قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : إِنَّ لِكُلِّ شَيْءٍ دِعَامَةً ودِعَامَةُ هٰذَا الدِّينِ الْفِقْهُ. (فيض)
رسول الله ( ﷺ ) بيوردولر : محقق هر شيئك بر ديركى واردر . شو دينين ديركى إيسه فقهدر . "
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Muhakkak her şeyin bir direği vardır. Şu dinin direği ise fıkıhtır.”
(Münâvî, Feyzu’l-Kadîr)
Hicrî: 08 Şaban 1443 Fazilet Takvim
FIKHIN ÖZÜNE ANCAK MÜCTEHİDLER ULAŞABİLİR
Müctehid, herhangi bir şer‘î hükmü, âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerden çıkaran, kıyas yapabilen büyük âlimdir. Müctehid olabilmek için, bütün İslâmî ilimlere vâkıf olduktan sonra Allah vergisi olan ledünnî ilme de sahip olmak lâzımdır.
Fıkhın özüne ancak müctehidler ulaşabilir. Zira fıkıh, hükümlerin (Kitap, Sünnet, İcmâ ve Kıyâs’tan) delillerini bilmektir ki müctehid olmayan Müslümanlar bu delillere hakkıyla vakıf olamazlar; âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerin manalarını, tevillerini, hükmünün kaldırılıp kaldırılmadığını bilemezler. Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerden hüküm çıkarma işi, fakîh ve müctehidlere aittir. Müctehid olmayan Müslümanların delili, müctehidin verdiği hükümdür. Binâenaleyh diğer (müctehid olmayan) Müslümanlar şöyle demiş olur: ‘Bana göre şu hüküm vardır. (mesela, vücudumdan kan çıkınca abdestim bozulur.) Çünkü mezhebine tâbi olduğum İmâm-ı Âzam’ın ictihadı budur.’
Mesela bir hadîs-i şerîfte; “Gıybet, oruçlu kimseyi iftar ettirir (orucunu bozar)” buyurulmuştur. Bir kimse oruçlu iken gıybet etse, sonra bu hadîs-i şerîfi öğrense ve orucunun bozulduğunu zannederek yiyip içse, bu kimsenin orucu gıybetten dolayı değil, yiyip içmesinden dolayı bozulur ve keffâret icap eder. Çünkü âlimler, bu hadîs-i şerîfin tevilini beyan etmişlerdir, yani gıybet, orucun sevabını bozar; giderir, demektir. Yine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadîs-i şerîflerinde de şöyle buyuruyorlar: “Emânete riâyet etmeyenin, imanı yoktur. Ahdine vefâ göstermeyenin de dini yoktur.”
Bu hadîs-i şerîfe, âlimlerimiz şu manayı vermişlerdir:
“Emânete riâyet etmeyenin kâmil imanı yoktur. Ahdine vefâ göstermeyenin de kâmil dini yoktur.” Zira mutlak, kemâle delâlet eder. Yoksa bu hadîs-i şerîfin sadece lafzına bakıp da emanete riâyette noksanlığı olan bir Müslümana ‘imansızdır’ demek aslâ câiz değildir.
Müslümanların yapmaları icap eden şey, itikâd ve amele dair meseleleri ilmihal kitaplarından öğrenmektir.
Hicrî: 08 Şaban 1443 Fazilet Takvim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder