25 Aralık 2022 Pazar

PEYGAMBERİMİZİN İSLÂM DİNİNE ÂŞİKÂRE DAVETİ -1


 

قَالَ اللهُ تَعَالَى : وَالَّذِينَ اٰمَنُوا بِاللهِ وَرُسُلِهِٓ اُولٰٓئِكَ هُمُ الصِّدِّيقُونَ وَالشُّهَدَٓاءُ عِنْدَ رَبِّهِمْ لَهُمْ اَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْ... (سورة الحديد، ١٩ )

الله تعالى شويله بيوردى ( مئالا ) :  اللهه و بيغمبرلرينه إيمان أدنلر ، صدقلاردر و شهيدلردر . ربلرى عندنده اونلاره ( صديق و شهيدلرين ) أجرلرى و نورلارى واردر . "

Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu (meâlen):  Allâh’a ve Peygamberlerine iman edenler, sıddîklardır ve şehitlerdir. Rableri indinde onlara (sıddîk ve şehitlerin) ecirleri ve nurları vardır.”

(Hadîd Sûresi, âyet 19)

Hicrî:  02   Cemaziyelahir    1444 Fazilet Takvim

 

PEYGAMBERİMİZİN İSLÂM DİNİNE ÂŞİKÂRE DAVETİ -1

 

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) peygamberliğinin ilk zamanlarında, insanları İslâm’a daveti gizli idi. Hattâ namazda Kur’ân-ı Kerîm sesli okunmazdı. Sonra, “Sana emrolunanı (hiçbir şeyden çekinmeyerek) beyan et. Memur olduğun şeyi âşikâr et.” meâlindeki Hicr Sûresi’nin 94. âyet-i kerîmesi nâzil olunca, Resûl-i Ekrem (s.a.v.), halkı açıktan davete ve Kur’ân-ı Kerîm’i sesli okumaya başladı.

Daha sonra putlara tapmanın şirk ve dalâlet olduğunu bildiren ve yalnız Allâhü Teâlâ Hazretlerine ibadet olunmasını emreden âyetler nâzil oldu. Bu ise Kureyş’e ağır geldi. O vakte kadar Resûl-i Ekrem’den yalan çıkmadığını hepsi bilip her sözüne inanırlar iken, bu husûsta inanamadılar ve her ne kadar mucizeler gösterdiyse de iman etmediler. Artık Hazret-i Allâh’ın hidâyeti kendisine erişenler, iman ile müşerref olup Resûlullâh’ın Sahâbesi oldu. Diğerleri Resûl-i Ekrem’e (s.a.v.) düşmanlık etmek üzere birleşti.

Kureyş’in önde gelenleri toplanıp, hepsinin büyüğü olan Peygamberimizin amcası Ebû Tâlib’in yanına vardılar. “Kardeşinin oğlu, bizim dinimize karışıp taarruz ediyor. Babalarınız ve dedeleriniz de dalâlette idi, diyor. Ya onu bundan alıkoy yahut onu himâyeden vazgeç.” dediler.

Ebû Tâlib, onları tatlı dil ve yumuşak söz ile savuşturdu. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) de evvelki gibi halkı davete devam etti. Bu ise Kureyş’in ağırına gitti. Tekrar toplanıp Ebû Tâlib’in yanına vardılar. “Artık bu hâle sabır ve tahammül edemeyiz. Ne olacak ise olsun. Bari iki taraftan biri telef olup da diğeri rahat üzere kalsın. Eğer sen Muhammed’den vazgeçmez isen biz senden ayrılırız.” dediler.

Ebû Tâlib, işin biraz daha güçleştiğini anladı ve Resûl-i Ekrem’e açıkça “Artık seni himâye edemeyeceğim.” diyemediyse de söylediği sözlerden o mana anlaşıldı.

Resûl-i Ekrem (s.a.v.), buna çok üzüldü. Hattâ mübarek gözlerinden yaş geldi ve “Ey babam yerinde olan amcacığım! Ben, Allâhü Teâlâ Hazretleri tarafından teblîğe memurum. Onun emrini yerine getirmeye mecburum. Onlar her ne yaparlarsa yapsınlar, ben bundan vazgeçmem!” buyurdu ve hemen kalkıp yanından ayrıldı. (Devamı var)

Hicrî:     02 Cemaziyelahir  1444 Fazilet Takvim

 

SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder