قَالَ رَسُولُ
اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِقْرَأُوا عَلَى مَوْتَاكُمْ يٰس. (ن)
رسول
الله أفندمز ( ﷺ ) بيوردولر
، " أؤلولرينز أؤزرينه يس سوره سنى اوقويونوز . "
Resûlullah Efendimiz
sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Ölülerinizin üzerine Yâsîn Sûresi’ni
okuyunuz.”
(Sünen-i Nesâî)
Hicrî: 11 Zilhicce 1441 Fazilet
Takvim
TEVESSÜL
Tevessül, vesîle: Allâhü Teâlâ’nın, kulunun kendisine yaklaşması için sebep ve ihtiyaçların görülmesine vâsıta kıldığı her şeydir.
Bir Allah dostunun ismini söylemek veya onu vesîle kılarak duâ etmek îmana zarar vermez. Zarar veren, meydana gelmesi niyâz olunan işte ve fiilde, ismi zikredilen zâtın tesir kuvvetinin bulunduğuna inanmaktır. Bir fiilin müessir ve hâlıkının Allâhü Teâlâ olduğunu bilmek ve inanmakla beraber mahlûka isnadı câizdir. Tesir ve yaratma kuvveti mahlûka isnat olunmayıp yalnız fiilin isnadı hâlinde mananın mecaz olduğu zaten aklın delâletiyle bilinir. Mesela; bir Müslüman şu ilacı içtim, iyileştim, falan veliye tevessülüm işe yaradı, bu yemek beni doyurdu, bu su susuzluğumu giderdi ve benzeri sözleri söylese, onun Müslüman olması, yaratma ve tesir kuvvetinin Allâh’a ait olduğuna inandığı hususunda kâfî delildir. Yani kendisini doyuranın, iyileştirenin ve susuzluğunu giderenin Allah olduğunu bilir.
Aliyyü’l-Kârî merhum, tevessülün câiz olduğunu isbat için Menâsik isimli kitabında şöyle demiştir: “...Rablerine vesîle ararlar” meâlindeki İsrâ Sûresi’nin 57. âyet-i kerîmesinde vesîleden maksat, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’dir, denildi. Bu takdirde, peygamberlere ve salihlere tevessülün câiz olduğu sabittir. Allah’tan başkasına tevessül; şirk ve küfür olsaydı namaz kılan herkesin kâfir olması gerekirdi. Çünkü her Müslüman, namaz esnasında birinci ve ikinci oturuşta, ‘es-Selâmü aleyke eyyühe’n-nebiyyü ve rahmetüllâhi ve berakâtühû’ (Ey Nebi, Allâh’ın rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun.) diye duâ ederek Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile tevessül etmiş olur.
Tevessülden ve kabir ziyaretinden maksat, faydalanmadır. Çünkü ruhlar aynadır ve birbirine akseder. Bir kimse, kabir ehlinden birine yönelip ona tevessül etse, kabir sahibinin ruhundan, ziyaret edenin ruhuna feyiz akseder. İslâm’ın ilk yıllarında kabir ziyareti yasaklanmıştır. Çünkü kabir ehlinin hemen hepsi câhiliye halkındandı. Zamanla ehl-i îmandan vefat edenler oldu ve Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) kabir ziyaretine müsaade buyurdular. Bu mesele ile bilindi ki ‘Kabir ziyareti caiz değildir’ denilmesi asılsız bir iddiadan ibarettir.
Hicrî: 11 Zilhicce 1441 Fazilet
Takvim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder