13 Kasım 2020 Cuma

ELİMİZDEKİ NİMETLERİN KIYMETİNİ BİLMEK


قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ :  مَا أَنْعَمَ اللهُ عَلَى عَبْدٍ فَحَمِدَ اللهَ عَلَيْهَا إِلَّا كَانَ ذٰلِكَ الْحَمْدُ أَفْضَلَ مِنْ تِلْكَ النِّعْمَةِ وَإِنْ عَظُمَتْ. (طب)

رسول الله  أفندمز  ( ﷺ )  بيوردولر  ، "  الله تعالى ، قولا بر نعمت وريرده او قول ، او نعمته قرشى ، اللهه حمد أدرسه ، شبهسز بو حمد ، او نعمتدن دها فضيلتلى اولور . هر ن قدار نعمت بيوك اولسه بيله   . "

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: "Allâhü Teâlâ, kula bir nimet verir de o kul, o nimete karşı, Allâh’a hamd ederse, şüphesiz bu hamd, o nimetten daha fazîletli olur. Her ne kadar nimet büyük olsa bile.”

(Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr)

Hicrî:   27    Rebiulevvel     1442    Fazilet Takvim

 

ELİMİZDEKİ NİMETLERİN KIYMETİNİ BİLMEK

 

İbrâhîm Sûresi 34. âyet-i kerîmesi şöyle tefsir edilmiştir:

Ey insanlar! Eğer Allâhü Teâlâ’nın nimetlerini, sizlere in’âm buyurduğu şeyleri saymak isteseniz onları sayıp bitirmeye güç yetiremezsiniz. Çünkü bunlar nihâyetsizdir.

Görmesi, işitmesi, nefes alıp vermesi, insan için büyük birer nimettir. Husûsi ile de insanın yaratılıp dünyâya gelmesi ve îmân ile mükellef olması, bunun mükâfâtı olarak da ebedî saâdete kavuşması, büyüklüğünü tayin etmek mümkün olmayan ne kadar yüce bir nimettir.

İnsanlardan herhangi bir ferd, velev ki son derece fakir, derd ve belâya mübtelâ olmuş olsun, düşününce görürsün ki bu ferd, sayılması mümkün olmayacak derecelerde nimetlere nâil olmuş bulunmaktadır, âdetâ imkân dâiresinden hâriç denilecek derecelerde lütuflara her an mazhar olmaktadır.

Tâbiîn’den Abdullah el-Müzenî: “Ey insanoğlu! Allâhü Teâlâ’nın sana olan nimetlerinin büyüklüğünü bilmek istersen gözlerini kapayıver (anlarsın.)” demiştir. Eğer bunda şüphen var ise farzet ki bir ferd, bütün yeryüzüne mâlik bulunuyor, emir ve fermânına en büyük milletleri itâat ettirmiş, her istediğine nâil olmuş, hatta öyle ki ülkesindeki taşlar, topraklar kıymetli yâkutlardan, nefis inci dânelerinden… Sonra da farzeyle ki bu ferd, nefesi tıkanarak teneffüsten mahrum kalmış, her taraftan üzerine ölüm gelmekte. Şimdi bu ferd bir nefes mukâbilinde şu elindeki bütün mülk ve malını fedâ etmez mi? Elbette fedâ eder. Şu halde bir nefes, bütün dünyâ mallarından hayırlı olmuş olmuyor mu? Hâlbuki insan gece ve gündüz, her an ve dakika hiçbir bedel mukâbilinde olmaksızın bol bol nefes alıp veriyor. Bu herkes tarafından açıkça bilinen bir hakîkattir.

İnsan, şükründen gâfil bulunmak sûretiyle Cenâb-ı Hakk’ın nimetlerine karşı pek zâlimdir. Şiddet hâlinde şikâyette bulunur, bağırıp çağırır. Nimet zamanında da nimetleri kendisi için toplar, fakat başkalarından esirger ve nâil olduğu nimetleri inkâr eder durur.

Talk bin Habîb (rah.) demiştir ki: “Allâhü Teâlâ’nın kulları üzerindeki hakkı, kulların yerine getirmeye tâkat getiremeyeceği kadar ağırdır. Bununla beraber Allâhü Teâlâ’nın nimetleri de kulların saymaya güçlerinin yetmeyeceği kadar çoktur. O halde siz, gününüzü de gecenizi de tevbe ederek geçirin.”

Hicrî:   27    Rebiulevvel     1442    Fazilet Takvim

 

 

    SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder