قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : لَا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يَتَقَارَبَ الزَّمَانُ فَتَكُونُ السَّنَةُ كَالشَّهْرِ وَالشَّهْرُ كَالْجُمُعَةِ وَتَكُونُ الْجُمُعَةُ كَالْيَوْمِ وَيَكُونُ الْيَوْمُ كَالسَّاعَةِ وَتَكُونُ السَّاعَةُ كَالضَّرْمَةِ بِالنَّارِ. (ت)
رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : مؤمنلريك أك خيرليلرى ، قاناعتكار اولانلريدر ، أك شرليلرى ده طاماحكار ( آجكوزلى ) اولانلريدر . "
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Müminlerin en hayırlıları, kanaatkâr olanlarıdır, en şerlileri de tamahkâr (açgözlü) olanlarıdır.”
(Kuzâî, Müsnedü’ş-Şihâb)
Hicrî: 21 Şevval 1445 Fazilet Takvim
KANAATİN LÜZUMU
Cenâb-ı Hakk’ın kullarına ihsânlarının en büyüklerinden birisi de kanaattir. Takdir-i İlâhî’ye râzı olmak ve Cenâb-ı Hakk’ın taksimine güvenmek kadar bedeni ve ruhu rahatlatan haslet yoktur. Abdullâh bin Ömer (r.anhümâ) şöyle anlattı: Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz, iki omuzumdan tuttu ve buyurdular ki: “Dünyada (vatanından ayrı düşmüş) bir garip gibi yahut geçici bir yolcuymuşsun gibi hareket et.” İbn-i Ömer Hazretleri bu hadîs-i şerîfi rivâyet ettikten sonra şöyle buyururdu: “Akşama erişince sabahı gözleme, sabaha erişince de akşamı bekleme! Sıhhat ve âfiyet zamanından bir kısmını hastalık zamanın için tahsis et, hayatından bir kısmını da ölümün için ayır! (Yani bunlar için hazırlık gör.)”
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), bu hadîs-i şerîflerinde İbn-i Ömer Hazretlerine dünyada kanaati tavsiye buyurmuşlardır. Zira garip yahut yolcu olan kimseye münasip olan vatan-ı aslîsine kavuşuncaya kadar ihtiyaç miktarına kanaat etmektir.
Eksem bin Sayfî (rah.), oğluna şöyle demişti: “Ey oğlum! Elinden kaçırdığından ümidini kesmeyen, devamlı onun peşine düşen kimse, bedenin rahatını terk etmiş olur. Elindekine kanaat eden kimse ise huzur bulur.”
Akıllı kimse bilir ki açgözlülük, zenginlik cihetinden malı artırmaz. Gücünün yettiğinden fazlası için kendini tüketmek, bir fayda sağlamaz. Öyle ise kanaat ederek hırsı dizginlemek lâzımdır. Çünkü “Kanaat, bitmez tükenmez bir hazinedir.” denilmiştir.
Kanaat, kalpte olur. Kimin kalbi zengin olursa eli de zengin olur. Kalbi fakir olana ise elindeki zenginlik fayda vermez. Kanaat eden, öfkelenmez, emniyet ve huzur içinde yaşar. Kanaat etmeyen ise, hırsı ve bitmeyen isteklerinden dolayı, devamlı elinden kaçırdıklarının peşinden koşar durur. Çok çalışıp da mahrum kalmak, işte bu vasıftaki insanlar içindir.
Muhammed bin Ka’b el-Kurazî (rah.), Nahl Sûresi’nin, “Erkekten veya kadından her kim mümin olarak sâlih amel işlerse muhakkak ona hoş bir hayat yaşatacağız.” meâlindeki, 97. âyet-i celîlesindeki hoş hayatı, kanaat ile tefsir etmiştir. Yani sâlih bir kul, bol rızka ulaşırsa şükrünü yerine getirerek uhrevî bir mükâfata namzet olur. Rızkını dar bulursa, sabreder, kanaat eder, kısmetine razı olur. O da bu yüzden uhrevî mükâfatlara namzet bulunur, dünyada da huzurlu yaşar.
Hicrî: 21 Şevval 1445 Fazilet Takvim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder