قَالَ اللّٰهُ تَعَالَى : إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ.(سورة الحجرات،١٥)
الله تعالى شويله بيوردى - مئآلا : مؤمنلر آنجق او كمسلرديركى ، اللهه ورسولونه إيمان أتدكدن صكره شبهيه دوشميب الله يولنده ماللاريله ، جانلاريله جهاد أدرلر . إشده بونلر ( إيمانلرنده ) صادق اولانلريك تا كنديلريدر . "
Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu -meâlen-: “Müminler ancak o kimselerdir ki, Allâh’a ve Resûlüne iman ettikten sonra şüpheye düşmeyip Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad ederler. İşte bunlar (imanlarında) sâdık olanların ta kendileridir.”
(Hucurât Sûresi, âyet 15)
Hicrî: 23 Cemâziyelevvel 1445 Fazilet Takvim
MÜMİNLERİN YEDİ GÜZÎDE VASFI - 1
Müminûn Sûresi’nin 1 ilâ 11. âyet-i kerîmeleri, yedi güzel vasfa sahip olan müminlerin kurtuluşa ererek Cennetlerin en yükseğine vâsıl olacaklarını müjdelemektedir. Şöyle tefsir edilmiştir:
1. (Muhakkak ki müminler) yani; Cenâb-ı Hakk’a iman eden, Muhammed aleyhisselâmın peygamberliğini tasdik eden, âhirete inanan, dinin emirlerine sarılanlar (felaha ermişlerdir). Onların istikballeri emniyet altına alınmış, felah ve saadete ulaşacakları katiyen kararlaştırılmıştır. İşte bu gibi müminler, yedi güzîde sıfatı hâiz oldukları için daha dünyada iken felaha nâil olmuş gibidirler. Bu yüksek vasıfların birincisi, en mühimmi iman etmek, güzel itikâd sahibi olmaktır.
2. (O müminlerdir ki, onlar) mükellef oldukları ibadetlerin en yükseği olan (namazlarında huşû), tevazu, tezellül (sahibidirler). Cenâb-ı Hakk’a kulluklarını arz etmek için namazlarını tam bir tevazu ile edâya çalışırlar. Namaz kılarken etrafa bakmayıp yalnız secde yerine bakarlar, elbiselerine, yüzlerine, gözlerine ellerini sürüp durmazlar. Hak Teâlâ’nın manevî huzurunda bulunduklarını düşünerek kemâl-i edep ve itidal ile, kalp huzuru ile ve âdâb ve erkânına riâyetle namazlarını kılmaya çalışırlar.
3. (Ve o müminler ki) o muhterem kullar ki (onlar lüzumsuz her şeyden) faydası olmayan sözlerden, hareketlerden, men edilmiş mâlâyanî, faydasız şeylerden dâima (yüz çevirirler). Öyle beyhûde yere, hayatı harcamayı gerektiren ve terk edilmesi hikmet muktezası olan şeylere iltifatta bulunmazlar.
4. (Ve o müminler ki, onlar zekâtı ifa edenlerdir.) Onlar mâlî ibadetlerde de bulunarak, hak etmiş olanlara mallarından birer muayyen hisse de ayırırlar. Bu suretle de nefislerini tezkiyeye, cimrilik şâibesinden temizlemeye muvaffak olurlar. Bu da o zatların dördüncü güzel vasfıdır. Zekât; taharet, temizlik demektir. İnfâk edilen bir mal, infak edenin malını ve ahlâkını temizleyeceği cihetle ona da zekât denilmiştir. (Devamı yarın)
Hicrî: 23 Cemâziyelevvel 1445 Fazilet Takvim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder