قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: حَصِّنُوا أَمْوَالَكُمْ بِالزَّكَاةِ وَدَاوُوا مَرْضَاكُمْ بِالصَّدَقَةِ وَأَعِدُّوا لِلْبَلَاءِ الدُّعَاءَ. (هب)
رسول الله ( ﷺ ) بيوردولر : ماللارنزى زكاتله قورويونوز ، حصطلرينزى صدقا إيله تداوى أدينز ، بلالريده دعا إيله قارشلاينز . "
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Mallarınızı zekâtla koruyunuz, hastalarınızı sadaka ile tedavi ediniz, belâları da dua ile karşılayınız.”
(Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)
Hicrî: 10 Ramazan 1442 Fazilet Takvim
ZEKÂT VE SADAKANIN EN MAKBULÜ
Cenâb-ı Hak, Bakara Sûresi’nin 273. âyet-i kerîmesinde şöyle buyuruyor (meâlen): “Allah yolunda kendilerini vakfetmiş fakirler ki, onlar yeryüzünde şuraya buraya gidemez (meşguliyetlerinden nafakalarını kazanamaz)lar, istemekten çekindikleri için bilmeyen onları zengin zanneder, onları simalarından tanırsın. İnsanlardan ısrarla bir şey istemezler. Artık hayır namına ne verirseniz, hiç şüphesiz Allah onu bilir.”
Bu âyet-i kerîme, Muhâcirlerin fakirleri olan Ashâb-ı Suffe hakkında nâzil olmuştur ki onlar dört yüz kişi kadardılar. Medîne-i Münevvere’de ne bir meskenleri, ne akrabaları vardı, hiçbir şeyleri yoktu. Mescidin sofasında ikâmet edip, Kur’ân-ı Kerîm ilmi tahsil ederler, Peygamberimizin (s.a.v.) derslerinden ve sohbetlerinden bol bol istifâde ederlerdi. Bunlar risâlet medresesinin, canını Allah yoluna vakfetmiş talebeleri idiler.
İbn-i Abbas (r. anhümâ)’dan rivâyet olunduğuna göre bir gün Peygamberimiz (s.a.v.), Ashâb-ı Suffe’nin hâllerine baktıktan sonra fakirliklerini, çektikleri sıkıntıları görmüş ve kalplerini hoşnut etmek için şöyle buyurmuşlardır:
“Ey Ashâb-ı Suffe! Size müjdeler olsun ki her kim, şu sizin bulunduğunuz hâlde ve içerisinde bulunduğu hâlden razı olarak bana kavuşursa o, benim dostlarımdandır.”
Bu âyet-i kerîme her ne kadar Ashâb-ı Suffe hakkında nâzil olmuş olsa da hükmü, umûmîdir. Allah rızası için düşmana karşı nöbet bekleyen veya Allah rızası için medreselerde dirsek çürüten yahut Allah rızası için kendisini âmme hizmetine vakfeden ve bu haller içerisinde malı mülkü olmayıp nafakasını kazanmaya fırsat bulamayan veya gücü yetmeyen müminler, bu âyetin hükmüne dâhildirler. Bunlar, infak ve sadakaların verileceği en güzel yerleri teşkil ederler.
Binâenaleyh veriniz efendiler, veriniz! Hususiyle de Allah yolunda vücûdunu hasretmiş olan şu ilim talebelerine veriniz. İhlâs ve kemâliniz gece gündüz, gizli veya açık, farkını hissettirmeyecek kadar yükselsin, riya ve nifaktan sakınıp Allâh’ın rızasını talep ederek ve kendinizi Allah yolunda sabit kılmak için gönül hoşluğu ile gücünüzün yettiği kadar iyilerinden vermek âdetiniz, huyunuz olsun da her zaman ve her suretle veriniz. Allah ne hayır yaparsanız onu bilir, ecrinizi zâyi etmez.
Hicrî: 10 Ramazan 1442 Fazilet Takvim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder