Hadîs-i Şerîf: “Her kim bildiği ile amel ederse, Allâhü Teâlâ ona bilmediği şeyleri bildirir, öğretir." (Hadîs-i Şerîf, İthâfü's-Sâde)
Hicrî: 06 Rebîulahır 1434 •Fazilet Takvim
BİLDİĞİ İLE AMEL ETMEK
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:
“Öyle bir zamanda bulunuyorsunuz ki, sizden biriniz bildiğinin onda dokuzu ile amel edip birini terk ederse helâk olur.
Öyle bir zaman gelecek ki, o zaman bildiğinin yalnız onda biriyle
amel eden kurtulacaktır. Çünkü o zaman, amel edenler çok azalacaktır.”
MÜHÜR
Mühür farsçadır, Türkçesi “damga”, Arapçası “hâtemdir.” Çok eski
tarihlerden itibaren kullanılan mühür, bir madenden veya taştan yapılır
ve imzâ yerine kullanılırdı. Mührün en mühim faydası emniyettir.
Mühür kazıyan “hakkâk” en iyi hattâtlardan ders alır ve usta bir
hakkâk yanında en az yedi sene çıraklık eder, birkaç sene kalfalıktan
sonra “peştamal kuşanarak” usta olurdu.
Mühür üzerinde sâhibinin alâmeti olacak ismi yahut sâhibin tercihine
göre münâsib bir tâbîr, bir duâ kelimesi bulunurdu. Mühürler ıstampanın
kullanılmadığı devirde mum isine tutulduktan veya serçe parmağa mürekkeb
sürüldükten sonra kâğıdı biraz yalayıp ıslatarak istenilen yere
kuvvetlice bastırılmak sûretiyle yapılırdı. Bazan de kırmızı renkteki
mum eritilerek kâğıda damlatılır ve soğumadan biraz ıslatılmış mühür
muma bastırılırdı.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) sağ elinin yüzük parmağında taşıdığı ve
üzerinde “Muhammedün Resûlüllâh” yazan yüzüğünü mühür olarak kullanırdı.
Bu yüzüğü Hz. Ebûbekr, Hz. Ömer ve Hz. Osman hilâfet mührü olarak
kullandılar. Bu yüzük Hz. Osman’ın (r.a.) halifeliği devrinde Eris
kuyusuna düşdü ve kayboldu.
Osmanlı sultanları zümrüd üzerine hakkedilmiş, yüzük şeklinde
mühürler taşırlardı. Saltanat başka bir pâdişâha intikâl ettiği vakit
eski sultânın mührü saray hazînesine konulurdu. Sultânlardan hakkâk
olanlar da vardı. Sultân Birinci Mahmûd Han kazıdığı mühürleri sattırır
gelirini fakirlere verdirirdi.
Hicrî: 06 Rebîulahır 1434 •Fazilet Takvim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder