قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : اَلْمُجَاهِدُ مَنْ جَاهَدَ نَفْسَهُ فِي سَبِيلِ اللهِ عَزَّ وَجَلَّ. (حم)
رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : حكيكى مجاهد ؛ الله عز و جله يولنده نفسينه قارشى مجاهده أدندير . "
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: Hakîkî mücâhid; Allah Azze ve Celle yolunda nefsine karşı mücâhede edendir.”
(Müsned-i Ahmed bin Hanbel)
Hicrî: 28 Zilkâde 1444 Fazilet Takvim
HİKMETLİ SÖZLER
Cenâb-ı Hak, Yûsuf Sûresi’nin 53. âyet-i celîlesinde -meâlen- “(Yûsuf aleyhisselam dedi ki): Ben, nefsimi temize çıkarmam. Muhakkak nefis, mübalağa ile kötülüğü emredicidir. Ancak Rabbimin rahmet ettikleri müstesna. Sûret-i kat‘iyyede, benim Rabb’im Gafûr’dur, Rahîm’dir.” buyurmuştur.
“Bu âyet-i kerîmenin, bi’l-ibâre delaleti, nefis denilen mahlûkun, ‘emmâre bi’s-sû’ olduğu; bi’l-işâre delaleti ise nefis diye bir mahlûkun mevcut olduğudur. Çünkü nefis diye bir şey olmasa onun sıfatlarından bahsedilemez. Nefis, mahiyeti itibarıyla emmâre bi’s-sû’dür; kötülüğü emredicidir. Hazret-i Allah, ism-i fâil sîğasıyla “âmiratün” buyurmayıp mübâlağa ism-i fâil sığasıyla “emmâretün” buyurmuştur. Yani ‘kötülüğü dâima ve her an mübâlağa ile emreden’ demektir. (Nefsin) merkezi iki kaşın ortası olup bütün vücudu, tam manasıyla sarmış zulmânî bir mahlûktur. Gerek insanlardan gerek cinlerden hiçbir fert, Cenâb-ı Hakk’ın Celâl sıfatının tecellisinden halk ettiği (yarattığı) bu mahlûktan müstesna değildir.”
“Nefse hâkimiyet için, rûh-ı melekîyi, feyz-i ilâhî ile beslemek lâzım. Rûh-ı melekîyi feyz-i ilâhî ile beslemezsen, o rezilin mahkûmu olursun. Neticede, sen de rezil olursun.”
“Nefse galebe, bir memleket fethetmekten daha zordur.”
“Hakîkî kurtuluş, insanlığın kurtuluşu; nefs-i emmârenin sopasından, hâkimiyetinden kurtulduğun zamandır. Kurtuluş bu! Başka türlü kurtuluş yoktur!”
“Yapılan vazife, rıza-i İlâhî için yapıldığında kıymetlidir.”
“Allâh’ın dinine hizmet, Cennet kapılarından bir kapıdır.”
“Mahsûsât ilmi, hissimiz ve cismimizle, yani; beş hissimizle elde ettiğimiz bilgi demektir. Allah, Peygamber, Cennet, Cehennem ise bunlar tecrübe edilemezler. Bunlar tecrübeye girmez, amma ehli buna, tecrübe edilmişten daha fazla inanır. Ateşin yaktığına nasıl inanıyorsa, iki kere ikinin nasıl dört ettiğine inanıyorsa, hidrojen gazı ile oksijen gazının elektrik cereyanı altında birleştiği zaman su yaptığına nasıl inanıyorsa, öylece inanır Allah’ın varlığına. Ondan daha kuvvetli inanır, iman budur işte.”
Hicrî: 28 Zilkâde 1444 Fazilet Takvim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder