قَالَ النَّبِىُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : مَا تَلِفَ مَالٌ فِي بَرٍّ وَلَا بَحْرٍ إِلَّا بِحَبْسِ الزَّكَاةِ. (الجامع الصغير)
بيغمبر أفندمز ( ﷺ ) بيوردولر ، " قراده ودنزده مال ، آنجق وآنجق زكاتنى ورلممسى سبب إيله هلاك اولور . "
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Karada ve denizde mal, ancak ve ancak zekâtın verilmemesi sebebi ile helâk olur.”
(Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr)
Hicrî: 15 Şaban 1442 Fazilet Takvim
ZEKÂTIN BAZI HİKMETLERİ
Zekât, İslâm’ın şartlarından birisidir. Hadîs-i şerîfte, “Mallarınızı zekât ile koruyunuz, hastalıklarınızı sadaka ile tedavi ediniz, bela dalgalarını dua ve niyaz ile karşılayınız.” buyurulmuştur. Demek ki zekât sayesinde servet korunmuş olur. Sadakalar, maddî ve manevî hastalıklara birer ilaç mahiyetinde bulunur. Hakikaten zekât ve sadaka verenlerin mallarında, canlarında bir feyiz ve bereket, bir sıhhat ve afiyet yüz gösterir. Bundan başka, Allâhü Teâlâ’nın rızasını kazanıp nice manevî mükâfatlara nail olurlar, nice manevî tehlikelerden kurtulurlar.
Zekâtın her cihetten birçok faydaları vardır. Kalplerde pek ziyade yer tutan mal sevgisi, insanı bazen fena hâllere sürükler. Zekât sayesinde ise kalbin bu zararlı duygusuna mukavemet edilmiş, nefis, cimrilikten temizlenmiş, insanda şefkat, hayırseverlik gibi yüksek duygular meydana gelmiş olur.
Zekât, cemiyetin huzuruna, refahına sebeptir. Zekâtını veren bir zengin; ihtiyacı olanların sıkıntılarını azalttığı cihetle onların muhabbetlerine, dualarına nail olur.
Bir de zekât vermek, güzel bir inancın eseridir ki; kendi malından bir kısmını sırf Allâhü Teâlâ’nın rızası için veren ve mukabilinde hiçbir şey beklemeyen bir insan, artık kendisine ait olmayan şeylere göz dikmez, başkalarına zarar vermez.
Zekât, bir şükran vazifesidir. Zekât veren bir Müslüman, düşünür ki “Elde ettiğim bu servet, bana Allâhü Teâlâ’nın bir ihsanıdır. Nice insanlar var ki, daha güçlü, kuvvetli, daha bilgili oldukları hâlde bu servetten mahrum bulunuyorlar. Binaenaleyh bana Allâhü Teâlâ’nın bir lütuf ve ihsanı olan bu servetin şükrünü îfâ etmek lâzım gelir.” İşte bu şükür vazifesi, zekât vermekle olur.
Şu da düşünülmelidir ki bir zâtın elde ettiği servette onun mensup olduğu muhitin de birçok tesiri vardır. Eğer o, böyle bir muhitte yaşamamış olsa idi bu servete nail olabilecek miydi? İşte bu da bir nimettir. Bu nimetin şükrü de zekât ve sadaka vermekle yerine getirilir.
Hicrî: 15 Şaban 1442 Fazilet Takvim
SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder