HAMMAMİ TERCÜMESİ 6
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
اَوَلَمْ يَرَوْا
اَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ اَيْدٖينَا اَنْعَامًا فَهُمْ لَهَا
مَالِكُونَ ٧١
71) Kudretimizle meydana getirdiklerimiz arasında, onlar için
hayvanlar yarattığımızı hala görmediler mi? Şimdi kendileri de onlara sahip
bulunuyorlar.
Biz,
kimsenin yardımı olmadan, kudretimizle yaratıyoruz. Yaratma işini biz üzerimize
aldık. Kendilerinin istifadesi için kudretimizle at, katır, eşek, fil, deve,
koyun, keçi ve diğer hayvanları yarattığımızı inkarcılar görmüyorlar.
وَذَلَّلْنَاهَا
لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَاْكُلُونَ ٧۲
72) Onları kendilerine boyun eğdirip emirlerine verdik. Onlardan bir kısmını binek edinirler, bir kısmıyla da beslenirler.
72) Onları kendilerine boyun eğdirip emirlerine verdik. Onlardan bir kısmını binek edinirler, bir kısmıyla da beslenirler.
Hayvanları
onların emirlerine verdik de, onlara yük yükleyip istedikleri yere götürürler.
"Bir kısmıyla da beslenirler" ifadesiyle, eti yenilen hayvanlara
işaret edilerek "Onları, etleri yenilen hayvanlar olarak yarattık"
buyurulmaktadır.
وَلَهُمْ فٖيهَا
مَنَافِعُ وَمَشَارِبُ اَفَلَا يَشْكُرُونَ
٧۳
73) Bunlarda kendileri için daha birçok faydalar ve türlü
içecekler
(sütler) vardır. Hala şükretmeyecekler mi?
Bu
faydalardan bazıları:
Bu
hayvanların yünlerinden, kıllarından, postlarından, sütlerinden, yavru yapıp
çoğalmalarından faydalanıyorlar. Allah'ın bu nimetlerine şükretmeyecekler mi?
وَاتَّخَذُوا مِنْ
دُونِ اللّٰهِ اٰلِهَةً لَعَلَّهُمْ يُنْصَرُونَ
٧٤
74) (Bunca nimetlere rağmen) tuttular, kendilerine yardım edilir ümidiyle Allahtan başka ilahlar edindiler.
74) (Bunca nimetlere rağmen) tuttular, kendilerine yardım edilir ümidiyle Allahtan başka ilahlar edindiler.
Bu
nimetleri veren Rabbül alemine ibadeti terk ettiler de, Allah'ın azabından
kendilerini koruyacağına inandıkları başka ilahlara tapıyorlar.
لَا يَسْتَطٖيعُونَ
نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُنْدٌ مُحْضَرُونَ
٧٥
75) Oysa o putların, onlara yardıma güçleri yetmez. (Aksine) kendileri o
putlar için hazır asker durumundadırlar.
İbni
Abbas (r.a.) Hazretleri, "Bu ayet, putlar onlara yardım edemez
manasınadır" buyuruyor. Aksine, o kafirler dünyada o putların önünde
tapınmaya hazırdırlar. Oysa, putlar onları ne bir hayra ulaştırır ne de onlara
yardım edebilir.
"Kendileri
o putlar için hazır asker durumundadırlar" manasındaki ayete şöyle bir
mana da veriliyor:
Cehenneme
atılmaya hazır hale getirilmek için, dünyadayken kendisine tapılan her şey,
onlara tapanlar da yanlarında olduğu halde ahirette bir araya getirilir.
فَلَا يَحْزُنْكَ
قَوْلُهُمْ اِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ ٧٦
76) (Resulüm) Onların sözü seni üzmesin. Şüphesiz biz onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliriz.
76) (Resulüm) Onların sözü seni üzmesin. Şüphesiz biz onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliriz.
Kafirler,
Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hakkında "O bir şairdir,
delidir, kahindir" gibi sözler söylüyorlar, Peygamberimiz de buna
üzülüyordu. Bu ayette Peygamberimiz’e “Onların, senin peygamberliğini
yalanlamak ve sana sıkıntı vermek için söyledikleri sözleri de, içlerinde
gizlediklerini de biz biliyoruz. Üzülme; biz onlardan intikam alacağız"
denilmektedir.
اَوَلَمْ يَرَ
الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ نُطْفَةٍ فَاِذَا هُوَ خَصٖيمٌ مُبٖينٌ ٧٧
77) İnsan, bizim kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmedi mi
ki, şimdi o
( küçük aklıyla bize) apaçık hasım kesildi.
İnsan
bir damla sudan yaratıldığını nasıl düşünmez de Allah'a karşı, husumet besler!
(düşmanlık yapar!) Oysa, yaratılışının başlangıcını düşünüp, o husumetten vaz
geçmesi gerekirdi.
Bu
ayetin inmesine sebep şudur:
Kafirlerin
azgınlarından Übey ibni Halef, Peygamberimiz'in peygamberliğini inkar ederek
onunla çekişti ve eline aldığı çürümüş bir kemiği ufaladı ve Peygamberimiz'e,
-
Şunu görüyor musun! Allah, bu hale gelen şu kemiği mi diriltecek? dedi.
Peygamberimiz
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de, onun bu azgınlığı karşısında,
-
Evet diriltecek ve seni de cehenneme atacak" diye cevap verdi.
Peygamberimiz'in
bu sözünü duyan Übey fena halde kızdı ve
-
Lat ve Uzza hakkı için seni öldüreceğim, dedi. Peygamberimiz de,
-
Beni öldürmeye senin gücün yetmez. Ama inşallah ben seni öldüreceğim ve
ateşe teslim edeceğim,
dedi.
Bu
konuşmadan sonra bir gün Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onun
bulunduğu yerden geçiyordu. Übey de o sırada özenerek atına bakım yapıyordu.
Peygamberimiz, (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
-
Ya Übey, bu ata niçin o kadar özenerek bakım yapıyorsun? diye sordu. Übey,
-
Buna binip seni öldürmek için, dedi. Peygamberimiz de eskisi gibi,
-
Hayır! Allah'ın izniyle kesin olarak ben seni öldüreceğim, diye cevap verip yoluna devam etti.
Aradan
epey bir zaman geçtikten sonra Uhud Harbi meydana geldi. Übey ibni Halef de
müşriklerle beraber Peygamberimizle harbetmek için Uhud' a gelenler
arasındaydı. ..
Harb
başladı; iki ordu birbirine girdi. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
o sırada Übey ibni Halef ile karşılaştı. Bir harbe ile onun boynuna vurdu. Übey'in
boynundan kan akmaya başladı. Bunun üzerine, "Muhammed nereye gitti? Bana
mızrakla vurdu" diye yüksek sesle bağırmaya başladı.
O
sırada müşriklerin başkumandanlığını Ebu Süfyan yapıyordu. Onun bağırmasını
duyunca şöyle dedi:
-
Ya Übey! Lat ve Uzza hakkı için söyler misin, bu vaziyet ne! Senin hiç izzet ve
şerefin yok mu! Bu küçücük yara insana acı bile vermez. Bu küçük yaraya
dayanamıyor, bir de öküz gibi bağırıyorsun. Bu kadarcık yara, oynarken
birbirlerini döven çocuklarda bile olur ...
Übey
ibni Halef şöyle dedi:
-
Ya Eba Süfyan! Ben bu yaradan dolayı bağırmıyorum. Bu yaradan dolayı
ağlamıyorum. Muhammed bana, ‘Sen bu atın üzerindeyken, seni öldüreceğim'
demişti. Ben biliyorum ki, Muhammed hiç yalan söylemez. Benim esas büyük yaram
kalbimde.
Nitekim
boynundaki o yara ona ölüm tesiri yaptı ve o yaranın tesiriyle ölüp gitti...
Hz.
Allah (c. c. ) bu ayeti o kafire cevap olarak indirdi. Yani şöyle buyuruluyordu:
O
kafir kendisini bir damla sudan yarattığımızı bilmiyor da mı düşman oluyor?
وَضَرَبَ لَنَا
مَثَلًا وَنَسِىَ خَلْقَهُ قَالَ مَنْ يُحْيِ الْعِظَامَ وَهِىَ رَمٖيمٌ ٧۸
78) (O) kendi yaratılışını unutarak bize misal getir(meye kalkış)tı. Şu kemikleri hem de çürümüşken kim diriltecek dedi.
78) (O) kendi yaratılışını unutarak bize misal getir(meye kalkış)tı. Şu kemikleri hem de çürümüşken kim diriltecek dedi.
Ayetin
son kelimesi, failinden ma'dul olup "Ramimetün" değilde Ha harfi
olmaksızın "Ramim" şeklinde gelmiştir. Meryem Suresi'nin 28. ayetinde
de aynı durum vardır. "Ve ma kânet ümmüki bağıyyen" şeklinde gelen bu
ayetteki son kelimede de Ha harfi düşmüş ve "Bağıyyeten" yerine
"Bağıyyen" şeklinde gelmiştir.
Hz.
Allah, din düşmanına cevap olmak üzere peygamberine hitaben şöyle buyuruyor:
قُلْ
يُحْيٖيهَا الَّذٖى اَنْشَاَهَا اَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ
خَلْقٍ عَلٖيمٌ ٧٩
79) (Rasülum) De ki, onları ilk defa yaratan diriltecek. O her
yaratmayı bilendir.
Ya
Muhammed! O Übey ibni Halef'e, "O kemiği ilk önce yaratan diriltecek"
de. O Allah her yaratmayı bilir. Bir damla sudan şekil yaratan o Allah'ın,
topraktan yaratmaya gücü yetmez mi? Bir şeye şekil verenler, toprak veya
çamurdan meydana gelen bir şeye bir şekil verebilirler ama sudan bir şey yapıp
ona şekil veremezler. Allah (c.c.) ise, insanı sudan yaratıp ona bir şekil
vermiştir. Allah'ın her şeye gücü yeter.
اَلَّذٖى جَعَلَ
لَكُمْ مِنَ الشَّجَرِ الْاَخْضَرِ نَارًا فَاِذَا اَنْتُمْ مِنْهُ
تُوقِدُونَ ۸٠
80) Size yeşil ağaçtan ateş çıkaran odur. Şimdi siz ondan (çakıp) ateş
yakıyorsunuz; düşünebiliyor musunuz?
İbni
Abbas (r.a.) Hazretleri buyuruyor ki, "Karada biten iki çeşit yeşil ağaç
vardır. Birine Merh, diğerine Afar denir. Ateş yakmak isteyenler, onlardan misvak
gibi iki dal keserler. Kestiklerinde su damlar. İkisi birbirine sürtülünce
Allah'ın izniyle ateş çıkar. Bundan, ateş tutuştururlar. Hikmet sahibi alimler,
"Üzüm hariç her ağaçta ateş vardır." diyorlar. Bunun için Araplar,
her ağaçta ateş vardır derler.
Aynı
şeyde hem su hem ateş yaratan Allah, elbette ölüleri diriltmeye de kadirdir.
Hz. Allah (c.c.) insanların diriltilmesinden sonra ondan daha büyük olan bir
şeyi hatırlatarak şöyle buyuruyor:
اَوَلَيْسَ الَّذٖى
خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِقَادِرٍ عَلٰى اَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ بَلٰى
وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلٖيمُ ۸١
81) Gökleri ve yeri yaratan (Allah), onlar gibisini yaratmaya
(ahirette diriltmeye) kadir değil midir? Elbette (kadirdir) O (her
şeyi) yaratan ve bilendir.
Kıraat
alimlerinden Yakub Hazretleri, "Bikaadirin" kelimesini ya harfiiyle
"Yakdürü" şeklinde fiil olarak okuyordu. Mana ise yine aynı şekilde "Elbette
.. O Allah buna kadirdir. İlk defa yarattıktan sonra yine yaratır"
demektir. Ve O Allah, yarattığı her şeyi bilir.
Gökleri
ve yeri yaratmaya gücü yeten, öldükten sonra insanı tekrar diriltmeye kadir
değil midir? O her şeye kadirdir.
اِنَّمَا اَمْرُهُ
اِذَا اَرَادَ شَيْپًا اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ ۸۲
82) Bir şeyi dilediği zaman, O'nun buyruğu sadece “Ol” demektir.
O da hemen oluverir.
Yani,
Allah bir şeyi yokluktan varlığa çıkarmak istediği zaman, her hangi bir alete,
fikre veya yardımcıya muhtaç olmaz. Sadece "Ol" emrini verir; ve hiç
gecikmeden o anda oluverir.
"Ol"
emriyle kastedilen mana şudur: Hiç bir benzeri olmadığı halde, yaratılmış
olmaktır.
Tefsirü't-Teysir
de deniliyor ki: "Ol" emrinin verilmesiyle beraber, Allah’ın
emrettiği şey derhal olur. Yani mevcut olanların yaratılması, bir konuşma bile
mümkün olmadan, sür’atle meydana gelir.
Bazı
İslam büyükleri diyorlar ki: Bir şey yaratmak istediğini meleklerin de duyup
bilmeleri için, Allah bir şey yaratacağı zaman “Ol” emrini verir. Bu, adetüllah
yani Allah'ın kanunudur.
فَسُبْحَانَ الَّذٖى
بِيَدِهٖ مَلَكُوتُ كُلِّ شَیْءٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ۸۳
83) O halde, her şeyin mülkü ve hükümdarlığı kendi(kudret) elinde bulunan
(Allah'ın) şanı çok yücedir. Siz ancak ona döndürüleceksiniz.
"Sübhan"
lafzı, tenzih (noksan sıfatlardan uzak kılmak) ve taaccub (hayret) manalarına
gelir. "Rahman" kelimesinin rahmet manası taşıdığı gibi,
"Meleküt" de mülk demektir. Böyle olunca, ayetin manası şöyle olur:
"Mülk
ve saltanat başkasına değil ancak Allah'a aittir. Kıyamet gününde kulların
hepsi Allah'a döndürülür ve amellerine göre karşılık görürler. Amelleri hayırsa
karşılığı mükafat, amelleri şerse karşılığı azab olur.
Ayetin
sonundaki "Ona döndürüleceksiniz" ifadesi, salihler içi nimete
kavuşma vadi, zalim ve asiler içinse azaba uğrayacaklarına dair bir tehdittir.
*
* *
Peygamberimiz'den
şu hadis-i şerif rivayet edilmiştir:
"Ölülerinizin
üzerine Yasin suresi okuyunuz."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder