قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : إِذَا عَظَّمَتْ أُمَّتِي الدُّنْيَا نُزِعَتْ مِنْهَا هَيْبَةُ الْاِسْلَامِ. (فيض)
رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : أمتم دنيايه فضله دكر وردكلرى زمان ، إسلاميك هيبتى اونلاردان قالديريلر . "
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: Ümmetim, dünyaya fazla değer verdikleri zaman, İslâm’ın heybeti onlardan kaldırılır.”
(Münâvî, Feyzu’l-Kadîr)
Hicrî: 26 Şevval 1444 Fazilet Takvim
İSLÂM NİMETİNE ŞÜKRÜ TERK ETMEMELİDİR
Nimetlerin en büyüğü, İslâm ve Allâhü Teâlâ’ya ibadet edebilme nimetidir. Kul, İslâm nimetinin şükrünü, Rabb’ine itaat ve ibadet ederek edâya gayret etmelidir.
Tâatlerin ve şükrün en büyüğü ise nimetleri hakîkî olarak ihsân edenin Cenâb-ı Hak olduğunu bilmektir.
Dâvûd aleyhisselâm şöyle ilticâ etmişti: “İlâhî! Sana nasıl hakkıyla şükredeyim, hâlbuki şükredebilmem de senin bir nimetindir.” Bunun üzerine Hazret-i Allâh, “İşte şimdi bana hakkıyla şükrettin, ey Dâvûd!” buyurdu.
İman, büyük nimet olduğu gibi ona şükredebilmek de büyük bir nimettir. Bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm’de iman, şükür diye de isimlendirilmiş ve “Eğer küfre düşerseniz, şüphe yok ki Allah, sizden müstağnîdir (size muhtaç değildir). Bununla beraber kulları için küfre razı olmaz. Ve eğer şükrederseniz, onun için sizden razı olur…” (Zümer Sûresi, âyet 7) buyurulmuştur.
İmâm-ı Âzam Hazretlerine, iman nimetinden mahrum kalmaya sebep olan şeylerden sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: “Allâh’ın kullarına zulmetmek, son nefeste imansız gitmekten korkmamak, iman nimetinin kadrini bilmeyip ona şükrü terk etmektir.”
Nimete şükretmek, nasıl onun artmasına sebep oluyorsa, küfrân-ı nimet; yani nimetin kadrini kıymetini bilmemek de ondan mahrumiyete sebep olur.
Hazret-i Mûsâ, “Yâ Rabbi! Hazret-i Âdem’i şerefli olarak yaratıp büyük ikramda bulundun, ona melekleri secde ettirdin, onu rahmetine nâil kıldın. Peki sana nasıl şükretti?” diye ilticâ etti. Cenâb-ı Hak, “O, bu nimetlerin tamamının benden olduğunu bildi.” buyurdu.
Hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur: “Hazret-i Allah, kuluna bir nimet ihsan ettiğinde kul, nimetin, Rabb’inden olduğunu bildiği ve itiraf ettiği anda -henüz hamd etmeden önce- o nimetin şükrünü edâ etmiş sayılır. Bir kul da bir günah işler, hemen peşinden bu hâline Hazret-i Allâh’ın muttali olduğunu ve dilerse bağışlayıp dilerse de azâp edeceğini bilirse, -henüz tevbe etmeden önce- günahını Cenâb-ı Hak affeder.”
Hicrî: 26Şevval 1444 Fazilet Takvim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder