz aleyhisselâm: “Yalan yere yemin, yurtları ıssız bırakır.” buyurdular.
Allâhü Teâlâ ise bilir ki: Hakikatte bunlar kat’î olarak yalancıdırlar. Çünkü güçleri vardı ve varken çıkmadılar. Hiç gücü olmayanlar cihad emri ile mükellef değildirler. Emir, az çok gücü olanlaradır.
Hulâsa: Ya Muhammed! Siz bütün müşkilata, zorluğa rağmen bu seferde muvaffak olacaksınız ve size uymayan o alçaklar, o yalancı münafıklar size yalan yere yemin ede ede kendi kendilerini kahredeceklerdir. (Elmalılı Tefsiri)
Hicrî: 9 Şaban  1436   Fazilet Takvimi  




EN ÂLİ, EN YÜCE KELİME: KELİME-İ TEVHİD




قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا تَثَاءَبَ أَحَدُكُمْ فَلْيَضَعْ يَدَهُ عَلَى فِيهِ وَلَا يَعْوِي فَإِنَّ الشَّيْطَانَ يَضْحَكُ مِنْهُ. (مختار الاحاديث)
"برينز أسنديغى زمان اليله آغزنى قاباطسين آغزنى آجب تحاف سسلر جقارماسين زيرا شيطان بونه كولر."
Biriniz esnediği zaman, eliyle ağzını kapatsın; ağzını açıp tuhaf sesler çıkarmasın. Zîrâ şeytan buna güler.”
 (Hadîs-i Şerîf, Muhtâru’l-Ehâdîs)
Hicrî: 8 Şaban  1436   Fazilet Takvimi  

EN ÂLİ, EN YÜCE KELİME: KELİME-İ TEVHİD


Tebük için seferberlik emredildiği zaman (H. 9) Huneyn ve Tâif muharebelerinden yeni dönülmüştü. Yaz sıcağının ve erzak kıtlığının çok olduğu bir zamandı. Mesâfe uzak, düşman kuvvetli olduğundan bu seferberlik insanlara ağır gelmiş, toplanan bu orduya “Ceyşü’l-Usre: Zorluk ordusu” denilmişti. Resûlullah (s.a.v.) yirmi bin kişilik bir ordu ile Tebük’e doğru hareket etmiş, bedevî kabileleri ve bazı müminler ile birçok münafıklar geri kalmışlardı.
Tebük seferine çıkmaya geç kalanlar ve Allâh’ın Resûlüne yardımı hakkındaki Tevbe sûresinin 38, 39 ve 40.
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا مَا لَكُمْ اِذَا قٖيلَ لَكُمُ انْفِرُوا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ اثَّاقَلْتُمْ اِلَى الْاَرْضِ اَرَضٖيتُمْ بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَا مِنَ الْاٰخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا فِى الْاٰخِرَةِ اِلَّا قَلٖيلٌ
 âyetlerinin tefsiri şöyledir:
Ey îmân edenler. Size ne oldu ki ‘Allah yolunda seferber olunuz’ denildiği zaman yerinize yığıldınız kaldınız. Âhiretten geçip o alçak hayata razı mı oldunuz? Fakat dünya hayatının zevki âhiretin yanında pek az, pek hakir bir şeydir.
اِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا اَلٖيمًا وَيَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْپًا وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرٌ
Eğer Allah yolunda seferberlik emri verilince koşmazsanız Allah hoşlandığınız dünya hayatınızı kıtlık, sefalet gibi pek acı sebeplerle elinizden alır, sizi helâk eder ve yerinize başka bir kavim getirir. Ve siz o peygambere hiçbir zarar yapamazsınız. Allâhü Teâlâ her şeye kadîrdir.
 اِلَّا تَنْصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّٰهُ اِذْ اَخْرَجَهُ الَّذٖينَ كَفَرُوا ثَانِىَ اثْنَيْنِ اِذْ هُمَا فِى الْغَارِ اِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهٖ لَا تَحْزَنْ اِنَّ اللّٰهَ مَعَنَا
Eğer siz o peygambere yardım etmezseniz, Allah eder. Hakikaten Allah ona yardım etti: Kâfirler onu Mekke’den çıkardıkları vakit, O ikisi (Sevr dağındaki) mağarada bulundukları sırada (sahabîsi Ebûbekr-i Sıddîk’a) “Mahzun olma, çünkü her halde Allah bizimle beraberdir (nerede olursak olalım, bizi koruyacaktır), diye teselli ediyordu.
Allâhü Teâlâ peygamberinin hatırına hüznün tozunu bile kondurmadığı gibi onun sohbetinin feyziyle Hz. Sıddîk’ının hüznünü de kaldırdı. İşte Allâhü Teâlâ resûlüne böylece yardım etti ve onu sizin görmediğiniz ordu ile kuvvetlendirdi ve o küfredenlerin davet ettikleri küfrü alçalttı da alçalttı, en sefîl, en alçak kelime o oldu. Hâlbuki Allâh’ın tevhid kelimesi: en yüce kelime ancak odur: Lâ İlâhe illallâh Muhammedün Resûlullâh’tır.
Ve Allah yenilmez, yanılmaz, hükmüne karşı gelinmez, koruduğu kahredilemez, kahrettiği kurtarılamaz.
İslâm dinine yardım etmek kulları üzerinde Allâh’ın hem bir hakkı, hem de kullarının mükâfatını temin eden hikmetidir.
Hicrî: 8 Şaban  1436   Fazilet Takvimi  




25 Mayıs 2015 Pazartesi

ZEKÂT NİYETİYLE BİR KURUŞU BİR FAKİRE VERMEK



قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ شَرَّ الرِّعَاءِ الْحُطَمَةُ فَإِيَّاكَ أَنْ تَكُونَ مِنْهُمْ. (م)
" إدارجلريك ان شرلسى آلطنداكى انسانلره ظلم ادن قطى قلبلى و قبا داورانان در سن اونلردان اولمقدان ساقن ."
İdârecilerin en şerlisi, idâresi altındaki insanlara zulmeden, katı kalpli ve kaba davranandır. Sen onlardan olmaktan sakın.” 
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)
Hicrî: 7 Şaban  1436   Fazilet Takvimi  

İMÂM-I RABBÂNÎ HAZRETLERİNDEN


İkinci bin yılın müceddidi İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûki Hazretleri buyurdular:
“Kıyâmete kadar bizim silsilemize gireceklerin tamamının isimlerini Allâhü Teâlâ bana bildirdi. Benim bu nisbetim kıyamet gününe kadar evlatlarım vâsıtasıyla devam edecektir. İmam Mehdî de bu nisbet-i şerîfe üzerine olacaktır.” (el-Kevâkibü’d-Dürriyye)
“Bu tarikata girip de âdâbına riâyet etmeyen, bid’atler ihdas eden..., bu yolda çok şey kaybeder ve hüsrana uğrar.”
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri, talebelerine zikre devam etmelerini söyler ve “Bu dünya amel işleme yeridir, tohum ekilecek tarladır. Bu kalp huzûrunu, ahkâm-ı İslâmiyyeye uygun zâhirî amellerle bir arada bulundurmaya çok gayret ve dikkat ediniz.” buyururlardı.
“Bana şöyle bildirildi: Sana verilen bu hususiyetlere ve kemâlâta, Mehdî aleyhisselâm zamanına kadar senden başka kimse nail olamaz.”
“Bir kimse havada uçsa veya su üzerinde yürüse fakat müstehaplardan birini terk etse onun bu tâifede zerre mikdarı kıymeti yoktur.”
“Zekât niyetiyle bir kuruşu bir fakire vermek, başka bir niyetle binlerce kuruş vermekten daha faziletlidir. Zira bu, bir farzın edâsıdır. Diğeri ise bir nâfileyi yerine getirmektir.”
“Akıllı kimsenin yapması gereken, hayatının sayılı günlerini Allâhü Teâlâ’nın râzı olacağı işlere sarf etmektir. Allâhü Teâlâ kulunun yaptıklarından râzı olmazsa bu nasıl bir hayattır?”
“Ders okutmak ve fetva vermek, ancak Allâhü Teâlâ’nın rızası için olursa ve makâm ve mevki sevgisinden, mal ve mertebe elde etme hırsından uzak olursa fayda verir.”
“Büyük zâtların birinden şöyle işitmiştim: Bir şeyhden nakledilen bir duâdaki hatayı, o şeyhe tâbi olanlar aynı hata ile okurlarsa tesirli olur. Doğrusunu okusalar müessir olmaz.” İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin bir duâsı:
“Allâh’ım! Ölüm bizi uyandırmadan önce sen bizi gafletten uyandır.”
Hicrî: 7 Şaban  1436   Fazilet Takvimi  



24 Mayıs 2015 Pazar

İSTANBUL’UN MÜSLÜMANLAR TARAFINDAN MUHÂSARALARI



قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: آفَةُ الدِّينِ ثَلَاثَةٌ : فَقِيهٌ فَاجِرٌ، وَإِمَامٌ جَائِرٌ، وَمُجْتَهِدٌ جَاهِلٌ. (كنز)
"دينن آفتى اؤجتور فاجر فقيه ( آجقدان كوناح اشلين دين عالمى ) ظالم إدارجى و جاهل عابد ( عبادت ادجى ) ."
Dinin âfeti üçtür: Fâcir fakîh (açıktan günah işleyen din âlimi), zâlim idâreci ve câhil âbid (ibadet edici).”
 (Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)
Hicrî: 6 Şaban  1436   Fazilet Takvimi  

İSTANBUL’UN MÜSLÜMANLAR TARAFINDAN MUHÂSARALARI


1. Muhâsara: 656 (H. 35/36) Halife Hz. Osman (r.a.) zamanında Şam Vâlisi Hz. Muaviye’nin (r.a.) emrindeki donanma ve ordu ile yapılmıştır.
2. Muhâsara: 668 (H. 48) Hz. Muaviye’nin (r.a.) halifeliği zamanında oğlu Yezid’in de bulunduğu Hz. Süfyan bin Avf kumandasında yapılmıştır. Bu sefere Peygamberimizin mihmandârı Hz. Ebû Eyyûb El-Ensârî (r.a.) de katılmış ve şehîd olmuştur.
3. Muhâsara: 674’den 680’e kadar Hz. Muaviye’nin (r.a.) son zamanlarında yapıldı.
4. Muhâsara: Emevî Halifesi Süleyman bin Abdülmelik’in kardeşi Mesleme kumandasında 715’te denizden ve karadan yapılmıştı.
5. Muhâsara: 722’de Emevî Halifesi İkinci Yezid bin Abdülmelik zamanında yapılmıştır. Bu seferde İstanbul’da bir câmi yaptırılmıştır.
6. Muhâsara: 782/783’te Abbasî Halifesi Muhammed Mehdi’nin oğlu Harun Reşid’in kumandasındaki ordu ile yapıldı.
7. Muhâsara: 854’de Abbasi Halifesi Mütevekkil zamanında yapıldı.
8. Muhâsara: 869/870’te, Abbasi halifelerinden Muhammed el-Mühtedi zamanında yapıldı. Dört ay sürdü ve bir anlaşma yaparak geri döndüler.
9. Muhâsara: 870’te Abbasi halifelerinden Mu’temid Alellah bin Mütevekkil zamanında yapıldı. Bizans haraca bağlandı.
10. Muhâsara: 1391’de Osmanlı Sultanlarından ilk defa Yıldırım Bâyezid Han, İstanbul’u muhasara etti.
11. Muhâsara: 1395’te Yıldırım Bâyezid Han’ın ikinci muhasarası.
12. Muhâsara: 1397 başlarında Yıldırım Bâyezid Han tarafından yapıldı.
13. Muhâsara: 1400-1402’de Yıldırım Bâyezid Han tarafından yapıldı.
14. Muhâsara: 1411’de Fetret Devri’nde Şehzâde Mûsâ Çelebi tarafından yapıldı.
15. Muhâsara: 1422’de Sultan İkinci Murad Han tarafından yapıldı. Ve nihâyet 1453’te Sultan İkinci Mehmed Han tarafından yapılan muhasara ile fetih oldu. (Osmanlı Tarihi, Çamlıca B.Y.)
Hicrî: 6 Şaban  1436   Fazilet Takvimi