قَالَ
رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلْعِلْمُ خَيْرٌ مِنَ
الْعِبَادَةِ، وَمِلَاكُ الدِّينِ الْوَرَعُ، وَالْعَالِمُ مَنْ يَعْمَلُ
بِعِلْمِهِ. (فيض)
رسول الله أفندمز ( ﷺ ) بيوردولر ،: " (
شرعى ) علم ( نافله ) عبادتدن دها خيرلى در . دينى آياقته طوطان شى ورى ، ( شبهلى لردن
قاجنمق ) در . ( حقيقى ) عالم إيسه علمى إيله عمل أدندر ."
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“(Şer’î) ilim, (nâfile) ibâdetten daha hayırlıdır. Dîni ayakta tutan şey verâ’
(şüphelilerden kaçınmak)tır. (Hakîki) âlim ise ilmiyle amel edendir.”
(Münâvî,
Feyzü’l-Kadîr)
Hicrî: 22 Rebiulâhir 1441 Fazilet
Takvimi
İMAM ŞÂFİÎ HAZRETLERİNİN ALLAH KORKUSU
Abdullah bin Muhammed el-Belevî anlattı:
“Ömer bin Nebâte ile oturup âbidler ve zâhidler hakkında konuşuyorduk. Ömer bin Nebâte bana şöyle söyledi:
“Muhammed bin İdrîs-i Şâfiî’den (rahimehullah) daha vera‘lı ve daha fasîh bir kimse görmedim. Hâris bin Lebîd, İmâm Şâfiî (rah.) ve ben, Safâ tepesine çıktık. Hâris, sesi güzel bir talebe idi. Kur’ân-ı Kerîm tilâvetine başlayıp “Bugün (inkâr edenlerin) nutuklarının tutulacağı gündür. Kendilerine izin de verilmez ki özür beyan etsinler.” meâlindeki Mürselât Sûresi’nin 35 ve 36. âyet-i kerîmelerini okudu. İmâm Şâfiî Hazretlerinin rengi değişti, vücudu ürpererek şiddetli bir ızdıraba dûçâr oldu. Bayılıp yere düştü. Bu hâlden kurtulup kendine gelince Allâhü Teâlâ’ya:
“Yâ Rab! Yalancılıktan ve gafletten senin lütuf ve keremine sığınırım. Âriflerin kalpleri ve seni arzulayan kulların, senin huzuruna zilletle geldiler. Ey Allâhım! Cömertliğinle ihsanda bulun. Settâr ism-i şerîfinin sırrıyla günahlarımı setreyle, ört. Kereminle kusurlarımı affeyle.” diye duâ etti.
İmam Şâfiî Hazretleri bir defasında şöyle buyurmuşlardır: “On altı seneden beri karnımı doyurup tok olmadım. Zîra tokluk bedene ağırlık, kalbe katılık verir, zekâyı zayıflatır. Uykuya sebep olup kişiyi ibâdet etmekten zayıf ve güçsüz bırakır.” (İhyâu Ulûmiddîn, İmam Gazâlî)
“Ömer bin Nebâte ile oturup âbidler ve zâhidler hakkında konuşuyorduk. Ömer bin Nebâte bana şöyle söyledi:
“Muhammed bin İdrîs-i Şâfiî’den (rahimehullah) daha vera‘lı ve daha fasîh bir kimse görmedim. Hâris bin Lebîd, İmâm Şâfiî (rah.) ve ben, Safâ tepesine çıktık. Hâris, sesi güzel bir talebe idi. Kur’ân-ı Kerîm tilâvetine başlayıp “Bugün (inkâr edenlerin) nutuklarının tutulacağı gündür. Kendilerine izin de verilmez ki özür beyan etsinler.” meâlindeki Mürselât Sûresi’nin 35 ve 36. âyet-i kerîmelerini okudu. İmâm Şâfiî Hazretlerinin rengi değişti, vücudu ürpererek şiddetli bir ızdıraba dûçâr oldu. Bayılıp yere düştü. Bu hâlden kurtulup kendine gelince Allâhü Teâlâ’ya:
“Yâ Rab! Yalancılıktan ve gafletten senin lütuf ve keremine sığınırım. Âriflerin kalpleri ve seni arzulayan kulların, senin huzuruna zilletle geldiler. Ey Allâhım! Cömertliğinle ihsanda bulun. Settâr ism-i şerîfinin sırrıyla günahlarımı setreyle, ört. Kereminle kusurlarımı affeyle.” diye duâ etti.
İmam Şâfiî Hazretleri bir defasında şöyle buyurmuşlardır: “On altı seneden beri karnımı doyurup tok olmadım. Zîra tokluk bedene ağırlık, kalbe katılık verir, zekâyı zayıflatır. Uykuya sebep olup kişiyi ibâdet etmekten zayıf ve güçsüz bırakır.” (İhyâu Ulûmiddîn, İmam Gazâlî)
NEFSİN İNÂDI
Uzun ömür sürmüş bir mezar kazıcı vardı. Birisi ona:
“Bir ömür boyu mezar kazıp durdun. Yerin altında gördüğün acâib bir hâl var mıdır?” diye sordu, şöyle cevap verdi:
“Yaşım seksene erdi, pek çok acayip şeyler gördüm. Ama bunların en şaşılacak olanı şudur: Şu benim alçak nefsim binlerce ölü gördü, ama ne kendi öldü, ne de Rabbimin fermanına bir nefes boyun eğdi.”
“Bir ömür boyu mezar kazıp durdun. Yerin altında gördüğün acâib bir hâl var mıdır?” diye sordu, şöyle cevap verdi:
“Yaşım seksene erdi, pek çok acayip şeyler gördüm. Ama bunların en şaşılacak olanı şudur: Şu benim alçak nefsim binlerce ölü gördü, ama ne kendi öldü, ne de Rabbimin fermanına bir nefes boyun eğdi.”
(Mantıku’t-Tayr)
Hicrî: 22 Rebiulâhir 1441 Fazilet
Takvimi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder