قَالَ اللّٰهُ تَعَالَى : اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْاِحْسَانِ وَا۪يتَٓائِ ذِي الْقُرْبٰى وَيَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِۚ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ (سورة النحل، ٩١)
الله تعالى شويله بيوردى - مئآلا : خبرينز اولسون كى الله ، سزه عدالتى ، إحسانى ( إيليكى ) و آقرابايه ( محتاج اولدقلرى شيلرى ) ورمي أمر أديور و جركين إشلردن ، منكردن ، آزغنلقدان نهى أديور ، دنليب آنلايب طوطاسنز ديه سزه وعظ أديور ( أؤكوت وريور ) . "
Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu -meâlen: ... “Haberiniz olsun ki Allah, size adaleti, ihsânı (iyiliği) ve akrabaya (muhtaç oldukları şeyleri) vermeyi emrediyor ve çirkin işlerden, münkerden, azgınlıktan nehyediyor, dinleyip anlayıp tutasınız diye size vaaz ediyor (öğüt veriyor).”
(Nahl Sûresi, âyet 90)
Hicrî: 11 Cemâziyelevvel 1445 Fazilet Takvim
ADALET, DÜŞMANLARI DAHİ DOST EDER
Adalet, haksızlıktan kaçınmak, her hakkı sahibine vermektir. Zulüm ise bunun zıddıdır; ezâ, haksızlık, insafsızlık ve insanların haklarına tecavüzden ibarettir.
Müslümanlıkta adalete, zulümden kaçınmaya büyük ehemmiyet verilmiştir. İslâm tarihi gösteriyor ki; gerek Hulefâ-i Râşidîn ve gerek onların izlerini takip etmiş olan İslâm emîrleri, adalet, rıfk ve merhametle hareket etmişler, halkın selâmetini temine, haklarını korumaya son derece ehemmiyet göstermişlerdi. İşte böyle âdilâne, hakîmâne bir hâlde idarede bulundukları için de etraflarındaki kabilelerin, kavimlerin hem memleketlerini hem de kalplerini fethe muvaffak olmuşlardı.
Malumdur ki Müslümanlar kendilerine tâbi olan gayrimüslimlerden cizye namıyla bir vergi alır, bunun karşılığında da onları himaye ederlerdi. Yermûk Harbi sırasında İslâm kuvveti belirli bir harp mıntıkasında toplanmak zarûretinde kaldıklarından Müslümanlar, kendilerine cizye vermekte olan Humus ahalisini geçici bir zaman için himaye edemeyecek bir vaziyette bulunmuşlardı.
Bunun üzerine, o ahaliden almış oldukları cizyeyi, kendilerine iade ederek, “Biz, şimdi harp ile meşgulüz, sizi himaye edemeyeceğiz, bu sebeple verdiğiniz cizyeyi alınız da başınızın çaresine bakınız.” dediler. Fakat o ahali, Müslümanların zaten ne kadar yüce gönüllü, ne kadar âdil olduklarını evvelce de anlamış olduklarından, iade edilen cizyeyi kabul etmediler ve “Sizin âdilâne idareniz bizim için, daha evvel içinde bulunduğumuz mağduriyet ve mazlûmiyet hâline kat kat tercih olunur. Valiniz bizde kalsın, şayet Rum askeri şehrimize saldırırsa biz onları valinizle beraber def ederiz.” dediler.
İşte adalet, kalplere böyle tesir eder. O muhterem İslâm emîrlerinde tecelli eden bu adalet feyizlerine bakınız ki, onlara dînen muhalif olan milletler dahi onların adilâne himayesini, kendi dindaşları bulunan kavimlerin hâkimiyeti altında yaşamaya bin kere tercih ediyorlardı. İşte, adalet böyle, düşmanları bile dost eder; adaletsizlik ise dostları bile düşman safına geçirir.
Hicrî: 11 Cemâziyelevvel 1445 Fazilet Takvim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder