قَالَ اللهُ تَعَالَى : وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدَى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبِيلِ الْمُؤْمِنِينَ نُوَلِّهِ مَا تَوَلَّى وَنُصْلِهِ جَهَنَّمَ وَسَاءَتْ مَصِيرًا. (سورة النساء، ١١٥)
الله تعالى شويله بيوردى ( مئآلا ) : هر كيم كندسنه دوغرى يول آب آجق ميدانه جقتقدان صكره بيغمبره مخالفت أدر ومؤمنلرين ( إعتقاد وعملده ، اللهه رسول اللهه و أؤلل أمره إطاعت ) يولندان باشقاسنه كيدرسه بز اونى دونديكى او يولده براقرز وكندسنه جهنمى بويلاترز كى او كيديله جك نه فنا بر يردر . "
Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu (meâlen): “Her kim kendisine doğru yol apaçık meydana çıktıktan sonra peygambere muhalefet eder ve müminlerin (itikâd ve amelde, Allâh’a, Resûlullâh’a ve ülü’l-emre itaat) yolundan başkasına giderse biz onu döndüğü o yolda bırakırız ve kendisine cehennemi boylatırız ki o gidilecek ne fena bir yerdir.”
(Nisâ Sûresi, âyet 115)
Hicrî: 11 Şaban 1443 Fazilet Takvim
HAK YOLDAN SAPTIRANLAR VE ONLARA TÂBİ OLANLARIN KIYAMETTEKİ HÂLLERİ
Sâffât Sûresi’nin 27. âyetinden 34. âyet-i kerîmesine kadar olan âyetler, cehenneme atılacaklar ile onları doğru yoldan çıkarmış olanların kıyamet günü aralarındaki münakaşalarını anlatmaktadır. Şöyle ki:
“Ve onların bazıları bazılarına dönerek,” yani dünyada iken küfre düşürülmüş olanlar ile onları hak yoldan saptırmış olanlar, kıyamet gününde birbirlerini azarlamak maksadıyla “husûmet ederler” mücadele etmeye ve çekişmeye başlarlar.
Dünyada iken tâbi olanlar, kendilerini saptırmış olanlara, “Derler ki, şüphe yok ki siz bize,” dünyada iken “Sağdan gelir olmuştunuz.” Yani şerefli bir taraftan görünmüş, kendinizi doğru sözlü göstermiştiniz. Sonra bizi kandırmak için çeşitli deliller getirdiniz, birtakım günahları din ve sâlih amel gibi gösterdiniz. Bizi yoldan çıkarmak için her türlü hile ve desiseleri düşündünüz. Bütün zararlı şeyleri, faydalıdır diyerek bizi aldattınız ve biz de sizi akıllı zannederek inandık, size tâbi olduk. Hâlbuki yalancı olduğunuz şimdi ortaya çıktı. Size uymamızdan dolayı biz de helâk olduk.
Kendilerine tâbi olunanlar da cevaben “Derler ki: Hayır, siz zaten iman etmiş kimseler değildiniz.” Siz kendi tercihinizle imandan mahrum kalmıştınız. Bizim sözlerimize kıymet vermemeliydiniz. “Bizim, sizin üzerinize bir saltanatımız, hâkimiyetimiz de yoktu.” Biz, sizi zorla küfre götürecek bir kuvvete ve kudrete sahip değildik. Sizin iradenizi (tercih hakkınızı) elinizden zorla almış da değiliz. Biz sizi yoldan çıkarmaya çalıştığımız zaman niye güzelce düşünmediniz de bizim aldatıcı telkinlerimize kıymet verdiniz? Dolayısıyla kusur sizde. Bizimle neden münakaşa ediyorsunuz, derler. Neticede diyecekler ki:
“Artık hepimizin üzerine Rabb’imizin sözü hak oldu. Şüphesiz bizler, azâbı tadacak olan kimseleriz.”
Her asırda, aklı ve dini zayıf olan kimseleri dalâlete düşüren, dînîn hükümlerini ve din sahiplerini kötüleyen din düşmanları her millette ve her ümmette zamanın şartlarına göre, muhtelif kisvelerle ortaya çıkmıştır.
Hicrî: 11 Şaban 1443 Fazilet Takvim
SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder