29 Ağustos 2024 Perşembe

HAZRET-İ ÖMER’İN UYKUSU


قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : لَوْ كَانَ بَعْدِي نَبِيٌّ لَكَانَ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ. (ت)

رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : أكر بندن صكره بر بيغمبر كلجك اولسايدى ، ألبتده او ، عمر بن خطاب اولوردى . "

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:  “Eğer benden sonra bir peygamber gelecek olsaydı, elbette o, Ömer bin Hattâb olurdu.”

(Sünen-i Tirmizî)

Hicrî:    25  Safer  1446  Fazilet Takvim

 

HAZRET-İ ÖMER’İN UYKUSU

 

Rum Meliki Kayser, Hazret-i Ömer (r.a.) hakkında malumat edinmek üzere bir elçi gönderdi.

Elçi, Medîne-i Münevvere’ye girince halka, “Hükümdarınız ve onun sarayı nerededir?” diye sordu. ‘‘Bizim hükümdarımız olmadığı gibi onun sarayı da yoktur, ancak bir emîrimiz vardır. O ise şu anda Medîne-i Münevvere dışında, falanca yerdedir.” dediler.

Elçi, Hazret-i Ömer’i aramaya çıktı; onu, güneşin altında, sıcak kumların üzerinde uzanmış uyumakta iken buldu. Kamçısını da yastık gibi başının altına koymuştu. Elçi onu bu hâlde görünce, vücuduna bir titreme geldi ve kendi kendine şöyle dedi: “Yeryüzünde bütün padişahların kendisinden korktuğu, heybetinin kalplerini sarstığı zâtın şu hâline bakın! Ey Ömer! Sen adâletle davranıyorsun, onun için bütün korkulardan emînsin, böyle rahat rahat uyuyabiliyorsun. Lâkin bizim kralımız ise zulmediyor, bunun için devamlı korku içerisinde. Ben şehadet ederim ki, sizin dininiz haktır.” Daha sonra elçi Müslüman oldu.

 

 

CEBECİ OCAĞI

 

Cebe, “zırh” manasına gelmektedir. Cebeci ise Osmanlı’da harp aletleri ve levazımı yapan, bunları muhafaza eden ve harpte mevzilere ve tabyalara kadar sevk eden bir kısım ordu mensuplarına verilen unvandı.

Cebeci teşkilatı, Osmanlı devrinde, diğer askerî teşekküller gibi bir ocağa bağlıydı. Cebeci ocağı denilen bu ocak; ok, yay, kılıç, kalkan, cirit, cebe, tüfek, tabanca, barut, kurşun gibi, askerlerin kullandığı levazımı yapmakla vazifeliydi. Harp zamanında lüzumu kadar cephaneyi harp saflarına kadar götürüp teslim etmek de ocağın vazifelerindendi. Harp sonunda ocak, bu silahları geri alır, tamire muhtaç olanları tamir ederdi. Tamirden sonra “cebehane” (cephane) adı verilen silah deposunda muhafazaya alınırdı.

Cebeciler; diğer kapıkulu ocakları gibi, ortalara (taburlara) ayrılmıştı. Bunların en büyük âmiri “cebecibaşı” idi. Onun da “cebeciler kethüdası” adında bir muavini (yardımcısı) olurdu.

Cebeci teşkilatı, yalnız payitahtta değil, taşrada da bulunmaktaydı.

Hicrî:    25 Safer  1446  Fazilet Takvim

 

SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder