قَالَ
رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنِ ازْدَادَ عِلْمًا وَلَمْ
يَزْدَدْ فِي الدُّنْيَا زُهْدًا لَمْ يَزْدَدْ مِنَ اللهِ اِلَّا بُعْدًا. (فيض)
رسول الله أفندمز ( صلى الله عليه وسلم ) بويوردولر :"
كيم علمنى
آرترير ده دنيايه قارشى زهدى آرتمازسه او كمسنين آنجق الله تعالى دان اوزاقليغى
آرتمش اولور ."
Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular: “Kim ilmini artırır da dünyaya karşı zühdü artmazsa o kimsenin ancak Allâhü Teâlâ’dan uzaklığı artmış olur.”
(Feyzu’l-Kadîr)
Hicrî: 08 Safer 1440 Fazilet
Takvimi
SEVGİ, TERBİYEYE MÂNİ OLMAMALIDIR
Emevî halîfelerinden Ömer bin Abdülaziz’in (rahimehullah) vezîri Meymûn bin Mihrân şöyle anlatır.
Bir gün Halîfe’nin yanına girdim. Oğlu Abdülmelik’e va’z ve nasîhatlerde bulunduğu bir mektup yazıyordu. Mektupta hülâsa olarak şunları yazmıştı.
“Oğlum! Muhakkak beni dinlemeye ve sözlerimi anlamaya en lâyık olan sensin. Hamdolsun ki Allâhü Teâlâ küçük ve büyük bütün işlerimizde bize ihsanda bulundu. Binâenaleyh Allâhü Teâlâ’nın sana ve ana-babana olan ihsanlarını dâima hatırla. Kibirden ve büyüklük taslamaktan kaçın. Çünkü bu, şeytanın işidir. Şeytan ise mü’minlerin en açık düşmanıdır. Yavrucuğum, bu güne kadar senden ancak hayır gördüm. Fakat az da olsa kendini beğenme olduğunu işittim. Şâyet bu hâl seni hoşlanmayacağım şeylere sevkederse, benden de hoşlanmayacağın şeyler görürsün.”
Mektubu bitirdikten sonra bana döndü ve “Ey Meymûn, oğlum Abdülmelik gözüme çok sevimli görünmekte. Ben bu hususta kendimi suçluyorum. Zîrâ oğluma olan sevgimin onu hakikaten tanımamın önüne geçmesinden korkuyorum. Babaların çocuklarının ayıplarını görmeme illeti bana da ârız oldu. Abdülmelik’e git ve onu imtihan et. Bak bakalım onda kibir ve övünme gibi kötü bir haslet var mı? Çünkü o daha genç bir çocuktur. Şeytanın ona da musallat olmadığından emin değilim.” dedi.
Ben de hemen yola koyuldum. Abdülmelik’in (rah.) yanına vardım. Karşımda çok mütevâzı, henüz genç yaşta bir delikanlı vardı. Beni karşıladıktan sonra. “Babam senin çok hayırlı biri olduğundan bahsediyor. Umarım Allâhü Teâlâ seninle ona fayda verir.” dedi. Ben de imtihân maksadıyla ona. “Kendini nasıl buluyorsun?” diye sordum.
“Elhamdülillâh, hayır ve nîmet içerisindeyim. Lâkin babamın bana karşı olan hüsn-ü zannının beni gururlandırmasından korkmaktayım. Hâlbuki ben, zannedildiği kadar fazîlet ve mertebelere henüz ulaşamadım. Ayrıca babamın bana olan sevgisinin beni gerçekten tanımasının önüne geçmesinden ve bu sebeple helâk olmasından korkmaktayım.” dedi.
Yanında bir müddet kaldım. Ondan daha güler yüzlü, daha akıllı bir çocuk, yaşı genç, tecrübesi az olduğu halde ondan daha edepli kimseyi görmedim.
Bir gün Halîfe’nin yanına girdim. Oğlu Abdülmelik’e va’z ve nasîhatlerde bulunduğu bir mektup yazıyordu. Mektupta hülâsa olarak şunları yazmıştı.
“Oğlum! Muhakkak beni dinlemeye ve sözlerimi anlamaya en lâyık olan sensin. Hamdolsun ki Allâhü Teâlâ küçük ve büyük bütün işlerimizde bize ihsanda bulundu. Binâenaleyh Allâhü Teâlâ’nın sana ve ana-babana olan ihsanlarını dâima hatırla. Kibirden ve büyüklük taslamaktan kaçın. Çünkü bu, şeytanın işidir. Şeytan ise mü’minlerin en açık düşmanıdır. Yavrucuğum, bu güne kadar senden ancak hayır gördüm. Fakat az da olsa kendini beğenme olduğunu işittim. Şâyet bu hâl seni hoşlanmayacağım şeylere sevkederse, benden de hoşlanmayacağın şeyler görürsün.”
Mektubu bitirdikten sonra bana döndü ve “Ey Meymûn, oğlum Abdülmelik gözüme çok sevimli görünmekte. Ben bu hususta kendimi suçluyorum. Zîrâ oğluma olan sevgimin onu hakikaten tanımamın önüne geçmesinden korkuyorum. Babaların çocuklarının ayıplarını görmeme illeti bana da ârız oldu. Abdülmelik’e git ve onu imtihan et. Bak bakalım onda kibir ve övünme gibi kötü bir haslet var mı? Çünkü o daha genç bir çocuktur. Şeytanın ona da musallat olmadığından emin değilim.” dedi.
Ben de hemen yola koyuldum. Abdülmelik’in (rah.) yanına vardım. Karşımda çok mütevâzı, henüz genç yaşta bir delikanlı vardı. Beni karşıladıktan sonra. “Babam senin çok hayırlı biri olduğundan bahsediyor. Umarım Allâhü Teâlâ seninle ona fayda verir.” dedi. Ben de imtihân maksadıyla ona. “Kendini nasıl buluyorsun?” diye sordum.
“Elhamdülillâh, hayır ve nîmet içerisindeyim. Lâkin babamın bana karşı olan hüsn-ü zannının beni gururlandırmasından korkmaktayım. Hâlbuki ben, zannedildiği kadar fazîlet ve mertebelere henüz ulaşamadım. Ayrıca babamın bana olan sevgisinin beni gerçekten tanımasının önüne geçmesinden ve bu sebeple helâk olmasından korkmaktayım.” dedi.
Yanında bir müddet kaldım. Ondan daha güler yüzlü, daha akıllı bir çocuk, yaşı genç, tecrübesi az olduğu halde ondan daha edepli kimseyi görmedim.
Hicrî: 08 Safer 1440 Fazilet
Takvimi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder