قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: جَاءَ مَلَكُ الْمَوْتِ
إِلَى نُوحٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ: يَا أَطْوَلَ النَّبِيِّينَ عُمُرًا كَيْفَ
وَجَدْتَ الدُّنْيَا وَلَذَّتَهَا ؟ قَالَ : كَرَجُلٍ دَخَلَ بَيْتًا لَهُ بَابَانِ
فَقَامَ فِي وَسَطِ الْبَيْتِ هُنَيَّةً ثُمَّ خَرَجَ مِنَ الْبَابِ الْآخَرِ. (الزهد
لابن ابى الدنيا)
رسول الله أفندمز ( ﷺ ) بيوردولر
،: " اؤلوم ملكى ( عزرائل عليه
السلام ) نوح عليه السلامه " أى بيغمبرلريك أك اوزون عمورلوسى ! دنيايى و
دنيانيك لزتنى نصل بولدون ؟ ده دى . نوح ( عليه السلام ) : " إيكى قابسى
اولان بر أوه كيرن ، اوزطاسنده برازجق آياقده دوروب صكره ديكر قابسندان جقان كمسه
كيبى در ." بيوردى .
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.)
buyurdular: “Ölüm meleği (Azrâîl Aleyhisselâm), Nûh Aleyhisselâm’a “Ey
Peygamberlerin en uzun ömürlüsü! Dünyayı ve dünyanın lezzetini nasıl buldun?”
dedi. Nûh (a.s.): “İki kapısı olan bir eve giren, ortasında birazcık ayakta
durup sonra diğer kapısından çıkan kimse gibidir.” buyurdu.
(İbn-i Ebi’d-Dünyâ,
ez-Zühd)
Hicrî: 04 Muharrem 1441 Fazilet
Takvimi
HAZRET-İ NÛH ALEYHİSSELÂM
Hz. Âdem’den sonra insanlar çoğalmış, birçok yerleri îmar etmiş, fakat hakîki dîni, Allâhü Teâlâ’ya ibâdeti bırakmış, putlara tapınmaya başlamışlardı. Kendilerine kırk veya elli yaşında bulunan Nûh Aleyhisselâm peygamber gönderildi. Kavmini dokuz yüz elli sene, Allâh’a inanıp ibâdet etmeye çağırdı, fakat onlar öğütlerini dinlemediler. Nihayet Hz. Nûh, Allâhü Teâlâ’nın emriyle bir gemi yaptı. Gemi bitince gökten yağmurlar yağmaya, yerlerden sular fışkırmaya, denizler kaynayıp taşmaya başladı. Sular bütün yeryüzünü kapladı, dağların tepelerini bile aştı. Buna ‘tufan hâdisesi’ denir ki, beş veya yedi ay devam etmiştir.
Nûh Aleyhisselâm, Sâm, Hâm, Yâfes adındaki üç oğlu ile diğer müminleri ve hayvanlardan birer çifti gemiye almış, dışarıda kalanlar suların içinde boğulup gitmişlerdir.
Hz. Nûh’un, Yâm adındaki oğlu da kendisine inanmayıp bu günahkâr kavimle beraber mahvolup gitmiştir.
Bilâhare yağmurlar kesilmiş, sular çekilmeye başlamış, Hz. Nûh’un gemisi de Cûdî denilen dağın üzerinde Muharrem ayının onuna rastlayan Âşûra gününde durmuştur. Kırkı erkek, kırkı da kadın olmak üzere seksen kişiden ibaret bulunan gemi halkı karaya çıkmış, Allâhü Teâlâ’nın dinine sarıldıkları için selâmete ermişlerdir.
Hz. Nûh’a İkinci Âdem denir. Çünkü insanlar tufandan sonra onun neslinden çoğalıp yeryüzüne dağılmıştır.
Hazret-i Nûh’un oğlu Sâm Arapların, Farsların ve Rumların; Hâm Habeş ve Kıbt Kavmi’nin; Yâfes de Türklerin ilk babasıdır.
Hazret-i Nûh, tufandan sonra altmış sene yaşamıştır.
Hz. Nûh (a.s.) karaya çıktığı Âşûrâ günü Allâh’a şükretmek için oruç tuttu, gemideki halka da oruç tutmalarını emretti. Sonra yanında kalan hubûbâttan yedi çeşit azığı (Nohut, arpa, mercimek, buğday, bezelye, pirinç, fasulye) topladı, onları birbirine karıştırarak pişirdi ve yediler. İşte, bugün de hubûbâtı karıştırıp pişirmek yani aşûre pişirmek Nûh Aleyhisselâm’dan kalma bir âdet olup müstehaptır.
Nûh Aleyhisselâm, Sâm, Hâm, Yâfes adındaki üç oğlu ile diğer müminleri ve hayvanlardan birer çifti gemiye almış, dışarıda kalanlar suların içinde boğulup gitmişlerdir.
Hz. Nûh’un, Yâm adındaki oğlu da kendisine inanmayıp bu günahkâr kavimle beraber mahvolup gitmiştir.
Bilâhare yağmurlar kesilmiş, sular çekilmeye başlamış, Hz. Nûh’un gemisi de Cûdî denilen dağın üzerinde Muharrem ayının onuna rastlayan Âşûra gününde durmuştur. Kırkı erkek, kırkı da kadın olmak üzere seksen kişiden ibaret bulunan gemi halkı karaya çıkmış, Allâhü Teâlâ’nın dinine sarıldıkları için selâmete ermişlerdir.
Hz. Nûh’a İkinci Âdem denir. Çünkü insanlar tufandan sonra onun neslinden çoğalıp yeryüzüne dağılmıştır.
Hazret-i Nûh’un oğlu Sâm Arapların, Farsların ve Rumların; Hâm Habeş ve Kıbt Kavmi’nin; Yâfes de Türklerin ilk babasıdır.
Hazret-i Nûh, tufandan sonra altmış sene yaşamıştır.
Hz. Nûh (a.s.) karaya çıktığı Âşûrâ günü Allâh’a şükretmek için oruç tuttu, gemideki halka da oruç tutmalarını emretti. Sonra yanında kalan hubûbâttan yedi çeşit azığı (Nohut, arpa, mercimek, buğday, bezelye, pirinç, fasulye) topladı, onları birbirine karıştırarak pişirdi ve yediler. İşte, bugün de hubûbâtı karıştırıp pişirmek yani aşûre pişirmek Nûh Aleyhisselâm’dan kalma bir âdet olup müstehaptır.
Hicrî: 04 Muharrem 1441 Fazilet
Takvimi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder