10 Kasım 2020 Salı

TAKVÂ


قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ :  أُوصِيكَ بِتَقْوَى اللهِ فِي سِرِّ أَمْرِكَ وَعَلَانِيَتِهِ وَإِذَا أَسَأْتَ فَأَحْسِنْ. (حم)

رسول الله  أفندمز  ( ﷺ )  بيوردولر  ، "  كزلى و آشكار هر إشنده الله دان قورقماي صنه تاوسيه أدرم . بر كوتولك إشله ديكيك زمان همن ( اونى يوق أده جك ) بر إيلكده بولون   . "

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: ““Gizli ve âşikâr her işinde, Allah’tan korkmayı sana tavsiye ederim. Bir kötülük işlediğin zaman hemen (onu yok edecek) bir iyilikte bulun.”

(Müsned-i Ahmed bin Hanbel)

Hicrî:   24    Rebiulevvel     1442    Fazilet Takvim

 

TAKVÂ

 

Takvâ, Hak Teâlâ’dan korkmak, insanı günaha, zelilliğe düşürecek şeylerden sakınmak ve nefsi, gayr-i meşru şeylerden korumak ve himaye etmektir. Bu şekilde hareket eden, üzerine düşen dînî vazîfeleri yerine getirmeye çalışan bir şahsa ‘muttakî’ denilir. Muttakî (takva ehli) bir insanın günahlardan kaçınması ve sâlih amellere sarılması lazımdır.

Takvâyı sırf menfî ve mücerret perhizkârlıktan ibaret zannetmemelidir. Meselâ Kur’ân-ı Kerîm’de haşyet, iman, tevbe, tâat, günah işlemeyi terk, ihlâs manâlarından her birinde kullanıldığı yerler vardır. Kur’ân-ı Kerîm’de ittikâ ve takvâ üç mertebe üzerine zikrolunmuştur ki şöyledir:

Birincisi, ebedî azabdan sakınmak için şirkten kaçınma ile îmân; “..Ve onlara takva kelimesini ilzam buyurdu (Yani, Allâhü Teâlâ’ya karşı gelmekten sakındılar, îmân ettiler.)” Fetih Sûresi, 26. âyet-i kerîmesi gibi.

İkincisi, büyük günahları işlemekten ve küçük günahlarda ısrardan kaçınmak ile farzları eda etmektir ki şer’an bilinen ve meşhur olan takva budur.

Üçüncüsü, kalbinin sırrını haktan meşgul edecek her şeyden kaçınmak ve bütün varlığı ile Hak Tealâ’ya yönelmektir. Bu da; “Ey îman edenler! Allâh’dan nasıl korkmak gerekse öylece korkun, hakkı ile müttakî olun...” meâlindeki Âl-i İmrân Sûresi’nin 102. âyet-i kerîmesinde emredilen hakîkî takvâdır. Bu mertebe o kadar geniş ve o kadar derindir ki sebeplerinin derecelerine göre farklı tabakalara ayrılır ve Peygamberlerin yüce himmetlerinin ulaştığı derecelere kadar çıkar. Bu suretle Peygamberler aleyhimüssalâtü vesselâm hazretleri hem nübüvvet (peygamberlik) ve hem velilik riyasetlerini birleştirmişler, onların cisimler âlemi ile irtibatları, ruhlar âlemine yükselmelerine mâni olmamış ve halkın işleri ile uğraşmaları da hakkın işlerine dalmalarına zerre kadar sed çekmemiştir. Bu da esasen kendi çalışmaları ile değil Hak Tealâ’nın hususî rahmetinin eseri olmuştur.

Binaenaleyh Kur’ân-ı Kerîm’in hidâyeti, bu takva mertebelerinden her birine şamildir.

(Elmalılı, Hak Dîni Kur’an Dili Tefsiri, Fazilet Neş.)

Hicrî:   24    Rebiulevvel     1442    Fazilet Takvim

 

 

    SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder