1 Kasım 2018 Perşembe

EMÂNETE RİÂYET ETMEK




قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَا إِيمَانَ لِمَنْ لَا أَمَانَةَ لَهُ وَلَا دِينَ لِمَنْ لَا عَهْدَ لَهُ. (حم)
رسول الله  أفندمز  ( صلى الله عليه وسلم )  بويوردولر   :"  أمانته رعايت أتميه نين إيمانى كامل دكل در . عهدينه وفى كوسترميه نين ده دينى كامل دكل در ."
Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular: “Emânete riâyet etmeyenin îmânı kâmil değildir. Ahdine vefâ göstermeyenin de dîni kâmil değildir.” 
(Müsned-i Ahmed bin Hanbel)
Hicrî:   23   Safer   1440  Fazilet Takvimi  

EMÂNETE RİÂYET ETMEK

Emânet, insanın emin ve mûtemed olması yani kendine maddî veya manevî her hangi bir şeyin rahatça teslim olunabilir ve arzu edildiği zaman sağlam alınabilir bir halde bulunması manasınadır. Bir de verilmiş olan emânetlerin sahibine iâde ve ulaştırılmasından başka, emânet edilecek şeylerin de ehline ve hak edene verilmesi manasını ifade eder.
Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (sallallâhü aleyhi ve sellem) “Emânete riâyet, rızkı celbeder. Hıyânet de fakirliğe sebep olur.”  buyurmuşlardır.
Dînimizde emânetlere, yapılan mukâvelelere, verilen sözlere son derece riâyet etmek bir vecîbedir. Cenâb-ı Hak’tan korkan, kâmil bir îmâna sâhip bulunan bir Müslüman, kendisine verilen, emânet bırakılan şeylerin muhâfazası uğrunda elinden gelen gayreti terk etmez. Böyle bir Müslüman yapmış olduğu mukâveleleri, muâhedeleri bir maslahat ve zarûret tahakkuk etmedikçe bozmaz. Çünkü bunun hilâfına hareket, dînimizin mukaddes emirlerine muhâliftir.
Böyle bir muhâlefet ise kâmil îmândan, güzel bir din terbiyesinden mahrûmiyetin bir neticesidir.
Nisâ Sûresi’nin 58. âyet-i celîlesinde -meâlen- “Haberiniz olsun ki Allah size; emânetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adâletle hükmetmenizi emrediyor...” buyurulmuştur.
Bakınız Allâhü Teâlâ ne güzel va’z ediyor. Emânete riâyet etmek, adâletle hüküm etmek bunlar ne güzel şeylerdir. Ve insanların menfaatinedir. Her halde bu emirleri tutmalı, hıyânet ve zulümden kaçınmalıdır.
“Evet, biz o emâneti göklere, yere ve dağlara arzettik, onlar onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi, o cidden çok zâlim, çok câhil bulunuyor.” meâlindeki Ahzab Sûresi’nin 72. âyet-i celîlesi mûcebince insan Allâhü Teâlâ’nın emânetini taşıyan bir emîni, bir nâibi olmayı üstüne alan yegâne mahlûktur. Bu sayededir ki insanlar da yekdiğerine birçok hak ve emânet verirler. İşte insanlar gerek Allâh’a ve gerek kullara karşı bu emânetlerini ne kadar güzel muhâfaza ederler ve emâneti ne derece yerli yerine koyabilirlerse o nisbette kıymetlerini artırmış bulunurlar.
Hicrî:   23   Safer   1440  Fazilet Takvimi 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder