قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : اُهْجُرِي الْمَعَاصِيَ فَإِنَّهَا أَفْضَلُ الْهِجْرَةِ وَحَافِظِي عَلَى الْفَرَائِضِ فَإِنَّهَا أَفْضَلُ الْجِهَادِ. (طب)
رسول الله ( ﷺ ) بيوردولر : كونحلردان هجرت أت ( اونلرى ترك أت ) . زيرى بو ، أك فضيلتلى هجرتدر . فرضلره دوام أت . زيرى بو ، جهادين أك فضيلتلسيدر . "
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem (Hazret-i Enes’in annesi Ümmü Süleym radıyallâhü anhâ’ya) buyurdular: “ Günahlardan hicret et (onları terk et). Zira bu, en faziletli hicrettir. Farzlara devam et. Zira bu, cihadın en faziletlisidir.”
(Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Kebîr)
Hicrî: 12 Cemaziyelahir 1443 Fazilet Takvim
ZİKRİN FAZİLETİ
Fâtih Sultan Mehmet Han Hazretlerinin hocası Akşemseddin (k.s.) Hazretleri bir eserinde şöyle yazmıştır:
Abdullah bin Abbâs radıyallâhü anhümâ Hazretleri buyurmuştur ki: “Hazret-i Allah, kullarına farz kıldığı her ibadet için belli hudutlar koymuştur. Bununla birlikte onu bir zaruretten dolayı yerine getirmekten âciz kalanları da mazur saymıştır. Ancak zikir için bir hudut tayin etmemiştir. Aklını kaybetmiş olanlar hariç, hiç kimseyi zikrin terkinde mazeretli saymamıştır. Gece ve gündüz, karada ve denizde, yolculukta ve ikâmet hâlinde, hastalıkta ve sıhhatte, fakirlikte ve zenginlikte, gizli ve âşikâr her hâlde zikir yapılabilir.
Allâh’ı zikir, bütün faziletlerin aslıdır. Bunun misali; peşinde kendisini şiddetle takip eden düşman olan bir adamın misali gibidir; bu adam kaçarken bir kaleye gelir, hemen içine girip kendisini muhafaza eder. Nitekim âyet-i celîlede -meâlen-: ‘O hâlde hemen Allâh’a kaçın (sığının)…’ (Zâriyât Sûresi, âyet 50) buyurulmuştur. Yani Mevlâ’yı zikreden kimse, bununla düşmanı olan şeytanın ve nefsin şerrinden Rabb’inin korumasına sığınmış olur.
Zikir, kalplerdeki pasın cilâsıdır, şeytanı uzaklaştırır. Zira şeytan, insanın kalbine vesvese vermek için gelir, kul, Hazret-i Allâh’ı zikredince uzaklaşır. Eğer zikri terk ederse kalbi katılaşır. İçinde hiç zikir olmayan kalp, taştan daha katı kesilir.
Kul, zikir ile nefsinin de şerrinden ve hevâsından kurtulur. Zikrin nuru, kişinin kalbine dâhil olarak kalbin tasfiyesine vesile olur (kalp saflaşır). Böyle olunca zikreden kimse, zikrin her mertebesinde, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, hiçbir beşerin kalbine gelmeyen cennet nimetlerinin lezzetlerini alır. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), ‘Yeryüzünde Hazret-i Allâh’ın cenneti vardır, ona giren, Firdevs Cennet’ini bile arzulamaz.’ buyurdular; ‘Yâ Resûlallâh! O nedir?’ diye sorulunca; ‘Allah sevgisi ve kalbin, Mevlâ ile huzur bulmasıdır’ buyurdular.
Yine bir hadîs-i şerîfte de: ‘Her kim cennet bahçelerinde bulunmak isterse Allâh’ı çok zikretsin’ buyurulmuştur.”
Hicrî: 12 Cemaziyelahir 1443 Fazilet Takvim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder