قَالَ
رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ الشَّيْطَانَ وَاضِعٌ
خَطْمَهُ عَلَى قَلْبِ ابْنِ آدَمَ فَإِنْ ذَكَرَ اللهَ خَنَسَ وَإِنْ نَسِيَ
الْتَقَمَ قَلْبَهُ. (ع)
رسول الله أفندمز ( صلى الله عليه وسلم ) بويوردولر ," محقق
شيطان حورتومونى آدم اوغلونون قلبنه طاقار . شيطان إنسان اللهى ذكر أدرسه شيطان
يانندان همن قاجار . أكر ذكر أتميب اونوطورسه شيطان قلبنه وسوسه دولدورور ."
Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular: “Muhakkak şeytan hortumunu Âdemoğlunun kalbine takar. Şâyet insan Allâh’ı zikrederse şeytan yanından hemen kaçar. Eğer zikretmeyip unutursa şeytan kalbine vesvese doldurur.”
(Müsned-i Ebû Ya’lâ)
Hicrî: 17 Rabiulahir 1440 Fazilet
Takvimi
ŞEYTAN, İNSANA NASIL VESVESE VERİR
Allâme Muhammed Demîrî (rah.) dedi ki:
“Evliyâullâhtan bir zat, Allâhü Teâlâ’dan şeytanın insana nasıl vesvese verdiğini kendisine göstermesini istedi. Allahü Teâlâ ona insanı billurdan, dışarıdan içi görünen bir cesed sûretinde gösterdi. Bu cesedin iki omuzu arasında siyah bir yuva vardı. Şeytan, insanın yanına sivrisineğin hortumu gibi bir hortumu olan kurbağa sûretinde gelerek her tarafından yokladı ve arkasına geçerek hortumunu kalbinin hizasından sokup vesvesesini verdi. İnsan Allahü Teâlâ’yı zikredince şeytan hemen saklandı.
Her ne zaman kalpte zikrullâhın nuru hâsıl olsa, şeytan o kalpten uzaklaştığı için şeytana ‘hannâs’ denilmiştir. Bu sırr-ı ilâhî sebebiyle Peygamber Efendimiz (s.a.v.) iki omzu arasından hacâmât olur ve olunmasını tavsiye ederdi.
Cebrâil Aleyhisselâm da şeytanın vesvesesini zayıflatmak ve yuvasını daraltmak için bu şekilde yapmayı tavsiye etmiştir. Çünkü şeytanın vesvesesi damarlardan kanın aktığı gibi akar. Bu sebeple nübüvvet mührü iki omzu arasında idi ki şeytanın vesvesesinden emin olduğuna işarettir. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) “Allahü Teâlâ şeytana karşı bana yardımcı oldu da benim şeytanım Müslüman oldu” buyurmuşlardır ki bu yardım, mührü ilâhîdir.
“Evliyâullâhtan bir zat, Allâhü Teâlâ’dan şeytanın insana nasıl vesvese verdiğini kendisine göstermesini istedi. Allahü Teâlâ ona insanı billurdan, dışarıdan içi görünen bir cesed sûretinde gösterdi. Bu cesedin iki omuzu arasında siyah bir yuva vardı. Şeytan, insanın yanına sivrisineğin hortumu gibi bir hortumu olan kurbağa sûretinde gelerek her tarafından yokladı ve arkasına geçerek hortumunu kalbinin hizasından sokup vesvesesini verdi. İnsan Allahü Teâlâ’yı zikredince şeytan hemen saklandı.
Her ne zaman kalpte zikrullâhın nuru hâsıl olsa, şeytan o kalpten uzaklaştığı için şeytana ‘hannâs’ denilmiştir. Bu sırr-ı ilâhî sebebiyle Peygamber Efendimiz (s.a.v.) iki omzu arasından hacâmât olur ve olunmasını tavsiye ederdi.
Cebrâil Aleyhisselâm da şeytanın vesvesesini zayıflatmak ve yuvasını daraltmak için bu şekilde yapmayı tavsiye etmiştir. Çünkü şeytanın vesvesesi damarlardan kanın aktığı gibi akar. Bu sebeple nübüvvet mührü iki omzu arasında idi ki şeytanın vesvesesinden emin olduğuna işarettir. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) “Allahü Teâlâ şeytana karşı bana yardımcı oldu da benim şeytanım Müslüman oldu” buyurmuşlardır ki bu yardım, mührü ilâhîdir.
ALLAH’TAN HAKKIYLA ANCAK ÂLİMLER KORKAR
Bir adam Hasan-ı Basrî’ye (radıyallâhü anh) “Geceniz nasıl geçti?” diye sormuş. “İyi ve hayırlı geçti” buyurmuşlar. Adamın tekrar “Hâliniz nasıl, iyi misiniz?” diye sorması üzerine Hasan-ı Basrî (r.a.) tebessüm ederek:
“Hâlimi hiç sorma. Bir gemi ile seyahat esnâsında deniz ortasına geldikleri zaman, gemileri hasar görerek su almaya başlamış ve her biri korku ve çaresizlik içerisinde bir odun parçasına yapışmış olan insanlar hakkında ne düşünürsün?” diye sormuş. Adam “Çok şiddetli ve tehlikeli bir haldedirler.” demiş. Hasan-ı Basrî (r.a.) da:
“İşte benim hâlim onların hâlinden daha fenâdır.” buyurmuştur.
“Hâlimi hiç sorma. Bir gemi ile seyahat esnâsında deniz ortasına geldikleri zaman, gemileri hasar görerek su almaya başlamış ve her biri korku ve çaresizlik içerisinde bir odun parçasına yapışmış olan insanlar hakkında ne düşünürsün?” diye sormuş. Adam “Çok şiddetli ve tehlikeli bir haldedirler.” demiş. Hasan-ı Basrî (r.a.) da:
“İşte benim hâlim onların hâlinden daha fenâdır.” buyurmuştur.
(İhyâu Ulûmiddîn)
Hicrî: 17 Rabiulahir 1440 Fazilet
Takvimi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder