قَالَ اللّٰهُ تَعَالَى : ... اَلَّذِينَ هُمْ يُرَٓاؤُنَ وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ. (سورة الماعون، ٦-٧)
الله تعالى شويله بيوردى ( مئالا ) : او كمسلر ( يك ده واى حالنه ) كى : اونلر مرائلك / رياكارلق يابارلر و زكوتى ( و هر تورلى ياردمى ) ده منع أدرلر . "
Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu -meâlen: “…O kimseler(in de vay hâline) ki: Onlar mürâîlik/riyâkârlık yaparlar ve zekâtı (ve her türlü yardımı) da menederler.”
(Mâûn Sûresi, âyet 6-7)
Hicrî: 04 Rebîulâhir 1446 Fazilet Takvim
KUR’ÂN-I KERÎM’DE NAMAZ VE ZEKÂT BİRLİKTE ZİKROLUNMUŞTUR
Mâûn Sûresi’nin 6. ve 7. âyet-i kerîmeleri şöyle tefsir edilmiştir:
O kimseler ki; onlar, riyâkârlık ederler. İnsanlara gösteriş için namaz kılarlar, sırf rızâ-yı İlâhî için, ihlâslı bir kalp ile ibadette bulunmuş olmazlar, riyakârca bir hâlde yaşar dururlar, elbette ki onlar, azâbı hak etmişlerdir.
Kıldıkları birkaç vakit namazdan dolayı mağrur olup da sair ibadet ve kulluk vazifelerini yapmazlar. Dindar geçinen birtakım kimseler vardır ki namaz kılıyor görünürler de sadece onunla bütün dînî vazifelerini îfâ etmiş farz ederek yanılırlar, zekât gibi vazifelere hiç ehemmiyet vermezler. Allah için cüzî bir şey vermekten, Allâh’ın kullarına yardım etmekten ve Allâh’ın emirlerinin îfâsı için lâzım gelen masraflara güçleri yettiği kadar iştirâk etmekten imtina ederler. Hâlbuki Kur’ân-ı Kerîm’de, imandan sonra sâlih amellerin esası olmak üzere namaz ve zekât beraber zikrolunagelmiştir.
Ve onlar, öyle cimri, hayırdan uzak kimselerdir ki; gerek fakirlere ve gerek zenginlere istedikleri zaman verilmesi âdet olan en küçük şeyleri bile; meselâ, bir içim suyu, bir parça tuzu, bir ateş parçasını bile vermezler, vermekten kaçınırlar. İşte bu gibi şeylere “Mâûn” denilir.
Artık öyle cimri kimseler, zekât verirler mi? Yetimlere, yoksullara yardımda bulunurlar mı? Onların namazları da samimi değil, sırf gösteriş içindir. Böyle bir riyâ (gösteriş) ise küfürden bir şubedir.
Velhâsıl bu mübarek sûre, bize şunları telkin etmiş oluyor: Bir insan, samimi bir surette Müslüman olmalıdır. İslâm dininin ulviyetini kalbiyle ve lisanıyla tasdik etmeli, fakirlere, zayıflara elinden gelen yardımı esirgememelidir. Dînî vazifelerini bir şevk ile bir uyanıklıkla seve seve îfâya çalışmalıdır. Allâhü Teâlâ’nın himayesine iltica ederek her husûsta muvaffakiyeti ondan istemelidir.
Hicrî: 04 Rebîulâhir 1446 Fazilet Takvim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder