قَالَ
رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَثْبَتُكُمْ عَلَى الصِّرَاطِ
أَشَدُّكُمْ حُبًّا لِأَهْلِ بَيْتِي وَأَصْحَابِي. (الجامع الصغير)
رسول الله أفندمز ( ﷺ ) بيوردولر ،: " صراط
أؤزرنده ( آياغى قايمايب ) أك ثابت اولاننز ، أهل بيتمى و آصحابمى أك جوق سوننزدر ."
Resûlullah
Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Sırat üzerinde (ayağı
kaymayıp) en sâbit olanınız, Ehl-i Beytimi ve Ashâbımı en çok seveninizdir.”
(Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr)
Hicrî: 10 Rebiulevvel 1441 Fazilet
Takvimi
SÜTANNESİ, PEYGAMBERİMİZİ ANLATIYOR
Peygamberimizin (s.a.v.) sütannesi Halîme Hâtun, O’nu teslim almasını şöyle anlattı:
“Muhammed Mustafâ’yı (sallallâhü aleyhi ve sellem) yeşil bir ipeğe sarmışlar, üstüne de sütten beyaz ve misk kokulu bir yün örtmüşlerdi. Peygamberimizi (s.a.v.) mübârek sırtı üstüne yatırmışlardı. Uyuyordu. Cemâl-i şerîfine baktım, uyandırmaya kıyamadım. Yavaş yavaş yanına vardım. Elimi göğsünün üstüne koydum. Mübârek gözlerini açıp yüzüme baktı, güldü ve gözlerinden bir nurun çıkıp tâ göklere yetiştiğini gördüm. Onu, iki gözlerinin arasından öptüm ve ona sağ göğsümü verdim, aldı. Doyana kadar emdi. Ondan sonra sol göğsümü verdim, almadı. Daha sonra da hep böyle yaptı. Dâimâ sağ göğsümü emerdi, sol taraftan hiç emmezdi.
Bir merkebimiz vardı, çok yavaş yürürdü. Muhammed Mustafâ’yı (s.a.v.) alıp Mekke’den yurdumuza dönerken merkep öyle hızlı yürümeye başladı ki, diğer kadınların merkepleri arkamızda kaldı. Bir devemiz vardı, çocuğumuza gıdâ olacak kadar süt vermezdi. Muhammed Mustafâ’yı (s.a.v.) alıp evimize getirdiğim sırada kocam deveyi sağmaya gitti. Gördü ki, memeleri sütle dopdolu olmuş. Kocam dedi ki: Yâ Halîme! Aldığın yetimin ayakları mübârek imiş. Gelir gelmez bereketi zâhir oldu, gecemiz bir başka oldu.
O yıl öyle bir kıtlık yılı idi ki, davarlar otlayacak bir şey bulamazlardı. Bizim koyunlarımız Allâh’ın fazlı ve inâyeti ile sütlenirdi. Bolluk ve nîmetler içinde geçinirdik. Diğer kimselerin davarları bir damla süt vermezdi. Çobanlarına tenbih ederler, siz de davarınızı Halîme’nin davarlarının gezip otladığı yere alın götürün, derlerdi.”
Bir gün Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), sütkardeşi Şeymâ ile öğle sıcağında kuzuların arasına gittiler. Halîme Hâtun gidip onları buldu. “Bu sıcakta niçin dışarı gidiyorsunuz?” dedi. Şeymâ dedi ki: “Anneciğim! Kardeşime sıcak dokunmaz. Ben gözlerimle gördüm; gezdiği yerlerde başının üzerinde bir parça bulut, o nereye giderse onunla berâber gidiyor, durduğu zaman da duruyor.” Sallallâhü aleyhi ve sellem.
“Muhammed Mustafâ’yı (sallallâhü aleyhi ve sellem) yeşil bir ipeğe sarmışlar, üstüne de sütten beyaz ve misk kokulu bir yün örtmüşlerdi. Peygamberimizi (s.a.v.) mübârek sırtı üstüne yatırmışlardı. Uyuyordu. Cemâl-i şerîfine baktım, uyandırmaya kıyamadım. Yavaş yavaş yanına vardım. Elimi göğsünün üstüne koydum. Mübârek gözlerini açıp yüzüme baktı, güldü ve gözlerinden bir nurun çıkıp tâ göklere yetiştiğini gördüm. Onu, iki gözlerinin arasından öptüm ve ona sağ göğsümü verdim, aldı. Doyana kadar emdi. Ondan sonra sol göğsümü verdim, almadı. Daha sonra da hep böyle yaptı. Dâimâ sağ göğsümü emerdi, sol taraftan hiç emmezdi.
Bir merkebimiz vardı, çok yavaş yürürdü. Muhammed Mustafâ’yı (s.a.v.) alıp Mekke’den yurdumuza dönerken merkep öyle hızlı yürümeye başladı ki, diğer kadınların merkepleri arkamızda kaldı. Bir devemiz vardı, çocuğumuza gıdâ olacak kadar süt vermezdi. Muhammed Mustafâ’yı (s.a.v.) alıp evimize getirdiğim sırada kocam deveyi sağmaya gitti. Gördü ki, memeleri sütle dopdolu olmuş. Kocam dedi ki: Yâ Halîme! Aldığın yetimin ayakları mübârek imiş. Gelir gelmez bereketi zâhir oldu, gecemiz bir başka oldu.
O yıl öyle bir kıtlık yılı idi ki, davarlar otlayacak bir şey bulamazlardı. Bizim koyunlarımız Allâh’ın fazlı ve inâyeti ile sütlenirdi. Bolluk ve nîmetler içinde geçinirdik. Diğer kimselerin davarları bir damla süt vermezdi. Çobanlarına tenbih ederler, siz de davarınızı Halîme’nin davarlarının gezip otladığı yere alın götürün, derlerdi.”
Bir gün Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), sütkardeşi Şeymâ ile öğle sıcağında kuzuların arasına gittiler. Halîme Hâtun gidip onları buldu. “Bu sıcakta niçin dışarı gidiyorsunuz?” dedi. Şeymâ dedi ki: “Anneciğim! Kardeşime sıcak dokunmaz. Ben gözlerimle gördüm; gezdiği yerlerde başının üzerinde bir parça bulut, o nereye giderse onunla berâber gidiyor, durduğu zaman da duruyor.” Sallallâhü aleyhi ve sellem.
(Mevâhib-i Ledünniye)
Hicrî: 10 Rebiulevvel 1441 Fazilet
Takvimi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder