28 Şubat 2019 Perşembe

RİYÂSET VE ŞÖHRET SEVGİSİ




قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: حُبُّ الثَّنَاءِ مِنَ النَّاسِ يُعْمِي وَيُصِمُّ. (فيض)
رسول الله  أفندمز  ( صلى الله عليه وسلم )  ,"  إنسانلريك اؤومسن ( بكلمك و اؤولمك ) دن حوشلانمق ، ( كوزلرى حقى كورمكدن ) كور و ( قولاقلرى حقى إشتمكدن ) صاغر أدر ."
Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “İnsanların övmesin(i beklemek ve övülmek)ten hoşlanmak, (gözleri hakkı görmekten) kör ve (kulakları hakkı işitmekten) sağır eder.” (Feyzu’l-Kadîr)
Hicrî:   23 Cemaziyelahır   1440  Fazilet Takvimi  
 

RİYÂSET VE ŞÖHRET SEVGİSİ

 
Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) “Bir kimseye, dîn veya dünyâ husûsunda parmakla işâret edilmesi, o kimseye fenâlık olarak yeter. Ancak Allâhü Teâlâ’nın muhâfaza ettiği kimseler müstesnâ.” buyurdular.
Yani bir kimsenin ahlâkı, geçimi ve âhireti hakkında halk arasında kendisine işaret edilmesi (parmakla gösterilmesi), meşhur olması onun için büyük bir belâ ve sıkıntıdır. Zîra kişi halk arasında meşhur olmakla övünür, nefsini beğenir. Övünmek ise amelleri ifsad eder; amellerin sevâbını yok eder. Bu da kişiye kötülük olarak yeter.
İmam Gazâli (rahimehullâh) dedi ki:
“Riyâset ve şöhret sevgisi, kalbin hastalıklarındadır. Bunlar nefsin en zararlı kötülüklerinden ve en gizli hîlelerindendir. Âlimler ve âbidler dahi bu hastalığa mübtelâ olurlar. Onlar âhiret yolunu tutmak için büyük bir gayretle ibâdete koyulurlar. Ne kadar nefislerini kahretseler, arzu ve isteklerinden men etseler, onu ibâdet ve amellere sevk etseler, nefis zâhirî günahlara ulaşmaktan âciz kalınca bu defa o kişinin ilim ve amelini açığa çıkararak rahatlamak ister. Böylelikle halk arasında kabul görülme lezzeti ile mücahedenin meşakkatinden kurtulur. Rabbinin kendisine muttalî olduğunu düşünmez.
Nefis, halkın ikram ve medihte bulunmasını, her yerde kendini öne geçirmesini hoş gösterir. Ve bununla lezzetlerin en büyüğüne ulaşır. İnsan, hayatını ve ibâdetlerini Allâhü Teâlâ için zanneder. Ancak öyle değildir. Hayatı tamamen nefsin gizli arzu ve isteklerine kapılmıştır. İsmi, Allâhü Teâlâ indinde münâfıklardan yazılmıştır. O ise kendini evliyâdan zanneder.
Ancak Peygamberler, Hulefâ-i Râşidîn, hakîkî âlimler ve evliyâullah gibi dîni yaymak ile vazîfelendirilen zâtlar müstesnâ. Zîra onlar, ancak Allâhü Teâlâ’nın kendilerini üstün kılmasıyla fazîletli ve ikrâmıyla da meşhur olmuşlardır. Nitekim Süleyman Aleyhisselâm (meâlen): “İşte şu, Rabbimin fazlındandır. Beni imtihan içindir ki şükür mü edeceğim yoksa nîmetine nankörlükte mi bulunacağım.” 
(Neml Sûresi, âyet 40) buyurmuştur.
Hicrî:   23 Cemaziyelahır   1440  Fazilet Takvimi 


27 Şubat 2019 Çarşamba

ŞEYHULİSLÂM YAHYA EFENDİ




قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: خَيْرُ النَّاسِ أَقْرَؤُهُمْ وَأَفْقَهُهُمْ فِى دِينِ اللهِ أَتْقَاهُمْ لِلّٰهِ وَآمَرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَأَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ وَأَوْصَلُهُمْ لِلرَّحِمِ. (الجامع الصغير)
رسول الله  أفندمز  ( صلى الله عليه وسلم )  ,"  إنسانلريك أك خيرلسى ، ( قرآن كريمى تجويدينه رعايتله ) أك جوق اوقويان ، اللهيك ديننده أك فقيه اولانى ( فقهى أك إي بيلنى ) الله دان أك جوق قورقانى ، إنسانلره معروفى ( دينك كوزلكورديكى شيلرى ) أك جوق أمر أديب منكردن ( دينيك حوش كورمديكى شيلرى ) أك جوق نهى أدنى و يقين أقرابالرينه أك جوق إيلكته بولونانى در ."
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “İnsanların en hayırlısı, (Kur’ân-ı Kerîm’i tecvidine riâyetle) en çok okuyanı, Allâh’ın dîninde en fakîh olanı (fıkhı en iyi bileni), Allah’tan en çok korkanı, insanlara mârûfu (dînin güzel gördüğü şeyleri) en çok emredip münkerden (dînin hoş görmediği şeyleri) en çok nehyedeni ve yakın akrabalarına en çok iyilikte bulunanıdır.”
(Câmiu’s-Sağîr)
Hicrî:   22 Cemaziyelahır   1440  Fazilet Takvimi 

ŞEYHULİSLÂM YAHYA EFENDİ

Şeyhulislâm Zekeriya Efendi’nin oğlu Yahya Efendi, 1554 senesinde İstanbul’da doğdu. Osmanlı Devleti’nin yirmi yedinci şeyhülislâmıdır. Arapça ve Farsça’yı mükemmel bilirdi. 1644 yılında Şeyhulislâm iken vefât etmiştir. 
Şeyhülislâm Yahya Efendi, Kânûnî Sultan Süleyman Han devrinden itibâren Sultan İkinci Selîm, Üçüncü Murad, Üçüncü Mehmed, Birinci Mustafa, İkinci Osman, Dördüncü Murad ve Sultan İbrâhim Han dâhil sekiz padişahın devrini görmüş, son üç sultanın devrinde ise Şeyhülislâmlık yapmıştır. İlmi, irfânı, adâlet ve ihsânı ile devrinin Ebu’s-Suûd’u unvânını kazanmıştı. Çok cesur idi. Zamanının devlet adamlarına hatta sultanlarına yol gösterirdi.
Sultan Dördüncü Murad ile Revan ve Bağdad seferlerine katıldı, burada isâbetli görüşlerinin çok faydası görüldü. Bağdad’ın fethinden sonra İmâm-ı A’zam ve Abdülkâdir-i Geylânî Hazretlerinin türbelerinin tamiri işlerine nezâret etti.
Yahya Efendi’nin ilk fetvâsı şudur:
“Mükellef üzerine ilk vacip olan nedir?” beyân buyurula.
El-cevâb: “İlk vacip olan ma’rifetullâhtır. Allâh’ın bir olduğunu ve ondan başka ilâh olmadığını bilmek ve inanmaktır. Cenâb-ı Hak (meâlen): ‘Şimdi bunu bil ki Allah’tan başka ilâh yoktur…’ (Muhammed Sûresi, âyet 19) buyurmuştur.
Eserlerinden bazıları şunlardır: Şiirlerinin bir araya toplandığı Dîvân. İmâm Bûsîrî Hazretlerinin Kasîde-i Bürde’sini Tahmîs, Muhsin-i Kaysarî’nin Ferâiz manzumesine şerh ve ta’lîki, İbn-i Kemâl Paşa’nın Nigâristanı’nın tercümesi, Fetvâ Mecmûası.
Şeyhülislâm Yahya Efendi’nin vefatında sokaklar insanla dolup taşmıştı. Cenâze namazı Fâtih Câmii’nde kılındıktan sonra herkes olduğu yerde durmak zorunda kaldı ve tabut, Fâtih-Çarşamba’da babasının inşâ ettirdiği medresenin hazîresine kadar elden ele götürülerek defnolundu. Yahya Efendi’nin şiirlerinden mısralar:
 • Bahr isen de katre-i nâçiz göster kendini.
 • Âlemde bir çerağ uyandır ki sönmesin.
Hicrî:   22 Cemaziyelahır   1440  Fazilet Takvimi 

KALBLERİ MÜHÜRLÜ OLANLAR




قَالَ اللهُ تَعَالَى: اِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا سَوَۤاءٌ عَلَيْهِمْ ءَاَنْذَرْتَهُمْ اَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ، خَتَمَ اللهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ وَعَلَى سَمْعِهِمْ وَعَلَى اَبْصَارِهِمْ غِشَاوَةٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ. (سورة البقرة، ٦-۷ )
الله تعالى شويله بيوردى ( مآلاً )   ."  محقق ( اللهه شرك قوشارق ) كفره صابانلر ( عذاب إيله ) قورقوتمان ويا قورقوتمامان اونلر إيجن مساوى در ، اونلر إيمان أتمزلر ، الله تعالى اونلرين قلبلرنى و قولاقلرنى مهورلمش در . و اونلرين كوزلرى اؤزرنده ده بر برده واردر ، و بونلر إيجن بيوك بر عذاب واردر ."
Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu (meâlen): “Muhakkak (Allâh’a şirk koşarak) küfre sapanları (azâp ile) korkutman veya korkutmaman onlar için müsâvîdir, onlar îmân etmezler. Allâhü Teâlâ, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Ve onların gözleri üzerinde de bir perde vardır. Ve bunlar için büyük bir azap vardır.”
(Bakara Sûresi, âyet 6-7)
Hicrî:   21 Cemaziyelahır   1440  Fazilet Takvimi 

KALBLERİ MÜHÜRLÜ OLANLAR


Ebû Süfyan, Velîd İbn-i Muğîre, Ebû Cehil ve Nadr gibi (Müslüman olmayan) bir cemaat, Resûl-i Ekrem’in okuduğu Kur’ân-ı Kerîm’i dinlemişler. Yanlarındaki hurâfeler kabîlinden hikâyeleri nakledip duran Nadr’e sormuşlar: “O ne okuyor?” Nadr da: “Benim size hikâye ettiğim gibi hurafeler söylüyor.” demiş. Ebû Süfyan ise “Hayır, ben onun söylediklerinin bir kısmını hak görüyorum.” deyince Ebû Cehil de “Sakın bunun hiçbir şeyini ikrar etme” demiş. O da “Ölüm bana ondan ehvendir.” demiş. Bunun üzerine En’am Sûresi’nin 25. âyet-i kerîmesi nâzil olmuştur.
Bu mübârek âyetler, müşriklerin Kur’ân-ı Kerîm hakkındaki pek cahilce iddialarını çirkin bulmakta ve yalanlamaktadır. Ve onların Kur’ân’ın beyanlarına karşı olan hareketleriyle, kendilerini helâke götürmüş olduklarını bildirmektedir. Yani, “Biz de kalblerine kat kat ve görülmedik örtüler koymuşuzdur ki dinledikleri Kur’ân’ı anlamalarına mânîdir. Ve hattâ kulaklarında bir ağırlık vardır, dinlediklerini iyice duymazlar bile.” buyurulmuştur.
Hz. Allah bunlara da fıtraten kulak ve kalb vermiştir. Fakat o kalbler öyle katılaşmış ki hakkı-hakîkati değil dinlemek, görseler bile yine inanamazlar. Bu örtüler, bu mânialar, akılların tutulması, bâtıl i’tikadlara saplanması, nefislerin istek ve ihtiraslara bürünmesidir ki bunlar herhangi bir şahısta, tabiat (huy) hâline geldi mi artık onda hakkı anlamak ve kabul etmek kâbiliyeti kalmaz, îmân isti’dadı söner...
Herkes bilmelidir ki evvelemirde kendisine rahmet-i ilâhiyye olarak az veya çok bir ecel ile bir yaratılış sermayesi verilmiştir. Bu bir gün dolup tükenir, eğer suistimal edilir, bitirilirse Hz. Allah bir daha vermeye mecbur değildir. Bir gün gelir ki bütün mâniaları önüne yığar ve ondan sonra bu suistimalin mesuliyyeti devri gelir. Binaenaleyh fırsat elde iken ve onun azlığına çokluğuna itiraz etmeyerek o rahmeti artırmalı, çoğaltmalı, ebedî rahmete ermelidir. Yoksa bu âyette gösterilen kâfirler gibi kâbiliyetleri kapanınca taptaze en güzel nîmetler önlerine konur da tadamaz, ‘bunlar eskimiş, kokmuş şeylerdir’ diye mücâdele eder.
(Hak Dîni Kur’ân Dili Tefsiri, Fazilet Neş.)
Hicrî:   21 Cemaziyelahır   1440  Fazilet Takvimi