قَالَ
رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ لَزِمَ الْاِسْتِغْفَارَ
جَعَلَ اللهُ لَهُ مِنْ كُلِّ هَمٍّ فَرَجًا وَمِنْ كُلِّ ضِيقٍ مَخْرَجًا
وَرَزَقَهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُ. (ه)
رسول
الله أفندمز ( ﷺ ) بيوردولر ،: " كيم
إستغفاره دوام أدرسه الله تعالى اونه هر قايغى دان بر قورطولش ، هر دارلقدان بر
جقش يولى ياراتر و اونى هج اومماديغى يردن رزقلانديرير . "
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Kim istiğfâra devam ederse Allâhü Teâlâ ona her kaygıdan bir kurtuluş, her
darlıktan bir çıkış yolu yaratır ve onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır.”
(Sünen-i İbn-i Mâce)
Hicrî: 02 Rebiulâhir 1441 Fazilet
Takvimi
Günah Hastalığından Kurtulmanın İlacı: TEVBE VE İSTİĞFAR
Maddî kirleri sabun ve suyun giderdiği gibi kalbi karartan, insanı cehennemlik yapan, mânevî hastalık ve kirleri de tevbe, istiğfar ve Allâh’tan korkarak gözlerden akıtılan nedâmet yaşları giderir.
İnsan, doğuştan gayet temiz ve güzel yaratılmıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), insan kalbinin fıtraten ayna gibi temiz yaratılmış olduğunu beyan buyuruyor. Kalbini, şüphe, vesvese, fitne, fesat, kin, intikam ve hased gibi zulmânî hislerle karartan kimse korkunç bir hastalığa tutulmuştur. Bu hastalıktan kurtulamazsa -Allah korusun- gideceği yer cehennemdir. Bu hastalıktan kurtulmanın çaresi de tevbe ve istiğfar etmek, ayrıca kalbinden kötü niyet ve hisleri atarak, pişmanlık gözyaşları dökmektir. Kişi günah kirlerinden temizlenmek için tevbe ve istiğfâra devam etmelidir. Bilhassa gece yarılarında ve seher vakitlerinde namaz kılarak ve salevât-ı şerîfe ve duâlar okuyarak Cenâb-ı Hak’tan af ve mağfiret dilemelidir.
“Ben şu kadar hayırlar yaptım; artık cenneti kazandım.” gibi inanç ve düşünce içinde olarak kendisini Allâh’ın gazabından emin kabul etmek küfürdür. Yine “Ben bu kadar günahlar işledim. Cehennemi boyladım. Bana kurtuluş yoktur.” gibi ümitsizlik içinde bulunmak da küfürdür.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Mümin, korku ile ümit arasında olmalıdır.” buyuruyor. Mümin, Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinden dolayı ümit edecek, kendi noksanından dolayı da korkacaktır. Öyle ki, cennete bir kişi girecek deseler, “Acaba ben miyim?” diye ümitlenecek, Cehennem’e bir kişi atılacak deseler, “Acaba ben miyim?” diye korkacaktır. Bir hadîs-i kudsîde Cenâb-ı Hak:
“Kulum bana bir karış gelirse ben ona bir kulaç varırım, kulum bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak varırım.” buyuruyor. Bu, Cenâb-ı Hakk’ın kendisinden af ve hidâyet isteyen kuluna af ve hidayeti lütfetmekteki rahmetinin ifâdesidir.
İnsan, doğuştan gayet temiz ve güzel yaratılmıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), insan kalbinin fıtraten ayna gibi temiz yaratılmış olduğunu beyan buyuruyor. Kalbini, şüphe, vesvese, fitne, fesat, kin, intikam ve hased gibi zulmânî hislerle karartan kimse korkunç bir hastalığa tutulmuştur. Bu hastalıktan kurtulamazsa -Allah korusun- gideceği yer cehennemdir. Bu hastalıktan kurtulmanın çaresi de tevbe ve istiğfar etmek, ayrıca kalbinden kötü niyet ve hisleri atarak, pişmanlık gözyaşları dökmektir. Kişi günah kirlerinden temizlenmek için tevbe ve istiğfâra devam etmelidir. Bilhassa gece yarılarında ve seher vakitlerinde namaz kılarak ve salevât-ı şerîfe ve duâlar okuyarak Cenâb-ı Hak’tan af ve mağfiret dilemelidir.
“Ben şu kadar hayırlar yaptım; artık cenneti kazandım.” gibi inanç ve düşünce içinde olarak kendisini Allâh’ın gazabından emin kabul etmek küfürdür. Yine “Ben bu kadar günahlar işledim. Cehennemi boyladım. Bana kurtuluş yoktur.” gibi ümitsizlik içinde bulunmak da küfürdür.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Mümin, korku ile ümit arasında olmalıdır.” buyuruyor. Mümin, Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinden dolayı ümit edecek, kendi noksanından dolayı da korkacaktır. Öyle ki, cennete bir kişi girecek deseler, “Acaba ben miyim?” diye ümitlenecek, Cehennem’e bir kişi atılacak deseler, “Acaba ben miyim?” diye korkacaktır. Bir hadîs-i kudsîde Cenâb-ı Hak:
“Kulum bana bir karış gelirse ben ona bir kulaç varırım, kulum bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak varırım.” buyuruyor. Bu, Cenâb-ı Hakk’ın kendisinden af ve hidâyet isteyen kuluna af ve hidayeti lütfetmekteki rahmetinin ifâdesidir.
(Muhtasar İlmihal, Fazilet Neşriyat)
Hicrî: 02 Rebiulâhir 1441 Fazilet
Takvimi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder