31 Ağustos 2024 Cumartesi

HELÂL MAL VE ANNE DUASININ BEREKETİ


 

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : دُعاءُ الْوَالِدِ لِوَلَدِهِ كَدُعَاءِ النَّبِيِّ لِأُمَّتِهِ. (فيض)

رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : ( آننه ) بابانيك أولادينه دعاسى ، ( قبول اولنمق حصوصنده ) بر بيغمبريك أمتنه دعاسى كبيدر . "

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:  “(Anne) babanın evlâdına duası, (kabul olunmak husûsunda) bir peygamberin ümmetine duası gibidir.”

(Münâvî, Feyzu’l-Kadîr)

Hicrî:    27  Safer  1446  Fazilet Takvim

 

HELÂL MAL VE ANNE DUASININ BEREKETİ

 

İmâm Buhârî rahmetullâhi aleyh Hazretleri, Kur’ân-ı Kerîm’den sonra en güvenilir kitap olarak kabul edilen Sahîh-i Buhârî isimli hadîs-i şerîf kitabının müellifidir. İsmi Muhammed bin İsmail olup Mâverâünnehir beldelerinden Buhârâ’da (Özbekistan) dünyaya geldi ve oraya nispetle kendisine “Buhârî” denildi. İslâm âlimleri tarafından kendisine, Hadîs ilminde “Emîru’l-Mü’minîn” unvanı verilmiştir. Zira hadîs-i şerîfleri sağlam ve muhkem bir şekilde ezberlemekte, Allâh’ın Kitâb’ı ve Resûlullâh’ın sünnetinin manalarını anlamakta, keskin zekâlı ve ince fikirli olmakta onun bir misli görülmemişti.

İmâm Buhârî Hazretlerinin ilimde yüksek mertebelere ermesini hazırlayan sebeplerden birisi de annesinin hayır duası ve babasının kazandığı malın helâlinden olmasıdır.

Fazl el-Belhî şöyle anlatmıştır: İmâm Buhârî (rah.) çocuk iken gözlerini kaybetmişti. Annesi, çok ibadet eden sâliha bir hanım idi. Bir gece rüyâsında İbrahim aleyhisselâm’ı gördü. Hazret-i İbrâhîm, ona buyurdu ki: “Allâhü Teâlâ, senin çok dua etmen sebebiyle evlâdının gözlerini iade etti.” Sabah olduğunda oğlunun gözlerinin açılmış olduğunu gördü. Annesi, evlâdının ilim tahsil etmesine de çok ihtimâm göstermiş, ilim tahsîline henüz küçük yaşta başlatmıştır.

Babası İsmail de ilim ehli bir zât idi. İmâm Buhârî küçük yaşta iken babası vefat etmiştir. Vefatı sırasında yanında bulunan Ahmed bin Hafs’a, “Malımda bir dirhem bile haram yahut şüpheli bir şey olmadığına inanıyorum. Zira buna gayet dikkat ettim.” demiştir.

 

NÜKTE: FİKRİN ESVABI

 

Cahilin biri, bir mecliste konuşulan mevzuya karışıp o mevzu üzerine fikir beyan etmeye başlamış.

Meclistekilerden biri, “Bu fikrinizin esbâbı (sebepleri) nedir?” diye sormuş. O cahil de:

“Aman efendim, hiç fikrin esvâbı (elbisesi) olur mu?” diye şaşırarak karşılık vermiş.

Hicrî:    27 Safer  1446  Fazilet Takvim

 

SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"

DİNİMİZDE SOHBETİN EHEMMİYETİ


 

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : مَا اجْتَمَعَ قَوْمٌ فِي بَيْتٍ مِنْ بُيُوتِ اللهِ تَعَالَى يَتْلُونَ كِتَابَ اللهِ وَيَتَدَارَسُونَهُ بَيْنَهُمْ إِلَّا نَزَلَتْ عَلَيْهِمُ السَّكِينَةُ وَغَشِيَتْهُمُ الرَّحْمَةُ وَحَفَّتْهُمُ الْمَلَائِكَةُ وَذَكَرَهُمُ اللهُ فِيمَنْ عِنْدَهُ. (م)

رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : الله تعالى ، نيك أولرندن بر أوده طوبلانب الله تعالى ، نيك كتابنى اوقويان و آرالرنده اونى مطالعه و مذاكره  أدن هر بر طوبلولق أؤزرينه ألبتده سكنت إينر ، الله تعالى ، نيك رحمتنه بورونورلر ، ملكلر ده أطرافلرينى قوشاطر و الله تعالى ، اونلرى كندى نزدنده كيلره آنار . "

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:  “Allâhü Teâlâ’nın evlerinden bir evde toplanıp Allâhü Teâlâ’nın kitabını okuyan ve aralarında onu mütâlaa ve müzâkere eden her bir topluluk üzerine elbette sekînet iner, Allâhü Teâlâ’nın rahmetine bürünürler, melekler de etraflarını kuşatır ve Allâhü Teâlâ, onları kendi nezdindekilere anar.”
(Sahîh-i Müslim)

Hicrî:    26  Safer  1446  Fazilet Takvim

 

DİNİMİZDE SOHBETİN EHEMMİYETİ

 

Dinimizde sohbetin ehemmiyeti pek büyüktür. Sohbet, rûhun gıdâsıdır. Din, sohbet ve nasihatle kaimdir. Nitekim, “Bir Müslümanın evinde, günde bir defa dinden imandan bahsedilmezse o eve zulmet yağar.” buyurulmuştur.

Bu husûsta, evde çocuklarımızla beş dakika bile meşgul olmadan; onlara peygamberlerini, dînî vazifelerini öğretmeden; cemiyette İslâm’ın yaşanmadığını, İslâm’ın ahlâkî, itikâdî ve ictimâî prensiplerinin tatbik edilmediğini söylemeye kalkışmak hakkımız değildir. Çünkü şikâyetçi olduğumuz cemiyet, bizlerden ve bizim çocuklarımızdan teşekkül etmektedir.

Öyle ise bugünün Müslümanına düşen ilk vazife, kendi âilesinden başlayarak cemiyetin kurtuluşu için çalışmasıdır. Bir Müslümanın evinde ilk yapacağı sohbet ise, Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) üzerine olmalıdır. Çünkü Kur’ân ahlâkı ondadır. Dinin en ince teferruâtı ile tatbikatı, o yüce Peygamberin hayatında birer pırlanta misali parlamaktadır.

Ey analar, babalar ve evlatlar! Bütün güzellik ve olgunlukları üzerinde toplayan o insân-ı kâmile yaklaşın. Allâhü Teâlâ onu, güzel ahlâkı tamamlamak için göndermiştir. Evlerinizi, onun sohbetleri ile süsleyiniz. Bu takdirde, üzerinize rahmet iner, melekler, üzerinize nur saçarlar.

Ashâb-ı Kirâm’ın, Peygamber Efendimize sevgileri, ona itaat ve bağlılıkları, bizler için büyük bir örnek olmalıdır. Bütün Ashâb-ı Kirâm’ın Resûlullah (s.a.v.) Efendimize, münferiden veya topluca yaptıkları o bîatler çok dikkat çeker. Zira Ashâb-ı Kirâm, Resûlullâh’a gelerek ellerine sarılıp, bağlılık beyânında bulunup söz vermişler, ahd ü peymân etmişler (antlaşmışlar); bunun sonunda harpler olmuş, darpler olmuş, çok zor ve sıkıntılı anlar olmuş, fakat ona öyle büyük bir sevgi ve imanla bağlanmışlar ki, ahidlerinden aslâ dönmemişlerdir.

Allâhü Teâlâ, cümlemizi Fahr-i Kâinât sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimizin şefaatine mazhar eylesin. Âmîn. (Muhtasar İslâm Târihi, Siyer-i Nebi, Fazilet Neşriyat)

Hicrî:    26 Safer  1446  Fazilet Takvim

 

SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"

29 Ağustos 2024 Perşembe

HAZRET-İ ÖMER’İN UYKUSU


قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : لَوْ كَانَ بَعْدِي نَبِيٌّ لَكَانَ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ. (ت)

رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : أكر بندن صكره بر بيغمبر كلجك اولسايدى ، ألبتده او ، عمر بن خطاب اولوردى . "

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:  “Eğer benden sonra bir peygamber gelecek olsaydı, elbette o, Ömer bin Hattâb olurdu.”

(Sünen-i Tirmizî)

Hicrî:    25  Safer  1446  Fazilet Takvim

 

HAZRET-İ ÖMER’İN UYKUSU

 

Rum Meliki Kayser, Hazret-i Ömer (r.a.) hakkında malumat edinmek üzere bir elçi gönderdi.

Elçi, Medîne-i Münevvere’ye girince halka, “Hükümdarınız ve onun sarayı nerededir?” diye sordu. ‘‘Bizim hükümdarımız olmadığı gibi onun sarayı da yoktur, ancak bir emîrimiz vardır. O ise şu anda Medîne-i Münevvere dışında, falanca yerdedir.” dediler.

Elçi, Hazret-i Ömer’i aramaya çıktı; onu, güneşin altında, sıcak kumların üzerinde uzanmış uyumakta iken buldu. Kamçısını da yastık gibi başının altına koymuştu. Elçi onu bu hâlde görünce, vücuduna bir titreme geldi ve kendi kendine şöyle dedi: “Yeryüzünde bütün padişahların kendisinden korktuğu, heybetinin kalplerini sarstığı zâtın şu hâline bakın! Ey Ömer! Sen adâletle davranıyorsun, onun için bütün korkulardan emînsin, böyle rahat rahat uyuyabiliyorsun. Lâkin bizim kralımız ise zulmediyor, bunun için devamlı korku içerisinde. Ben şehadet ederim ki, sizin dininiz haktır.” Daha sonra elçi Müslüman oldu.

 

 

CEBECİ OCAĞI

 

Cebe, “zırh” manasına gelmektedir. Cebeci ise Osmanlı’da harp aletleri ve levazımı yapan, bunları muhafaza eden ve harpte mevzilere ve tabyalara kadar sevk eden bir kısım ordu mensuplarına verilen unvandı.

Cebeci teşkilatı, Osmanlı devrinde, diğer askerî teşekküller gibi bir ocağa bağlıydı. Cebeci ocağı denilen bu ocak; ok, yay, kılıç, kalkan, cirit, cebe, tüfek, tabanca, barut, kurşun gibi, askerlerin kullandığı levazımı yapmakla vazifeliydi. Harp zamanında lüzumu kadar cephaneyi harp saflarına kadar götürüp teslim etmek de ocağın vazifelerindendi. Harp sonunda ocak, bu silahları geri alır, tamire muhtaç olanları tamir ederdi. Tamirden sonra “cebehane” (cephane) adı verilen silah deposunda muhafazaya alınırdı.

Cebeciler; diğer kapıkulu ocakları gibi, ortalara (taburlara) ayrılmıştı. Bunların en büyük âmiri “cebecibaşı” idi. Onun da “cebeciler kethüdası” adında bir muavini (yardımcısı) olurdu.

Cebeci teşkilatı, yalnız payitahtta değil, taşrada da bulunmaktaydı.

Hicrî:    25 Safer  1446  Fazilet Takvim

 

SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"