قَالَ
رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: تَعَلَّمُوا الصَّمْتَ ثُمَّ
تَعَلَّمُوا الْحِلْمَ ثُمَّ تَعَلَّمُوا الْعِلْمَ ثُمَّ تَعَلَّمُوا الْعَمَلَ
بِهِ ثُمَّ انْشُرُوا. (هب)
رسول الله أفندمز ( صلى الله عليه وسلم ) بويوردولر :"
(
أولا ) صوصماي اؤكرنين ، صوكره حلمى اؤكرنين ، صوكره علم اؤكرنين ، صوكره ده ( او
علمى ) ياين ."
Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular: “(Evvelâ) susmayı öğrenin, sonra hilmi öğrenin, sonra ilim öğrenin, sonra o ilimle amel etmeyi öğrenin, sonra da (o ilmi) yayın.”
(Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)
Hicrî: 18 Safer 1440 Fazilet
Takvimi
İLİM, SÂHİBİNİ YÜCELTİR
Osmanlı Devleti’nde yetişen âlimlerin büyüklerinden birisi de Ebu’l-Feth Sultan Mehmet Han Hazretlerinin hocalarından Bursalı Hocazâde Mevlânâ Mustafa Muslihuddin Efendi’dir. Mustafa Efendi’nin bir tüccarın oğlu olmasına rağmen âlimlik ve padişah hocalığı mertebesini kazanmasına vesile olan şu hadise ibret vericidir.
Babası Yusuf Efendi bir gün bütün evlatlarıyla birlikte meşâyihin büyüklerinden olan Şeyh Şemseddin Hazretlerinin ziyâretine gider. Şeyh Efendi çocuklara bakıp en küçükleri olan Mustafa Efendi hâriç diğer kardeşlerin gösterişli elbiselerle mutlu ve memnun olduklarını, Mustafa Efendi’nin ise pejmürde bir kıyâfetle mahzun ve kederli olduğunu görünce bunun sebebini pederlerine sorar.
Yusuf Efendi: Oğullarının tamamının ticâret işinde kendisine yardımcı olduğunu, işlerinin devâmı ve itibârı için gece gündüz çalıştıkları halde Mustafa Efendi’nin böyle şeylerde gözü olmayıp yalnız ilim tahsîli ile uğraştığını, buna ise rızâsının olmadığını, aklını başına alması ve kardeşleri gibi olması için kendisine iltifât etmeyerek güzel elbiselerden ve sair nimetlerden mahrum bıraktığını söyler.
Şeyh, çocuğu yanına yaklaştırıp ilim yolundaki rağbet ve gayretinden dolayı tebrik ettikten sonra başını okşayarak. “Oğlum! Sen işine bak, girdiğin yolu bırakma. İnşallah bu sâyede pek yüksek derecelere ulaşırsın, birâderlerin de karşında el bağlar.” diyerek hayır duâda bulunur.
Şeyh Efendi’nin teşvik ve himmetinden bir kat daha gayrete gelen Mustafa Efendi, Celâlzâde Hızır Bey, Kâdî Ayasluğ gibi meşhur hocalardan ilim tahsîl etti. Sâhip olduğu ilmi ve fazîletleri sebebiyle kısa zamanda padişahın yanında yerini aldı, bir müddet sonra da Edirne’ye kazasker tayin edildi.
Edirne Kazaskeri iken tertip ettiği bir ziyâfette babasını kendi yanına alıp, dâvetlileri de mertebelerine göre birer münâsip makâma oturtunca, birâderleri yer bulamayarak hizmetçilerle beraber ayakta kalmak zorunda kaldılar. Bu hâli gören Hocazâde, Şeyh Şemseddin Hazretlerinin sözlerini hatırlamış ve mazhar olduğu lütuflara şükretmiştir.
Babası Yusuf Efendi bir gün bütün evlatlarıyla birlikte meşâyihin büyüklerinden olan Şeyh Şemseddin Hazretlerinin ziyâretine gider. Şeyh Efendi çocuklara bakıp en küçükleri olan Mustafa Efendi hâriç diğer kardeşlerin gösterişli elbiselerle mutlu ve memnun olduklarını, Mustafa Efendi’nin ise pejmürde bir kıyâfetle mahzun ve kederli olduğunu görünce bunun sebebini pederlerine sorar.
Yusuf Efendi: Oğullarının tamamının ticâret işinde kendisine yardımcı olduğunu, işlerinin devâmı ve itibârı için gece gündüz çalıştıkları halde Mustafa Efendi’nin böyle şeylerde gözü olmayıp yalnız ilim tahsîli ile uğraştığını, buna ise rızâsının olmadığını, aklını başına alması ve kardeşleri gibi olması için kendisine iltifât etmeyerek güzel elbiselerden ve sair nimetlerden mahrum bıraktığını söyler.
Şeyh, çocuğu yanına yaklaştırıp ilim yolundaki rağbet ve gayretinden dolayı tebrik ettikten sonra başını okşayarak. “Oğlum! Sen işine bak, girdiğin yolu bırakma. İnşallah bu sâyede pek yüksek derecelere ulaşırsın, birâderlerin de karşında el bağlar.” diyerek hayır duâda bulunur.
Şeyh Efendi’nin teşvik ve himmetinden bir kat daha gayrete gelen Mustafa Efendi, Celâlzâde Hızır Bey, Kâdî Ayasluğ gibi meşhur hocalardan ilim tahsîl etti. Sâhip olduğu ilmi ve fazîletleri sebebiyle kısa zamanda padişahın yanında yerini aldı, bir müddet sonra da Edirne’ye kazasker tayin edildi.
Edirne Kazaskeri iken tertip ettiği bir ziyâfette babasını kendi yanına alıp, dâvetlileri de mertebelerine göre birer münâsip makâma oturtunca, birâderleri yer bulamayarak hizmetçilerle beraber ayakta kalmak zorunda kaldılar. Bu hâli gören Hocazâde, Şeyh Şemseddin Hazretlerinin sözlerini hatırlamış ve mazhar olduğu lütuflara şükretmiştir.
Hicrî: 18 Safer 1440 Fazilet
Takvimi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder