قَالَ
رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا أَكْرَمَ الْعِبَادُ
أَنْفُسَهُمْ بِمِثْلِ طَاعَةِ اللهِ وَلَا أَهَانَ الْعِبَادُ أَنْفُسَهُمْ
بِمِثْلِ مَعْصِيَةِ اللهِ. (هب)
رسول الله أفندمز ( صلى الله عليه وسلم ) بويوردولر :"
قوللر ، الله تعالى يه إطاعت كبى بر
شيله كنديلرينه إكرام ده بولنمشلردر . الله تعالى يه عصيان كبى بر شيله ده
كنديلرينه إكرام ده بولنمامشلردر . الله تعالى يه عصيان كبى بر شيله ده كنديلرينه
إحانت أتمه مشلردر . "
Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular: “Kullar, Allâhü Teâlâ’ya itâat gibi bir şeyle kendilerine ikramda bulunmamışlardır. Allâhü Teâlâ’ya isyân gibi bir şeyle de kendilerine ihânet etmemişlerdir.”
(Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)
Hicrî: 22 Şevval 1439 Fazilet
Takvimi
HUNEYN HARBİ -2-
Huneyn harbinde İslam askeri bozguna uğrayınca, merkezde Resûl-i Ekrem (s.a.v.) birkaç ashabıyla yapayalnız kalıvermişti. On iki bin askerin ric’ate mecbur kaldığı ok sağanaklarına karşı yalnız Fahr-i Âlem fütursuz, telaşsız gidiyordu. Bütün azm-ü ikdâmın, şecâat ve sebâtın yegâne timsâli ve mûcizesi olarak nübüvvetin delîli olan ilâhî bir heyecan ile Düldül’ünü bütün düşmanlarının hamlelerine ve hatta bütün küfür dünyâsının üzerine üzengileyip sürüp gidiyordu, sürdükçe küffar kaçıyor, onlar hamle ettikçe durup bekliyordu. Rivâyet olunduğuna göre bu hâl on küsur kerre vâki olmuştu. Amcası Hazret-i Abbas koşmuş, ileri gitmesin diye Düldül’ün dizginini tutmuştu.
O vakit Fahr-i Âlem (s.a.v.), Hazret-i Abbas’ın sesi gâyet yüksek olduğundan ona “Ey Ensar, ey Ashab!” diye bağırmasını emretti. O da nidâ edip: “Ey Akabe’de bîat eden Ensar, ey şecere-i rıdvan altında dönmemek üzere söz veren Ashab, ey Ashâb-ı Sûre-i Bakara” diye tekrar tekrar çağırdı. Her taraftan Ashâb-ı Kiram “Lebbeyk lebbeyk” diyerek hemen döndüler ve Resûl-i Ekrem’in yanına koşuştular. O zaman Resûlullah (s.a.v.) atından indi: “Ben o peygamberim, yalan yok, ben o Abdülmuttalib oğluyum” buyurdu ve “Allâh’ım bize yardımını gönder” diye Allâh’a duâ edip yardımını niyaz eyledi.
Sonra Hazret-i Allah, Resûlüne ve mü’minlere sekînetini (kalblere sükûnet veren rahmetini) ve görmedikleri askerler indirdi ki bunlar melâikedir. Ancak adetlerinin beş bin veya sekiz bin veya on altı bin olduğu hakkında üç rivâyet vardır. Bunların inmesi mü’minleri takviye ve te’yid edip rahatlatmak, müşriklerin kalplerine de korku salmak içindi.
O bozgun asker derhal derlenip toplandı. Müslümanlar öyle bir sür’atle toplanıyorlardı ki atları koşamayanlar inip koşuyorlardı. Bu sûretle mü’minlerin hepsi tekrar Resûl-i Ekrem’in yanında birleştiler ve o korku ve heyecanı atıp kemâl-i sekînet ve metânetle cenge giriştiler. O vakit Resûlullah bakıp “fırın kızıştı” buyurdu ve yerden bir avuç toprak alıp müşrikler tarafına attı. “Bozguna uğrayın, Muhammed’in Rabbi hakkı için!” dedi. Ve hakîkaten hezîmete uğradılar.
İşte Allah, o vakitte mü’minlere böyle yardım etti. Kâfirler de maktul düştüler, esîr oldular, pek acı bir hezîmete uğradılar, malları ganîmet alındı. Gayretlerini artırmak maksadıyla harb sahasına getirdikleri evlâd ve iyallerini esîr bıraktılar.
O vakit Fahr-i Âlem (s.a.v.), Hazret-i Abbas’ın sesi gâyet yüksek olduğundan ona “Ey Ensar, ey Ashab!” diye bağırmasını emretti. O da nidâ edip: “Ey Akabe’de bîat eden Ensar, ey şecere-i rıdvan altında dönmemek üzere söz veren Ashab, ey Ashâb-ı Sûre-i Bakara” diye tekrar tekrar çağırdı. Her taraftan Ashâb-ı Kiram “Lebbeyk lebbeyk” diyerek hemen döndüler ve Resûl-i Ekrem’in yanına koşuştular. O zaman Resûlullah (s.a.v.) atından indi: “Ben o peygamberim, yalan yok, ben o Abdülmuttalib oğluyum” buyurdu ve “Allâh’ım bize yardımını gönder” diye Allâh’a duâ edip yardımını niyaz eyledi.
Sonra Hazret-i Allah, Resûlüne ve mü’minlere sekînetini (kalblere sükûnet veren rahmetini) ve görmedikleri askerler indirdi ki bunlar melâikedir. Ancak adetlerinin beş bin veya sekiz bin veya on altı bin olduğu hakkında üç rivâyet vardır. Bunların inmesi mü’minleri takviye ve te’yid edip rahatlatmak, müşriklerin kalplerine de korku salmak içindi.
O bozgun asker derhal derlenip toplandı. Müslümanlar öyle bir sür’atle toplanıyorlardı ki atları koşamayanlar inip koşuyorlardı. Bu sûretle mü’minlerin hepsi tekrar Resûl-i Ekrem’in yanında birleştiler ve o korku ve heyecanı atıp kemâl-i sekînet ve metânetle cenge giriştiler. O vakit Resûlullah bakıp “fırın kızıştı” buyurdu ve yerden bir avuç toprak alıp müşrikler tarafına attı. “Bozguna uğrayın, Muhammed’in Rabbi hakkı için!” dedi. Ve hakîkaten hezîmete uğradılar.
İşte Allah, o vakitte mü’minlere böyle yardım etti. Kâfirler de maktul düştüler, esîr oldular, pek acı bir hezîmete uğradılar, malları ganîmet alındı. Gayretlerini artırmak maksadıyla harb sahasına getirdikleri evlâd ve iyallerini esîr bıraktılar.
(Elmalılı, Hak Dîni Kur’an Dili Tefsiri, Fazilet Neşriyat)
Hicrî: 22 Şevval 1439 Fazilet
Takvimi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder