قَالَ
رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ النَّمْلَ يُسَبِّحَنَّ.
(الدر المنثور)
رسول الله أفندمز محمد مصطفى ( صلى الله عليه وسلم ) بيوردولر ."
محقق قرنجه لر ألبتده ( اللهى ) تسبيح
أدرلر ."
Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular: “Muhakkak karıncalar elbette (Allâh’ı) tesbih ederler.”
(Suyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr)
Hicrî: 13 Cemaziyelevvel 1439 Fazilet
Takvimi
HAZRET-İ SÜLEYMAN VE KARINCA
Süleyman Aleyhisselâm, bir gün ordusu ile karınca vâdîsine gelmişti. Bir karınca, “Ey karıncalar! Yuvalarınıza giriniz. Süleyman Aleyhisselâm ve ordusu, sizi -bilmeyerek- (ezip) kırmasın!” demişti.
Süleyman Aleyhisselâm, karıncanın söylediğini işitince onu yanına getirtti ve: “Sen niçin zulmedeceğimi zannedip karıncaları sakındırdın? Benim adâletli bir peygamber olduğumu bilmiyor musun? Niçin onlara ‘Sizi, Süleyman ve ordusu kırmasın’ dedin?” diye sordu.
Karınca “Ey Allâh’ın peygamberi! Sen, benim: ‘Onlar, bilmeden’ dediğimi işitmedin mi? Bununla beraber, benim, ‘kırmasın’ sözümden maksadım, ancak, kalplerin kırılması idi. Allâhü Teâlâ’nın sana ihsan ettiği makam ve büyük saltanatı görüp kendilerine hiçbir şey verilmediğini düşünerek küfrân-ı nîmete düşmelerinden, sana bakmakla meşgul olup Allâh’ı zikirden geri kalmalarından korktum.” dedi.
Süleyman Aleyhisselâm “Bana öğüt ver.” dedi. Karınca, “Babana, Dâvûd isminin niçin verildiğini biliyor musun?” diye sordu. Süleyman Aleyhisselâm “Hayır, bilmiyorum” dedi. Karınca “Kalp yaralarını tedâvî ettiği için” dedi. Sonra
“Sana, Süleyman isminin niçin konulduğunu biliyor musun?” diye sordu. Süleyman Aleyhisselâm “Hayır, bilmiyorum” dedi. Karınca: “Göğsüne ve kalbine kötülüklerden selâmet verilsin için” dedi.
Sonra da: “Allâhü Teâlâ’nın, rüzgârı niçin senin emrine verdiğini biliyor musun?” diye sordu. Süleyman Aleyhisselâm, “Hayır, bilmiyorum.” dedi. Karınca: “Dünyânın tamamının gelip geçen bir rüzgârdan ibâret bulunduğunu sana haber vermek için. Sırtını dünyaya dayayan kimse, rüzgâra dayanan kimse gibidir” dedi.
Süleyman Aleyhisselâm, onun bu sözüne tebessüm etti ve şöyle duâ etti. (meâli): “…Yâ Rab! Bana ilhâm et ki, anama babama vermiş olduğun nîmetine şükredeyim, râzı olacağın iyi bir amel yapayım ve beni rahmetinle sâlih kulların arasına kat.” (Neml Sûresi, âyet 19) Sonra karıncalara bereketle duâ etti.
Süleyman Aleyhisselâm, karıncanın söylediğini işitince onu yanına getirtti ve: “Sen niçin zulmedeceğimi zannedip karıncaları sakındırdın? Benim adâletli bir peygamber olduğumu bilmiyor musun? Niçin onlara ‘Sizi, Süleyman ve ordusu kırmasın’ dedin?” diye sordu.
Karınca “Ey Allâh’ın peygamberi! Sen, benim: ‘Onlar, bilmeden’ dediğimi işitmedin mi? Bununla beraber, benim, ‘kırmasın’ sözümden maksadım, ancak, kalplerin kırılması idi. Allâhü Teâlâ’nın sana ihsan ettiği makam ve büyük saltanatı görüp kendilerine hiçbir şey verilmediğini düşünerek küfrân-ı nîmete düşmelerinden, sana bakmakla meşgul olup Allâh’ı zikirden geri kalmalarından korktum.” dedi.
Süleyman Aleyhisselâm “Bana öğüt ver.” dedi. Karınca, “Babana, Dâvûd isminin niçin verildiğini biliyor musun?” diye sordu. Süleyman Aleyhisselâm “Hayır, bilmiyorum” dedi. Karınca “Kalp yaralarını tedâvî ettiği için” dedi. Sonra
“Sana, Süleyman isminin niçin konulduğunu biliyor musun?” diye sordu. Süleyman Aleyhisselâm “Hayır, bilmiyorum” dedi. Karınca: “Göğsüne ve kalbine kötülüklerden selâmet verilsin için” dedi.
Sonra da: “Allâhü Teâlâ’nın, rüzgârı niçin senin emrine verdiğini biliyor musun?” diye sordu. Süleyman Aleyhisselâm, “Hayır, bilmiyorum.” dedi. Karınca: “Dünyânın tamamının gelip geçen bir rüzgârdan ibâret bulunduğunu sana haber vermek için. Sırtını dünyaya dayayan kimse, rüzgâra dayanan kimse gibidir” dedi.
Süleyman Aleyhisselâm, onun bu sözüne tebessüm etti ve şöyle duâ etti. (meâli): “…Yâ Rab! Bana ilhâm et ki, anama babama vermiş olduğun nîmetine şükredeyim, râzı olacağın iyi bir amel yapayım ve beni rahmetinle sâlih kulların arasına kat.” (Neml Sûresi, âyet 19) Sonra karıncalara bereketle duâ etti.
(Tefsîr-i Âlûsî)
Hicrî: 13 Cemaziyelevvel 1439 Fazilet
Takvimi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder