24 Kasım 2020 Salı

GÖKYÜZÜ VE YERYÜZÜ HAKKINDA ÂYET-İ KERÎMELER


 

قَالَ اللهُ تَعَالَى:... وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتَّى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ، لَا الشَّمْسُ يَنْبَغِى لَهَا اَنْ تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا الَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فِى فَلَكٍ يَسْبَحُونَ. (سورة يس ، ٤٠-٣٩)

الله تعالى شويله بيوردى ( مئآلا )  :    "  آيا كلنجه . بز اونه ده منزل منزل مقدارلر تعين أتديك . نهايت او ، أسكى حورما صالقمنك أكرى جوبى كبى بر حاله دونمشدر . نه كونشيك آيا أريشيب جاتماسى . نه ده كجنك كوندوزى كجمش اولماسى كركمز . هبسى ده ( آيرى آيرى ) برر فلكده يوزرلر  . "

Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu (meâlen):  "Ay’a gelince, biz ona da menzil menzil mikdarlar tayin ettik. Nihayet o, eski hurma salkımının eğri çöpü gibi bir hâle dönmüştür. Ne Güneş’in Ay’a erişip çatması, ne de gecenin gündüzü geçmiş olması gerekmez. Hepsi de (ayrı ayrı) birer felekte yüzerler.”

(Yâsîn S., âyet 39-40)

Hicrî:   09    Rebiulahir     1442    Fazilet Takvim

 

GÖKYÜZÜ VE YERYÜZÜ HAKKINDA ÂYET-İ KERÎMELER

 

Kur’ân-ı Kerîm’de semâlardan (gökyüzünden) ve yeryüzünden bahseden âyet-i kerîmelerin bazıları şunlardır:

Âl-i İmrân Sûresi, 191. âyet-i kerîmesi, Hak Teâlâ’yı devamlı zikredenlerin, yerleri gökleri ibretle seyrederek bunların boş yere yaratılmamış olduğunu anlayanların, bunlardaki kudret ve azameti müşâhededen doğan bir korku ve dehşetle Allâh’ın azâbını hatırlayarak onun zâtına sığınanların kadirlerini yükseltmektedir.

Nûr Sûresi, 43. âyet-i celîlesi de Allâhü Teâlâ’nın mâlikü’l-melekût olduğunu bildiriyor. Bulutların, şimşeklerin, yağmurların, karların ve bu gibi hava ile alakalı hâdiselerin nasıl vücûda geldiğini, nerelere dağılıp isâbet ettiğini göstererek gözlerimizi Allâh’ın kudretine celbediyor.

Furkân Sûresi, 61 ve 62. âyet-i celîleleri de bildiriyor ki: Cenâb-ı Hak, gökte yıldızların menzilleri mesâbesinde olmak üzere birtakım burçlar yaratmıştır. Gök kubbesini ışık veren Güneş ile nûranî Ay ile aydınlatmıştır. Hazret-i Allah, bütün bunları zâtının kudretini düşünen, nimetlerine şükreden kimseler için bir ibret vesîlesi olmak üzere vücûda getirmiştir.

Rûm Sûresi, 30. âyet-i celîlesi de insanları gafletten men ile kendi varlıklarını düşünmeye davet ediyor. Bütün bu kâinâtın bir hikmet, maslahat için yaratıldığını, bunların birer tayin edilmiş müddeti olup sonra zevâle uğrayacaklarını bildiriyor.

Saffât Sûresi, 4, 5 ve 6. âyet-i celîleleri de Allâhü Teâlâ’nın birliğini, göklerin, yerin ve bunların aralarındaki bütün mevcûdâtın Rabbi olduğunu bildiriyor. Güneş’in bir sene içinde her gün (doğuş ve batış yerinin değişerek) başka yerden doğması ciheti ile farklı doğuş yerlerinin bulunduğunu, yıldızların da başımızın üstündeki gök kubbesi için birer süs olduğunu hatırlatıyor.

Bütün bu kâinât Mevlâmızın birliğine, kudretine, azametine şâhiddir. Semâları, yerleri, milyonlarca parlak yıldızları ve daha nice binlerce âlemleri yaratan, yaşatan Kerîm Rabbimizin varlığında, birliğinde, büyüklüğünde hangi akıl sâhibi tereddüt edebilir?

Hicrî:   09    Rebiulahir     1442    Fazilet Takvim

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder