قَالَ
رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ أَوَّلَ مَا خَلَقَ اللهُ
رُوحِي. (مرقات)
رسول الله أفندمز ( ﷺ ) بيوردولر ،: " محقق
الله تعالى نيك إلك ياراتديغى سى بنم روحم در ."
Resûlullah
Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Muhakkak Allâhü Teâlâ’nın
ilk yarattığı şey benim rûhumdur.”
(Mirkâtü’l-Mefâtîh)
Hicrî: 12 Rebiulevvel 1441 Fazilet
Takvimi
RESÛLULLAH EBU’L-ERVÂH’TIR
Resûlullâh’a (sallallâhü aleyhi ve sellem) gerek huzûru saâdetlerinde ve gerekse gıyaplarında salât ü selâm okumak Kitâb ve sünnetle sâbittir. Salât, onun rûhâniyetlerine; selâm ise, cismâniyetlerinedir. Zîra onun mübârek cismi, hâlen kabr-i saâdetlerinde hayat sahibidir. Şöyle ki ümmetinin salât ü selâmları ona aralıksız ulaşmaktadır.
Peygamber Efendimize (sallâllahu aleyhi ve sellem) “rûh-i küllî” derler. Zîra bütün ruhların esrârını kendilerinde toplamıştır.
“Her bir müminde bir nübüvvet nûru vardır.” demişlerdir. Şu sebepten ki bütün ruhlara varlık feyzi Peygamberimizin rûhundan gelmiştir. Bu cihetle rûh-ı Nebevî “Ebu’l-ervâh” (ruhların babası) oldu. Nitekim Safiyyullah Âdem Aleyhisselâm’ın cism-i şerîfleri “Ebu’l-ecsâm” (cisimlerin babası)dır.
Her müminde nûr-ı Nebevî olduğundan ona hürmet etmek Resûlullâh’a hürmetten sayılır. Şöyle ki bir kimse günah işlese o nûr ondan çekilip alınır. Zîra bu nur, günahkâr kişide durmaz. Ne zaman tevbe ederse o nur yine geri gelir. Kâfirde bu nûr zâhir değildir, belki küfürden tevbe ettiğinde (îmâna geldiğinde) zâhir olur.
İşte bu nûr-ı Nebevî sebebiyledir ki bir müminin kabri ziyaret edildiği zaman hayatındaki gibi ona selâm verilir. O da verilen selâmı işitir.
Çünkü rûh ne kadar a’lâ-yı illiyyînde olsa da kabirdeki cesede bir bağı vardır. Bu sebeple selâmı işitmeye ve selâm verenin kim olduğunu idrâk etmeye bir mâni yoktur. Nitekim güneş ile dünya arası dört bin yıllık yol iken (takriben 150 milyon km.) yine nûru yeryüzündedir. Bunun için: “Rûhânî yolculukta yakınlık ve uzaklık olmaz.” demişlerdir.
Peygamber Efendimize (sallâllahu aleyhi ve sellem) “rûh-i küllî” derler. Zîra bütün ruhların esrârını kendilerinde toplamıştır.
“Her bir müminde bir nübüvvet nûru vardır.” demişlerdir. Şu sebepten ki bütün ruhlara varlık feyzi Peygamberimizin rûhundan gelmiştir. Bu cihetle rûh-ı Nebevî “Ebu’l-ervâh” (ruhların babası) oldu. Nitekim Safiyyullah Âdem Aleyhisselâm’ın cism-i şerîfleri “Ebu’l-ecsâm” (cisimlerin babası)dır.
Her müminde nûr-ı Nebevî olduğundan ona hürmet etmek Resûlullâh’a hürmetten sayılır. Şöyle ki bir kimse günah işlese o nûr ondan çekilip alınır. Zîra bu nur, günahkâr kişide durmaz. Ne zaman tevbe ederse o nur yine geri gelir. Kâfirde bu nûr zâhir değildir, belki küfürden tevbe ettiğinde (îmâna geldiğinde) zâhir olur.
İşte bu nûr-ı Nebevî sebebiyledir ki bir müminin kabri ziyaret edildiği zaman hayatındaki gibi ona selâm verilir. O da verilen selâmı işitir.
Çünkü rûh ne kadar a’lâ-yı illiyyînde olsa da kabirdeki cesede bir bağı vardır. Bu sebeple selâmı işitmeye ve selâm verenin kim olduğunu idrâk etmeye bir mâni yoktur. Nitekim güneş ile dünya arası dört bin yıllık yol iken (takriben 150 milyon km.) yine nûru yeryüzündedir. Bunun için: “Rûhânî yolculukta yakınlık ve uzaklık olmaz.” demişlerdir.
(Kitâbü’n-Necât, İsmail Hakkı Bursevî, k.s.)
BEYİT:
Merkezle âşina ol etme muhîte rağbet
Müstağrak-i hakîkat meyl-i kenârı neyler
Merkezle âşina ol etme muhîte rağbet
Müstağrak-i hakîkat meyl-i kenârı neyler
(Nâbî)
Hicrî: 12 Rebiulevvel 1441 Fazilet
Takvimi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder