قَالَ
رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَا تَزَالُ هَذِهِ الْأُمَّةُ
بِخَيْرٍ مَا عَظَّمُوا هَذِهِ الْحُرْمَةَ حَقَّ تَعْظِيمِهَا فَإِذَا ضَيَّعُوا
ذَلِكَ هَلَكُوا. (هـ)
رسول
الله أفندمز محمد مصطفى ( صلى الله عليه وسلم ) بيوردولر ." بو اؤمت حرم
شريفه ( و ديكر بتون مقدساته ) حقيله تعظيم أتدكلرى متدتجه حيرده دائم اولاجقلردر
. بونى ( إحمال و ) زاي أتدكلرى زمان هلاك
اولورلر ."
Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sallallâhü aleyhi ve sellem)
buyurdular: “Bu ümmet Harem-i Şerîf’e (ve diğer bütün mukaddesâta)
hakkıyla ta’zim ettikleri müddetçe hayırda daim olacaklardır. Bunu
(ihmal ve) zâyi ettikleri zaman helak olurlar.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i
İbn-i Mâce)
Hicrî: 05 Zilkâde 1438 Fazilet
Takvimi
HACDAN ALINACAK İBRETLER -2
Ali bin Hüseyin (r.anhümâ) ihram giyerken yüzü sarardı,
vücudu titredi ve “Lebbeyk” diyemedi. “Niçin lebbeyk diyemiyorsun?”
dediklerinde: “Lebbeyk' dersem ‘Senin lebbeyk ve sa'deyk demen makbul
değildir' denmesinden korkarım” dedi ve bayıldı.
Ebû Süleymân-ı Dârânî'nin müridi olan Ahmed ibn-i Ebilhavârî
anlatıyor: İhram giyerken Ebû Süleyman “Lebbeyk” demedi. Bir mil
yürüdükten sonra kendinden geçti. Kendine geldiği zaman şöyle dedi:
“Allâhü Teâlâ, Hz. Mûsâ'ya vahiy gönderdiğinde buyurdu ki: Ümmetinden
zâlim olanlara söyle, ismimi dillerine almasınlar. Zira beni ananı ben
de anarım. Eğer zalim ise lanetle anarım.” Ebû Süleyman devam etti: “Hac
nafakası şüpheli olup “Lebbeyk” diyene, ‘elindekini sahiplerine
vermeyince “Lebbeyk ve sa'deyk'in” kabul edilmez' dendiğini duydum.”
Tavaf ve sa'yedenler, arzularını padişaha iletmek için sarayın
etrafında dolaşan ve kapısının önünde gidip gelen zavallı çaresizlere
benzerler. Tesadüfen padişahın kendilerini görebileceğini umarlar. Safa
ve Merve arası insana bu düşünceyi hatırlatır.
Arafat'ta, dünyanın dört bir yanından gelen ve farklı dillerle duâ
eden insanların bu halleri kıyâmeti andırır. Kıyâmette de böyle çeşitli
insanlar bir meydana toplanır ve her birisi kendi hâliyle meşgul olur.
Dileklerinin kabul veya reddedileceği endişesiyle tereddüt içinde
dururlar.
Taş atmaktan gâye, kul olduğunu göstermek ve İbrahim (a.s.)'a
benzemektir. Şeytan Hz. İbrahim'i (a.s.) şüpheye düşürmek için önüne
çıkmış, o da şeytanı taşlamıştı. Şeytan ona göründü, bana görünmüyor. Ne
diye lüzumsuz yere taş atayım, diye aklına bir vesvese geldiğinde, bu
düşüncenin, şeytandan geldiği bilinmeli ve taş atıp şeytanın beli
kırılmalıdır. Zira onun belinin kırılması, emri yerine getirmekle olur.
Mü'min vesveseleri bir tarafa bırakarak kendine söyleneni yerine
getirmeli, böyle bir taş atmakla gerçekten şeytanı kahrettiğine
inanmalıdır.
(İmâm Gazâli, Kimyâ-yı Sâdet)
Hicrî: 05 Zilkâde 1438 Fazilet
Takvimi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder