قَالَ
رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَا يَجْتَمِعُ غُبَارٌ فِي
سَبِيلِ اللهِ وَدُخَانُ جَهَنَّمَ فِي جَوْفِ عَبْدٍ أَبَدًا. (ن)
رسول الله أفندمز ( صلى الله عليه وسلم ) بويوردولر ," الله
يولنده إيكن ( بولاشان ) طوز إيله جهنم دومانى ( مؤمن ) بر قولون إجنده آصلا
برلشمز ."
Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular: “Allah yolunda (iken bulaşan) toz ile cehennem dumanı (mü’min) bir kulun içinde asla birleşmez.”
(Sünen-i Nesâî)
Hicrî: 16 Rabiulahir 1440 Fazilet
Takvimi
İZZET VE ŞEREF İSLAM İLEDİR
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Mü’min’in, İslâm dîni ile azîz olduktan sonra kendisini zelil kılması lâyık olmaz.” buyurmuştur.
Müslüman olmak, insan için en büyük bir izzettir, en yüksek bir şereftir. Artık bir Müslüman bir takım kötü fiiller işleyerek kendisini zelil etmemeli, bu izzet ve şerefini korumalıdır. Fâni, maddi menfaatler için haramlara rağbet etmek, bir takım kimselere baş eğerek nefsini günaha, hakarete mâruz bırakmak nasıl muvâfık olabilir?
İslâmiyet, Müslümanların her bir ferdine o kadar kıymet vermiştir ki, en yüksek makam sahibi, binekli olarak giderken yanındaki birinin yaya olarak arkasından yürümesini muvâfık görmemektedir.
Halîfe-i müslimîn Hazreti Ömer (radıyallâhü anh) bineğe binmiş, bir yere gitmekte iken Ashâb-ı Kirâmdan bir zat kendisine rast gelmiş, arkasından yürüyerek kendisiyle konuşmak istemişti. Hazret-i Ömer, o zâta hitâben: “Ben binekte giderken sen böyle yürüyerek nefsini zelîl etme, beni de fitneye mâruz bırakma!” demiş. O zâtın böyle yaya olarak yürümesine izin vermemiştir. Böyle bir hâli müslümanlar arasındaki müsâvâta, izzeti nefis esâsına uygun görmemiştir. İşte İslâmiyete, insâniyet şerefine riâyet böyle olur.
Müslüman olmak, insan için en büyük bir izzettir, en yüksek bir şereftir. Artık bir Müslüman bir takım kötü fiiller işleyerek kendisini zelil etmemeli, bu izzet ve şerefini korumalıdır. Fâni, maddi menfaatler için haramlara rağbet etmek, bir takım kimselere baş eğerek nefsini günaha, hakarete mâruz bırakmak nasıl muvâfık olabilir?
İslâmiyet, Müslümanların her bir ferdine o kadar kıymet vermiştir ki, en yüksek makam sahibi, binekli olarak giderken yanındaki birinin yaya olarak arkasından yürümesini muvâfık görmemektedir.
Halîfe-i müslimîn Hazreti Ömer (radıyallâhü anh) bineğe binmiş, bir yere gitmekte iken Ashâb-ı Kirâmdan bir zat kendisine rast gelmiş, arkasından yürüyerek kendisiyle konuşmak istemişti. Hazret-i Ömer, o zâta hitâben: “Ben binekte giderken sen böyle yürüyerek nefsini zelîl etme, beni de fitneye mâruz bırakma!” demiş. O zâtın böyle yaya olarak yürümesine izin vermemiştir. Böyle bir hâli müslümanlar arasındaki müsâvâta, izzeti nefis esâsına uygun görmemiştir. İşte İslâmiyete, insâniyet şerefine riâyet böyle olur.
FIKRA: SÖYLEYEN Mİ, DÜŞÜNEN Mİ DEĞERLİ!
Köylünün biri, pazarda elli kuruşa bir papağan kuşu satar. Bunu gören diğer bir köylü, bir hindi yakalayarak müşteriye götürüp,
- Bunu da alsana! der. Müşteri on beş kuruştan fazla vermez. Köylü,
- Canım, şimdi diğer kuşu elli kuruşa aldığın halde buna nasıl on beş kuruş veriyorsun? diye sorar. Müşteri:
- İyi ama o söyler! deyince, köylü hindinin kafasını göstererek:
- O söylerse bu da düşünür!.. der!
- Bunu da alsana! der. Müşteri on beş kuruştan fazla vermez. Köylü,
- Canım, şimdi diğer kuşu elli kuruşa aldığın halde buna nasıl on beş kuruş veriyorsun? diye sorar. Müşteri:
- İyi ama o söyler! deyince, köylü hindinin kafasını göstererek:
- O söylerse bu da düşünür!.. der!
Hicrî: 16 Rabiulahir 1440 Fazilet
Takvimi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder