Büyüklerin Sözleri, Sözlerin Büyükleridir
Akıl, basiret, iman, ilim süzgecinden geçmiş, derin bir tefekkürün ve
nazikâne bir üslubun ifadesi olan kibar-ı kelamlarımız, doğruyu
yanlıştan ayıran cetvel gibidir.
Terkibin aslının, “kelam-ı kibar” mı, yoksa “kibar-ı kelam” mı olduğu
hususunda muhtelif ifadeler var. Kamusi Türki’de kelam-ı kibar şeklinde
“Mesel hükmüne geçmiş hikmet-amiz söz, meşhur söz” manasında
maddeleşmiştir. Kelam, söz; kibar, büyükler manasına gelir. Neticede,
“kelam-ı kibar, kibar-ı kelamdır”, yani “Büyüklerin sözleri, sözlerin
büyükleridir.” denilerek mesele bir hülasaya bağlanabilir. Söylenişte
“kelam-ı kibar”, yani “büyüklerin sözleri” daha makbuldür.
Kelam-ı kibar, yahut büyüklerin sözleri, hem hayat tecrübesi hem de
düşünce zenginliği veren, nadide sözlerdir. Hepimizin bilmesi, günlük
hayatında kullanması gereken, söz dağarcığımızın kıymetli
hazinelerindendir. Söyleyişlerindeki nezaket, meramımızı ifade etmede
teskin edici bir üslup taşır.
Elbette sözler de, kültürün bir parçasıdır. Konuşma ve yazıda bu tür
sözlerin kullanılması, söyleyene gayri ihtiyari bir alaka, dikkat, hatta
hürmet doğmasına vesile olacaktır. Sözün dinlenilmesine, yazdığımızın
okunmasına, söylediklerimize kulak verilmesinde artı bir değer
katacaktır.
Şimdi, kısaca izahını yaptığımız bazı kelam-ı kibardan misaller verelim:
“Barika-i hakikat, müsademe-i efkardan doğar.”
Gerçeğin aydınlığı, fikirlerin çatışmasından doğar. Bu söz,
“müsademe-i efkardan, barika-i hakikat doğar” şeklinde de
söylenmektedir. Gerçeğe ulaşmak istiyorsak, fikirlerin ortaya atılmasına
müsaade etmeliyiz. Fikirler çatışacak ki, hakikat ortaya çıksın.
“Şecaat arzederken merd-i kıpti, sirkatin söyler. ”
Suçlunun mert geçineni, güya yaptığı kahramanlıkları anlatırken, farkında olmadan, hırsızlığını da söyleyip kendisini ele verir.
“Cevahir kadrini, cevherfüruşan olmayan bilmez.”
Kıymetli bir madenin değerini, o işle uğraşmayan kimse bilmez.
Elimizdeki nimetlerin, yetiştirilen değerlerin bizler nezdindeki kadrini
izah etmek için kullanılır.
“Hafıza-i beşer, nisyanla maluldür.”
İnsan hafızası, unutma hastalığı ile hastalıklıdır. Unutmak insanoğlunun beşeri bir hastalığıdır.
“Su-i misal, emsal olmaz.”
Kötü örnek, emsal teşkil etmez.
“Meşakkatsiz, meserret olmaz.”
Zorluk olmadan, güzellik olmaz. Her gülün dikeni olduğu gibi,
zorluklar aşılmadan kolaylıklara ulaşmak zordur. Fırtına çıktığında
gemiyi terk etmek mümkün olsaydı, kıtalar keşfedilemezdi.
“Bî taraf olan, bertaraf olur. ”
Tarafsız olan, ortadan kalkar. Hayata bakışımız, inançlarımız ve
değerlerimiz, kırmızı çizgilerimiz, belli mevzularda fikriyata sahip
olmayı, belli bir tarafta yer almamızı telkin edip bu konuda bize yön
verir.
“Marifet iltifata tabidir.”
Bir mevzuda kabiliyet, bilgi veya başarı var ise bu; teşekkürle, iltifatla veya ödülle taltif edilmelidir.
“Yere düşmekle cevher, sakıt olmaz kadr-ü kıymetten.”
Kıymetli olan bir maden veya insan, yere düşmekle, yahut zaman zaman
haksızlıklara maruz kalarak hak ettiğinden daha düşük yerlerde
bulunmakla, değerinden bir şey kaybetmez.
“Rencide olur dide-i huffaş ziyadan”
Yarasa, gözüne ışık geldiği zaman rahatsız olur. Bazı insanlar da
güneş gibi ayan beyan hakikatler karşısında rahatsızlık duyarlar.
Onların bu hali gece uçmayı seven yarasanın hali gibidir, gözlerine ışık
gelince onu rahatsızlık addederler.
İnsan ve Hayat Dergisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder