قَالَ اللهُ تَعَالَى: ذٰلِكُمُ
اللهُ رَبُّكُمْ لَۤا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ خَالِقُ كُلِّ شَىْءٍ فَاعْبُدُوهُ
وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ وَكِيلٌ. (سورة الانعام، ١٠۲ )
الله تعالى شويله بيوردى ( مئآلا
) :
" إشده ( شو صفتلرله موصوف
اولان ) ربيمز الله در. اوندان باشقه إله يوقدر . هرشي ياراتان اودور . او حالده
اونه عبادت و قوللوق أديك . او هر شى أؤزرينه وكيل در . "
Allâhü
Teâlâ şöyle buyurdu (meâlen): “İşte (şu sıfatlarla mevsuf olan) Rabbiniz
Allah’tır. Ondan başka ilâh yoktur. Her şeyi yaratan O’dur. O hâlde ona ibâdet
ve kulluk edin. O her şey üzerine vekîldir.”
(En’âm Sûresi, âyet 102)
Hicrî: 23 Rebiulevvel 1441 Fazilet
Takvimi
MARİFET NURU KALPTEDİR
İki şey vardır ki bunlar Allâhü Teâlâ’nın kullarına olan büyük ihsanlarıdır: Marifetullah ve muhabbetullah yani Allâh’ı bilmek ve Allâh’ı sevmek.
Marifet kalpte parlayan bir nurdur. Muhabbet ise kalpte mâsivâyı (Mevlâ’dan başka her şeyi) yakıp mahveden bir ateştir.
Faydalı ilim, marifettir ve onun yeri de uyanık kalptir. Eğer, Cenâb-ı Hak zâtını bildirmeseydi kimse onu bilemezdi.
Marifet, (Allah için oruç tutan) aç karın, (geceleri ibâdetle geçiren) uykusuz göz ve zikreden kalp ile canda hâsıl ve kalpte zâhir olur.
İlmin semeresi (meyvesi ve neticesi) marifettir ve marifetin semeresi de dâimâ Allâhü Teâlâ’nın emir ve yasaklarını tutmaktır. Cenâb-ı Hakk’ın marifetini ihsan ederek azîz kıldığı kimse, nefsini günahlarla zelîl etmemeli, dâimâ Rabbine ibâdetle meşgul olmalıdır. Marifetin alâmeti, Mevlâ’ya muhabbet ve onun her emrine itâat etmektir.
Marifet nuru kalpte, gökyüzündeki güneş gibi doğar. Ufuktaki güneşin ziyâsı yeryüzüne düşer. Marifet güneşi ise kalpte doğar, nuru arşa ulaşır. Marifet; gönül âleminde güneş, akıl ay, ilim yıldızlar gibidir. (Marifetnâme)
Marifet: “Yâ Rabbi, dünyaya mı aydınlık vereyim, göklere mi? Yeryüzünü; dağları ve denizleri aydınlatayım mı?” diye suâl etti. Cenâb-ı Hak: “Hayır” buyurdu.
Marifet: “Levh ü kaleme mi aydınlık vereyim?” dedi. Cenâb-ı Hak: “Hayır” buyurdu.
Marifet: “Arş-ı A’zam’a mı, Kürsî’ye mi aydınlık vereyim?” dedi. Cenâb-ı Hak: “Hayır” buyurdu.
Marifet: “Öyle ise nereye aydınlık vereyim?” diye sordu.
Cenâb-ı Hak: “Mümin kulumun kalbine” buyurdu. Marifet: “Yâ Rabbi, kalpler zayıftır” deyince;
Cenâb-ı Hak: “Müminlerin kalpleri benim nazargâhımdır.” buyurdu.
Marifet kalpte parlayan bir nurdur. Muhabbet ise kalpte mâsivâyı (Mevlâ’dan başka her şeyi) yakıp mahveden bir ateştir.
Faydalı ilim, marifettir ve onun yeri de uyanık kalptir. Eğer, Cenâb-ı Hak zâtını bildirmeseydi kimse onu bilemezdi.
Marifet, (Allah için oruç tutan) aç karın, (geceleri ibâdetle geçiren) uykusuz göz ve zikreden kalp ile canda hâsıl ve kalpte zâhir olur.
İlmin semeresi (meyvesi ve neticesi) marifettir ve marifetin semeresi de dâimâ Allâhü Teâlâ’nın emir ve yasaklarını tutmaktır. Cenâb-ı Hakk’ın marifetini ihsan ederek azîz kıldığı kimse, nefsini günahlarla zelîl etmemeli, dâimâ Rabbine ibâdetle meşgul olmalıdır. Marifetin alâmeti, Mevlâ’ya muhabbet ve onun her emrine itâat etmektir.
Marifet nuru kalpte, gökyüzündeki güneş gibi doğar. Ufuktaki güneşin ziyâsı yeryüzüne düşer. Marifet güneşi ise kalpte doğar, nuru arşa ulaşır. Marifet; gönül âleminde güneş, akıl ay, ilim yıldızlar gibidir. (Marifetnâme)
Marifet: “Yâ Rabbi, dünyaya mı aydınlık vereyim, göklere mi? Yeryüzünü; dağları ve denizleri aydınlatayım mı?” diye suâl etti. Cenâb-ı Hak: “Hayır” buyurdu.
Marifet: “Levh ü kaleme mi aydınlık vereyim?” dedi. Cenâb-ı Hak: “Hayır” buyurdu.
Marifet: “Arş-ı A’zam’a mı, Kürsî’ye mi aydınlık vereyim?” dedi. Cenâb-ı Hak: “Hayır” buyurdu.
Marifet: “Öyle ise nereye aydınlık vereyim?” diye sordu.
Cenâb-ı Hak: “Mümin kulumun kalbine” buyurdu. Marifet: “Yâ Rabbi, kalpler zayıftır” deyince;
Cenâb-ı Hak: “Müminlerin kalpleri benim nazargâhımdır.” buyurdu.
(Envâru’l-Âşıkîn)
Hicrî: 23 Rebiulevvel 1441 Fazilet
Takvimi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder