29 Mart 2021 Pazartesi

MÜMİN VE KÂFİRİN KABİRDEKİ HÂLİ


 

كَانَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا أُدْخِلَ الْمَيِّتُ الْقَبْرَ قَالَ:  بِسْمِ اللهِ وَعَلَى مِلَّةِ رَسُولِ اللهِ. (هـ)

بيغمبر أفندمز  ( ﷺ )  بر ميت قبرينه قونولوركن : "  بِسْمِ اللهِ وَعَلَى مِلَّةِ رَسُولِ اللهِ." بيورورلردى . ( يعنى الله تعالى نيك إسميله و رسول اللهيك مللتى أؤزر دفن أديوروز   . "

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem, bir meyyit kabrine konulurken: “Bismillâhi ve alâ milleti rasûlillâhi.” buyururlardı. (Yani Allâhü Teâlâ’nın ismiyle ve Resûlullâh’ın milleti üzere defnediyoruz.)

(Sünen-i İbn-i Mâce)

Hicrî:   16   Şaban     1442    Fazilet Takvim

 

MÜMİN VE KÂFİRİN KABİRDEKİ HÂLİ

 

Enes bin Mâlik radıyallâhü anh’ın naklettiği bir hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem, kabir sualini şöyle haber vermiştir:

Kul kabrine konulup, yakınları da arkalarını dönüp gidince -ki bu esnada kabirdeki kişi, dönüp giden insanların ayak seslerini işitir- yanına iki melek gelir. Onu oturtup, “Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem diye bilinen o zât hakkında ne dersin?” diye sorarlar.

Mümin kimse bu soruya, “Ben şehâdet ederim ki o, Allâh’ın kulu ve Resûlü’dür!” diye cevap verir. Ona,

(Şehâdet etmeseydin) Cehennem’deki (götürülecek olduğun) yerine bak! (Bu şehâdetin sebebiyle) Allâhü Teâlâ orayı senin için Cennet’teki bir mekân ile değiştirdi.” denilir. (Kabirdeki kişi bakar ve) her ikisini de görür.

Eğer ölen kimse kâfir veya münâfık ise (meleklerin sorusuna), “Bilmiyorum. Diğer insanlar ne diyorsa ben de onlar gibi söylüyordum!” diye cevap verir. Kendisine, “Öğrenmedin, anlamadın, bir bilenin peşinden de gitmedin!” denilir. Sonra kafasına demirden bir çekiç ile vurulur. Bu darbenin acısıyla öyle bir çığlık atar ki, sesini (insan ve cinlerden ibaret olan) iki âlem haricinde, etrafındaki her şey işitir.

Bu hadîs-i şerîfi nakleden râvîlerden Katâde (rah.) der ki: “Bize nakledildiğine göre; sorulara doğru cevap veren mümine, kabri yetmiş zirâ genişletilir ve taze nimetlerle doldurulur. Yeniden dirilinceye kadar böyle lütuf ve ihsanlar içinde bulunur.”

(Müttefekun aleyh; Sahîh-i Buhâri ve Sahîh-i Müslim)

 

BİLMECELER

:

                      Kapıyı açar, kapamadan kaçar. (Rüzgâr)

                      Altı taş, üstü taş, taştır dışı, boştur içi. (Minare)

                      Ayakları su içer, üstünden gelen geçer? (Köprü)

            Tarlada bitmez, saksıda bitmez, yerde var, gökte var, suda yok? (Hava)             

Hicrî:   16   Şaban     1442    Fazilet Takvim

 

SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"

28 Mart 2021 Pazar

ZEKÂTIN BAZI HİKMETLERİ


 

قَالَ النَّبِىُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ :  مَا تَلِفَ مَالٌ فِي بَرٍّ وَلَا بَحْرٍ إِلَّا بِحَبْسِ الزَّكَاةِ. (الجامع الصغير)

بيغمبر أفندمز  ( ﷺ )  بيوردولر  ، "  قراده ودنزده مال ، آنجق وآنجق زكاتنى ورلممسى سبب إيله هلاك اولور  . "

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Karada ve denizde mal, ancak ve ancak zekâtın verilmemesi sebebi ile helâk olur.”

(Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr)

Hicrî:   15   Şaban     1442    Fazilet Takvim

 

ZEKÂTIN BAZI HİKMETLERİ

 

Zekât, İslâm’ın şartlarından birisidir. Hadîs-i şerîfte, “Mallarınızı zekât ile koruyunuz, hastalıklarınızı sadaka ile tedavi ediniz, bela dalgalarını dua ve niyaz ile karşılayınız.” buyurulmuştur. Demek ki zekât sayesinde servet korunmuş olur. Sadakalar, maddî ve manevî hastalıklara birer ilaç mahiyetinde bulunur. Hakikaten zekât ve sadaka verenlerin mallarında, canlarında bir feyiz ve bereket, bir sıhhat ve afiyet yüz gösterir. Bundan başka, Allâhü Teâlâ’nın rızasını kazanıp nice manevî mükâfatlara nail olurlar, nice manevî tehlikelerden kurtulurlar.

Zekâtın her cihetten birçok faydaları vardır. Kalplerde pek ziyade yer tutan mal sevgisi, insanı bazen fena hâllere sürükler. Zekât sayesinde ise kalbin bu zararlı duygusuna mukavemet edilmiş, nefis, cimrilikten temizlenmiş, insanda şefkat, hayırseverlik gibi yüksek duygular meydana gelmiş olur.

Zekât, cemiyetin huzuruna, refahına sebeptir. Zekâtını veren bir zengin; ihtiyacı olanların sıkıntılarını azalttığı cihetle onların muhabbetlerine, dualarına nail olur.

Bir de zekât vermek, güzel bir inancın eseridir ki; kendi malından bir kısmını sırf Allâhü Teâlâ’nın rızası için veren ve mukabilinde hiçbir şey beklemeyen bir insan, artık kendisine ait olmayan şeylere göz dikmez, başkalarına zarar vermez.

Zekât, bir şükran vazifesidir. Zekât veren bir Müslüman, düşünür ki “Elde ettiğim bu servet, bana Allâhü Teâlâ’nın bir ihsanıdır. Nice insanlar var ki, daha güçlü, kuvvetli, daha bilgili oldukları hâlde bu servetten mahrum bulunuyorlar. Binaenaleyh bana Allâhü Teâlâ’nın bir lütuf ve ihsanı olan bu servetin şükrünü îfâ etmek lâzım gelir.” İşte bu şükür vazifesi, zekât vermekle olur.

Şu da düşünülmelidir ki bir zâtın elde ettiği servette onun mensup olduğu muhitin de birçok tesiri vardır. Eğer o, böyle bir muhitte yaşamamış olsa idi bu servete nail olabilecek miydi? İşte bu da bir nimettir. Bu nimetin şükrü de zekât ve sadaka vermekle yerine getirilir.

Hicrî:   15   Şaban     1442    Fazilet Takvim

 

 SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"