19 Mart 2024 Salı

ZEKÂT VE SADAKANIN EN MAKBULÜ


 

قَالَ اللهُ تَعَالَى : اَفَمَنْ شَرَحَ اللهُ صَدْرَهُ لِلْاِسْلَامِ فَهُوَ عَلَى نُورٍ مِنْ رَبِّهِ فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللهِ اُولَۤئِكَ فِى ضَلَالٍ مُبِينٍ. (سورة الزمر، ٢٢)

الله تعالى شويله بيوردى ( مئالا ) : دمككى ، الله هر كيميك صدرينى ( كوكسونى ) إسلامه آجمش إيسه إشده او ، رب ، ندن بر نور أؤزه ره دكيلمى ؟ آرتق ، اللهى ذكردن ( يوز جويرمكله ) قلبلرى قاسقاطى كسلمش اولانلريك واى حاللرينه ! إشده اونلر ، آب آجق بر ضلالت إيجنده ديرلر  . "

Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu (meâlen):  “…Demek ki, Allah her kimin sadrını (göğsünü) İslâm’a açmış ise işte o, Rabb’inden bir nûr üzere değil mi? Artık, Allâh’ı zikirden (yüz çevirmekle) kalpleri kaskatı kesilmiş olanların vay hâllerine! İşte onlar, apaçık bir dalâlet içindedirler.”

(Zümer Sûresi, âyet 22)

Hicrî:   09  Ramazân  1445  Fazilet Takvim

 

 

ZEKÂT VE SADAKANIN EN MAKBULÜ

 

Bakara Sûresi’nin 273. âyet-i kerîmesinde buyuruluyor ki: “Verin o fakirlere ki Allah yolunda kapanmışlardır, şuraya buraya dolaşamazlar, istemekten çekindikleri için bilmeyen, onları zengin zanneder, onları simalarından tanırsın. İnsanlardan ısrarla bir şey istemezler. Artık hayır namına ne verirseniz, hiç şüphesiz Allah onu bilir.”

Bu âyet-i kerîme, Ashâb-ı Suffe hakkında nâzil olmuştur ki dört yüz kişi kadardılar. Medîne-i Münevvere’de ne bir meskenleri ne aşiret ve akrabaları vardı, hiçbir şeyleri yoktu. Mescidin sofasında ikamet edip, Kur’ân-ı Kerîm ilmi tahsil ederler, Peygamberimizin (s.a.v.) derslerinden ve sohbetlerinden bol bol istifâde ederlerdi. Bunlar risâlet medresesinin, canlarını Allah yoluna vakfetmiş talebeleri idiler. Bir gün Peygamberimiz (s.a.v.), Ashâb-ı Suffe’nin başlarında durup hâllerine baktıktan sonra fakirliklerini, çektikleri sıkıntıları görmüş ve onlara şöyle buyurmuşlardır:

“Ey Ashâb-ı Suffe! Size müjdeler olsun ki her kim, şu sizin bulunduğunuz hâlde ve içerisinde bulunduğu hâlden razı olarak bana kavuşursa o, benim dostlarımdandır.”

Bakara Sûresi’nin 273. âyet-i kerîmesi her ne kadar Ashâb-ı Suffe hakkında nâzil olmuş olsa da hükmü, umûmîlik ifade eder. Allah rızası için düşmana karşı nöbet bekleyen veya Allah rızası için medreselerde dirsek çürüten yahut Allah rızası için kendisini âmme hizmetine vakfeden ve bu hâller içerisinde malı mülkü olmayıp nafakasını kazanmaya fırsat bulamayan veya gücü yetmeyen fakir müminler, bu âyet-i kerîmenin hükmüne dâhildirler. Bunlar, infak ve sadakaların verileceği en güzel yerleri teşkil ederler.

Binâenaleyh; hususiyle de Allah yolunda vücudunu hasretmiş olan talebelere veriniz ki ihlâs ve kemâliniz gece gündüz, gizli veya açık farkını hissettirmeyecek kadar yükselsin. Riyâ ve nifaktan sakınıp Allah rızasını talep ederek ve kendinizi Allah yolunda sabit kılmak için gönül hoşluğu ile gücünüzün yettiği kadar iyilerinden vermek âdetiniz, huyunuz, melekeniz olsun da her zaman ve her suretle veriniz. Allah, ne hayır yaparsanız onu bilir, ecrinizi zâyi etmez.

(Elmalılı, Hak Dîni Kur’an Dili Tefsiri, Fazilet Neşriyat)

Hicrî:    09 Ramazân 1445  Fazilet Takvim

 

SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder