21 Nisan 2022 Perşembe

SEN NEFSİNE DÜŞMANLIK ET!”


 

قَالَ اللهُ تَعَالَى : وَمَٓا اُبَرِّئُ نَفْسِي إِنَّ النَّفْسَ لَأَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ إِلَّا مَا رَحِمَ رَبِّي إِنَّ رَبِّي غَفُورٌ رَحِيمٌ. (سورة يوسف، ٥۳)

الله تعالى شويله بيوردى ( مئآلا ) :  ( يوسف عليه السلام ده دكى : ) بن ، نفسمى تمزه جقارميورم . محقق كى نفس ، كوتوليكى شتدتله أمرأدر . آنجق ربمين رحمت اتديكى ( محافظه أتديكى نفسلر ) مستثنى . محقق ربم ، غفور ، در ، رحيم در . "

Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu (meâlen): “ (Yusuf aleyhisselâm dedi ki:) Ben, nefsimi temize çıkarmıyorum. Muhakkak ki nefis, kötülüğü şiddetle emreder. Ancak Rabb’imin rahmet ettiği (muhafaza ettiği nefisler) müstesna. Muhakkak Rabbim, Gafûr’dur, Rahîm’dir.”

(Yûsuf Sûresi, âyet 53)

Hicrî:    20Ramazan   1443 Fazilet Takvim

 

“SEN NEFSİNE DÜŞMANLIK ET!”

 

İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hazretleri bir mektubunda şöyle buyurmuşlardır:

Ey muhterem evlâdım, malumunuz olsun ki insanın kötülüğü şiddetle emreden nefsi, makam ve başa geçme sevgisi (tabiatı) üzere yaratılmıştır. Onun bütün isteği, akranlarının üzerine yükselmektir. Nefsin arzusu, bütün varlıkların kendisine muhtaç olmaları ve onun emir ve yasaklarına boyun eğmeleridir. Nefis, bir şeye muhtaç olmayı ve bir kimseye mahkûm olmayı asla istemez. İşte bunların hepsi, nefsin ilâhlık davasıdır; eş ve benzerden münezzeh olan Allâhü Teâlâ ile ortaklık iddiasıdır. Hattâ saadetten uzak olan o nefis, Allâh’a ortak olmaya bile razı değildir. Başkasının değil, sadece kendisinin hâkim olmasını ve herkesin kendi hükmü altında olmasını ister. Hadîs-i kudsîde şöyle buyurulmuştur: “Nefsine düşmanlık et. Zira o, benimle düşmanlığa kalkışmıştır.”

Nefsin makam, riyaset, yükselmek, kibirlenmek gibi isteklerini vererek onu besleyip büyütmek, hakikatte, Allâh’a düşmanlık etmesi için ona yardım etmek ve bunun için onu kuvvetlendirmektir. Öyle ise bu işin fenalığının anlaşılması gerekir. Başka bir hadîs-i kudsîde şöyle buyurulmuştur: “Büyüklük, benim ridâmdır, yücelik ise benim izârımdır. (Yani bunlar ancak bana mahsustur.) Kim benimle bu iki şeyden birinde mücadeleye girerse, onu cehennemime atarım, hiç de aldırış etmem...”

Peygamberlerin gönderilmesinden maksat ve dînî mükellefiyetlerdeki hikmet de, şu nefs-i emmâreyi âciz bırakmak ve onu yıpratmaktır. Şüphesiz şerîatlar, nefsânî hevâyı ortadan kaldırmak için gelmiştir.  Her ne zaman şerîatın gereğine göre bir şey yapılırsa, o şey, nefsânî arzulardan kendi miktarı kadarını giderir.  İşte bu sebeple, nefsâni arzuları giderme husûsunda, dînî hükümlerden birini yerine getirmek, nefis tarafından (yani nefsin hoşuna giderek ve hevâî bir şekilde) yapılmış olan bin senelik riyâzât ve mücâhedelerden daha üstün olmuştur.

(Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî, c. 1, m. 52)

Hicrî:    20 Ramazan   1443 Fazilet Takvim

 

SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder