قَالَ رَسُولُ اللهِ ﷺ : لَوْ أَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَوَكَّلُونَ عَلَى اللهِ حَقَّ تَوَكُّلِهِ لَرُزِقْتُمْ كَمَا يُرْزَقُ الطَّيْرُ تَغْدُو خِمَاصًا وَتَرُوحُ بِطَانًا. (ت)
رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : أكر الله تعالى يه حقيله توكل أتمش اولسايدنز ، قشلريك رزقلاندرلديغى كبى سزلرده ألبتده رزقلاندريلردنز . اونلر ، صباح ( يووالرندان ) آج اولرق جقارلر . آقشام ، قرنلارى طوق اولرق دونرلر . "
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: Eğer Allâhü Teâlâ’ya hakkıyla tevekkül etmiş olsaydınız, kuşların rızıklandırıldığı gibi sizler de elbette rızıklandırılırdınız. Onlar, sabah (yuvalarından) aç olarak çıkarlar, akşam, karınları tok olarak dönerler.”
(Sünen-i Tirmizî)
Hicrî: 18 Muharrem 1445 Fazilet Takvim
ALLÂHÜ TEÂLÂ’YA TEVEKKÜL
Tevekkül, maksada erişmek için, maddî ve manevî sebeplerin hepsini yerine getirdikten sonra, sadece sebeplere güvenmemek, neticesini Allâhü Teâlâ’dan beklemektir. İnsanlar, ellerinden geleni yaptıktan, bütün gayretlerini sarf ettikten sonra, neticesini Allâhü Teâlâ’ya bırakmalıdırlar. Böylece ümitsizlik ve kederden kurtulurlar. Tevekkülden mahrum olmak, büyük bir eksikliktir.
Tevekkül, sebeplere sarılmaya mâni değildir. Allâhü Teâlâ; muhtaç olmamak için çalışmayı, hasta olmamak için önceden tedbir almayı, hasta olunca tedavi olmayı, gözlerin görebilmesi için ışığı sebep kılmıştır. İstenilen şeylere kavuşmak için sebeplere yapışmak lazımdır. Sonrasını Allâhü Teâlâ bilir. Kişi, sebeplere tevessül ettiği hâlde beklediğine ulaşamazsa üzülmemeli; “Hakkımda belki bu daha hayırlıdır.” diyerek, Cenâb-ı Hakk’ın takdirine razı olmalıdır. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hak, -meâlen- “…Siz bazen bir şeyi sevmezsiniz, (hoşunuza gitmez ve istemezsiniz), fakat bilmezsiniz ki sizin için onun sonunda hayır vardır. Yine bazen siz bir şeyi seversiniz, (onun için çalışır ve onu elde etmek istersiniz), fakat bilmezsiniz ki onun sonunda, sizin için şer vardır... ” (Bakara Sûresi, âyet 216) buyuruyor.
Tevekkül kendini bırakıvermek değil, Allâhü Teâlâ’nın gösterdiği yolda gücü yettiği kadar gayret etmek, O’nun emir ve yasaklarına riâyet, kusurunu itiraf ile beraber, Allâhü Teâlâ’nın kudretine itimat edip netice hakkında telâşa düşmeksizin O’nun iradesine teslim olmaktır. Kuvvet, sebeplere güvenmekte değil, Allâhü Teâlâ’ya itimattadır. Ayrıca bir mümin bilir ki herhangi bir hâdisenin olması için sebeplerin mevcut olması da kâfî değildir. Allâhü Teâlâ’nın dilemediği bir hâdise, hiçbir zaman meydana gelemez. Allâhü Teâlâ’nın dilediği bir şeye de hiçbir kuvvet mâni olamaz. Allâhü Teâlâ, hâdiseleri sebeplere bağlamıştır. O hâlde Allâhü Teâlâ’nın bu âlemde koymuş olduğu bu kaideye riâyet lâzımdır. Hadîs-i şerifte, “Allâhü Teâlâ’ya tevekkül, imanın yarısıdır.” buyurulmuştur.
Hicrî: 18 Muharrem 1445 Fazilet Takvim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder