عَنِ
النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُ كَانَ يَقُولُ اَللّٰهُمَّ
إِنِّي أَسْأَلُكَ الْهُدَى وَالتُّقَى وَالْعَفَافَ وَالْغِنَى. (م)
رسول
الله أفندمز ( ﷺ ) يك
شويله دعا أتديكى روايت اولندى ،: " اَللّٰهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْهُدَى
وَالتُّقَى وَالْعَفَافَ وَالْغِنَى " معناسى : أى آللهم ! محقق بن سندن (
بنى دوغرى يوله ) هدايت أتمنى ، تقواي ، حراملاردان اوزق دورماي و كونول زنكنليكى
إسترم ."
Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’in şöyle duâ
ettiği rivâyet olundu: “Allâhümme innî es’elüke’l-hüdâ ve’t-tükâ ve’l-afâfe
ve’l-ğınâ” Manası: “Ey Allâhım! Muhakkak ben senden (beni doğru yola) hidâyet
etmeni, takvâyı, haramlardan uzak durmayı ve gönül zenginliği isterim.”
(Sahîh-i Müslim)
Hicrî: 02 Rebiulevvel 1441 Fazilet
Takvimi
HİDÂYETE ERDİRİLENLER, DALÂLETTE BIRAKILANLAR
En’am Sûresi’nin 125. âyet-i kerîmesinde şöyle buyurulmaktadır: “Allah her kimi hidâyetine erdirmek isterse, İslâm’a sînesini açar, gönlüne genişlik verir; her kimi de dalâlette bırakmak isterse onun da kalbini daraltır, öyle sıkıştırır ki öfkesinden göğe çıkacak sanırsın. Îmâna gelmeyenleri, Allah o murdarlık içinde hep böyle bırakır.” Bu âyet-i kerîme şöyle tefsir edilmiştir:
Allah her kime hidâyet murad eder, doğruca kendine erdirmek isterse İslâm için sadrını şerh eder (gönlünü açar). Hakkı ve hak teklifleri kabul için nefsine öyle bir kâbiliyet verir ki îman ve itâatle göğsü genişler, kalbi ferahlanır, neşeli olur.
Nitekim Aleyhissalâtü Vesselâm’a bu göğüs genişliği, sual olunduğu zaman buyurmuştur ki: “Bir nurdur ki Allah onu müminin kalbine atar. O da onunla ferahlanır.”
Bunun üzerine Ashâb-ı Kirâm “Yâ Resûlallah! Onun tanınacak bir emâresi var mıdır?” demişler. Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) de “Evet, âhirete yönelmek, dünyadan yüz çevirmek, gelmeden evvel ölüme hazırlanmaktır.” buyurmuştur.
İşte Allah, hidâyet murâd ettiği kimsenin kalbine böyle bir nur verir, o kimse de îman ve İslâm ile son derece ferahlar. Hakkı kabul ve hak teklifleri icrâ etmekten canı sıkılmaz, zahmet ve ızdırab duymaz, bilakis neşe ve sevinç duyar.
Allah her kimi de yolundan şaşırtmak ve sapıtmak murad ederse göğsünü daraltır, sıkar, son derece bunaltır. Hem öyle alelâde ve kısa bir yokuşa değil, sanki dik yukarı göğe tırmanıyormuş gibi olur. Göğe tırmanmak nasıl kâbili mümkün olmayan bir külfet ve zahmet ise hakkı kabul ve itâat etmek de ona o derece güç gelir. İslâm ve istikâmet deyince canı sıkılır, daralır, bunalır. ‘Of’ der, tıkanır, yoldan çıkar, içinden çıkılmaz bataklara batar gider. O artık ferahlığı doğrulukta ve selâmette değil eğrilikte ve felâkette arar.
Allah her kime hidâyet murad eder, doğruca kendine erdirmek isterse İslâm için sadrını şerh eder (gönlünü açar). Hakkı ve hak teklifleri kabul için nefsine öyle bir kâbiliyet verir ki îman ve itâatle göğsü genişler, kalbi ferahlanır, neşeli olur.
" سئل رسول الله صلى الله عليه وسلم عن
شرح الصدر فقال " نور يقذفه الله فى قلب المؤمن فينشرح له وينفسح "
فقالو هل لذلك امارة يعرف بها فقال " نعم الانابة الى دار الخلود والتجافى عن
دار الغرور والاستعداد للموت قبل نزوله ".
Nitekim Aleyhissalâtü Vesselâm’a bu göğüs genişliği, sual olunduğu zaman buyurmuştur ki: “Bir nurdur ki Allah onu müminin kalbine atar. O da onunla ferahlanır.”
Bunun üzerine Ashâb-ı Kirâm “Yâ Resûlallah! Onun tanınacak bir emâresi var mıdır?” demişler. Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) de “Evet, âhirete yönelmek, dünyadan yüz çevirmek, gelmeden evvel ölüme hazırlanmaktır.” buyurmuştur.
İşte Allah, hidâyet murâd ettiği kimsenin kalbine böyle bir nur verir, o kimse de îman ve İslâm ile son derece ferahlar. Hakkı kabul ve hak teklifleri icrâ etmekten canı sıkılmaz, zahmet ve ızdırab duymaz, bilakis neşe ve sevinç duyar.
Allah her kimi de yolundan şaşırtmak ve sapıtmak murad ederse göğsünü daraltır, sıkar, son derece bunaltır. Hem öyle alelâde ve kısa bir yokuşa değil, sanki dik yukarı göğe tırmanıyormuş gibi olur. Göğe tırmanmak nasıl kâbili mümkün olmayan bir külfet ve zahmet ise hakkı kabul ve itâat etmek de ona o derece güç gelir. İslâm ve istikâmet deyince canı sıkılır, daralır, bunalır. ‘Of’ der, tıkanır, yoldan çıkar, içinden çıkılmaz bataklara batar gider. O artık ferahlığı doğrulukta ve selâmette değil eğrilikte ve felâkette arar.
(Elmalılı Tefsiri, Fazilet Neş.)
Hicrî: 02 Rebiulevvel 1441 Fazilet
Takvimi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder