HAMMAMİ TERCÜMESİ 1
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
يس وَالْقُرْاٰنِ الْحَكٖيمِ اِنَّكَ لَمِنَ
الْمُرْسَلٖينَ
Rahman
ve Rahim olan Allah'ın adıyla ...
Değerli
okuyucu!
Ne
kadar yaşarsak yaşayalım hayatın sonu ölüm. Ölüm anında insanın bütün organları
çöker. O anda hiç bir şeyin fayda vermediğini anlayan insanın sadece kalbi
Allah'a yönelir. işte kalbin Allah'a yöneldiği o anda, insana faydası dokunacak
şey, Kuran'ın kalbi olan Yasindir. Nitekim Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi ve
Sellem, şöyle buyuruyorlar:
"
Herhangi bir ölünün başında Yasın okunursa, mutlaka Allah ona kolaylık
verir."
Başka
bir hadis-i şeriflerinde de şu tavsiyede bulunuyorlar:
"Yasini
ölülerinizin yanında okuyunuz."
Burada
ölülerden maksat, ölmek üzere olanlardır. Diğer bir hadis-i şerif de şöyledir:
"Her
kim anasının- babasının veya bunlardan birinin kabrini her Cuma ziyaret eder de
yanlarında Yasın okursa, her harfinin sayısınca ona mağfiret edilir."
Ancak,
Yasin sadece ölülere okunmak için değildir. Kur'an-ı Kerim'in kendisi olsun,
Kur'an'ın kalbi olan Yasın-i şerif olsun, hem ölülerimiz hem dirilerimiz için
manevi hayır ve bereket kaynağıdır. Onun için, Yasini kendi fayda ve
menfaatimiz için de çok çok okumalıyız.
Sevgili
Peygamberimiz S.A.V.şöyle buyuruyorlar:
"Bir
kimse Allah'ın rızasını ve ahiretin sevabını umarak bu süreyi okursa günahları
bağışlanır."
"Her
kim Yasıni gündüz okursa o gün keder ve üzüntülerden kurtulur, gece okursa
günahları bağışlanır."
Sadece
bu kadar değil. Yasın ahirette de mü'minlerle beraber olacaktır. Nitekim
buyuruluyor ki,
"Cennet
ehli cennette sadece Taha ve Yasın sürelerini okurlar. "
Bu
mübarek surenin üstünlüğü ve faideleri hakkında çok hadis-i şerifler var. Fakat
bu kadar hatırlatmanın yeterli olacağı kanaatındayız.
Değerli
okuyucu!
Manasını
bilsek de bilmesek de gerek Kur'an-ı Kerim'i hatmetmenin ve gerekse Yasın
okumanın çok büyük sevabı vardır. Zaten, manası bilinmese bile okunduğunda
sevap elde edilen tek kitap Kur'an'dır. Fakat manasını bile bile okumanın zevki
tabıı ki daha başka olacaktır. Manasını bilerek ve düşünerek okumanın, insana
daha başka tesirleri olacağı açıktır. İşte bu hususu düşünerek, din
kardeşlerimize faideli olmak niyetiyle Hammamı Hazretleri 'nin Yasin Tefsiri
tercüme etmeye çalıştık.
Tercümede,
anlaşılması zor, ağdalı ve ağır kelimelerden uzak durmaya ve halkın anlayacağı
kelimeler kullanmaya çalıştık. Buna karşılık köksüz, uydurma kelimeler
kullanmaktan da kaçındık. Bu düşüncemizde muvaffak olmayı ümit ediyoruz.
Fakat
aslolan siz okuyucuların takdiridir. Ümit ederiz ki, istifade ederek okunmuş
olsun.
Bir
başka ümit ve beklentimiz de bu küçük tercümeyi okuyanların, öbür aleme giden
yakınlarını unutmadıkları gibi, bizim anne-babamızı ve hususiyle bu eserin
sahibi Merhum Hadimi Hazretleri'ni unutmayıp, hayır dua ile, ruhlarına 1 Fatiha
ve 3 ihlas okuyarak anmalarıdır.
Önsözümüzü,
bu naçiz tercümeden layıkıyla istifade edilmesi temennisiyle bitiriyoruz ...
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
يس وَالْقُرْاٰنِ الْحَكٖيمِ اِنَّكَ لَمِنَ
الْمُرْسَلٖينَ ١ / ۲ / ۳
1,2,3)
Yasin. Hikmetli Kur'an hakkı için, muhakkak ki sen (Ey habibim) gönderilen
peygamberlerdensin.
Mübarek
Yasin suresi, Peygamberimiz'e Mekke'de indirilmiştir.
İndirilme
(nüzül) sebebi şudur:
Peygamberimiz'i
inkar eden müşrikler şöyle diyorlardı:
"Muhammed
ne nebi ne de resuldür. O bir peygamber değil, sadece Ebutalib'in himayesinde
büyüyen bir yetimdir. Ne bir hocadan ders almış ne de bir tahsil görmüştür. Bir
şey de bilmiyor. Böyle birisi nası1 peygamber olur!"
Allah,
(c. c. ) bu sureyi indirerek daha surenin başında Peygamberimiz'e
"Muhakkak ki sen gönderilen peygamberlerdensin" buyurmakta ve
kafirlerin inkarlarını reddetmektedir. Yani, O'nun peygamberliğine bizzat
kendisi şahitlik yapmakta ve şöyle ferman buyurmaktadır:
“Ey
Muhammed! Kafirler, senin peygamberliğini ne kadar inkar ederse etsinler; sen
üzülme; ben şahitlik ediyorum ki sen benim tarafımdan gönderilen
peygamberlerdensin.”
Ayette,
Hazreti Resulüllah'ın peygamberliği hakkında "Kur'an hakkı için" diye
yemin ediliyor. Burada akla, bu yeminin sebebi nedir diye bir soru gelebilir.
Çünkü O'nun peygamber olduğu, kafirlere yeminle söylense bile onlar yine
inanmıyorlardı. Müslümanlar ise zaten inandıkları için, onlar için de zaten
yemine lüzum yoktu. Öyleyse bu gerçeğin yeminle ifade buyurulmasının sebebi ne
idi?
Bunun
cevabı şudur:
Allah,
(c.c.) kendi kelamını inkarcılar karşısında kuvvetlendirmek için yemin ediyor.
Çünkü, bir sözün tesirini artırma usüllerinden birisi de söylenen şeyi yeminle
dile getirmektir. Buradaki yeminin sebebi budur.
Peygamberimiz'in
peygamberliğine hem delalet eden hem de şahitlik yapan Yasin suresi,
"Kur'an'ın kalbi" dir.
Peygamberimiz'in
Yasin suresi ile ilgili hadis-i şerifleri:
*"Her
şeyin bir kalbi vardır. Kur'an'ın kalbi de Yasın'dir, Kim bu süreyi okursa,
Allah ona on hatim sevabı verir."
*"Allah,
yerleri ve gökleri yaratmadan bin sene önce Yasın ve Taha sürelerini okudu.
Bunu işiten melekler, 'Bu surelerin indirildiği ve onları yüklenen (kendileri
için inen) Muhammed ümmetine müjde¬ler olsun. Bu sureleri okuyan dillere
müjdeler olsun' dediler."
*"Cennetlikler,
cennette Kur'an'dan sadece Taha, Yasın ve Rahman sürelerini okurlar."
*"Kadın
olsun, erkek olsun, ölüm halindeki herhangi bir müslümanın yanında Yasın
okunursa, oraya Yasin Süresindeki harflerin sayısının on misli melek iner. Bu
melekler, ölmek üzere olan o kimsenin önünde saf olup günahlarının affı için
dua eder ve onun namına Allah'tan af dilerler. Yıkanırken yanında bulunur,
cenazesinde de yanından ayrılmazlar."
*"Yasın
suresini çok okuyunuz. Çünkü, bunda çok faideler vardır. "
Bu
Hadisin açıklamasında şöyle deniliyor:
*Aç
olan bir kimse Yasın suresini samimi bir kalble okursa, Allah onu kendi
fazlından doyurur.
*Korku
içinde olan kimse okursa, Allah onun korku ve üzüntüsünü giderir.
*Fakir
olan okursa, Allah ona dininde samimiyet verir.
*İhtiyaç
sahibi okursa, Allah onun ihtiyacını giderir.
*Sabah
okuyan, akşama kadar Allah'ın koruması altında olur.
*Her
hangi bir beldede okunur veya tefsir edilirse, Allah Yasın'in hürmetine o
beldeyi kıtlık, veba ve yaygın hastalıklardan korur.
*Bir
kimse Yasıni gece okusa, o kimsenin çoluk çocuğu sabaha kadar Allah'ın koruması
altında olur.
Hadis-i
şerifte haber verildiği gibi, kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya
cehennem çukurlarından bir çukurdur. Yasın bir ölüye okunursa, o ölü kabrinde
azab görüyorsa, azabı hafifletilir. Azab görmüyorsa, ruhu daha yüksek makamlara
yükseltilir ve kendisine sunulan nimetler artırılır.
*
* *
Bazı
tefsirciler, "Yasın" kelimesine 5 ayrı mana veriyorlar.
1-
Yasın, "Ya insan" demektir. Çünkü Araplarda bir adet vardır; her
kelimeden bir harf alıp öyle konuşurlar. "Yasın" lafzı da öyledir.
"Ya insan" demek yerine, başa "Ya" lafzı, "insan"
kelimesinin de Sin harfi alınıp "Yasın" buyurulmuştur. Dolayısıyla,
Yasın demek, "Ya insan!" yani "Ya Muhammed!" demektir.
2-
Yasın, "Ya Seyyide'l-mürselın / Ey peygamberlerin efendisi" demektir.
3-
Yasın, Kur'an'ın isimlerindir.
4-
Yasın, bu surenin ismidir.
5-
Yasin, Allah’ın isimlerindendir.
Esterabadı
Tefsiri' nde şu bilgi veriliyor:
Allah'ın
4000 ismi vardır.
Bunun
binini Allah'ın kendisinden başka kimse bilmez.
Bin
tanesini sadece melekler bilir.
Bin
tanesi Levh-i Mahfuz'dadır.
Üçyüzü
Tevrat'ta geçer.
Üçyüzü
İncil'de geçer.
Üçyüzü
Zebur' da geçer.
Yüzü
Kur'an'da geçer.
Kur'an'daki
bu yüz ismin 99 tanesi açık, birisi gizlidir. Gizli olan isim ise ism-i
Azam'dır.
Bunun
hangi isim olduğunu sadece peygamberler bilirler.
عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقٖيمٍ ٤
4)
Doğru bir yol üzerindesin.
Ayetteki
"Doğru yol" ifadesiyle kastedilen, islam dinidir. Dolayısıyla, bu
ayette şu mana ifade buyurulmaktadır:
"Ey
Muhammed! Sen muhakkak ki rabbinin peygamberlerindensin; dinin de hak din
islamdır; oysa kafirlerin dini batıldır."
تَنْزٖيلَ
الْعَزٖيزِ الرَّحٖيمِ ٥
5)
(Kur'an), güçlü, esirgeyici Allah'ın indirdiği (bir kitap)dır.
Bu
ayette "İndirdiği" manasına gelen "Tenzil" kelimesinin son
harekesi üstün olup, bu kelimeden önce takdiri bir "ikra'-oku" fiili
vardır. "Ya Muhammed! Güçlü (Azız) ve Esirgeyici (Rahıym) olan Allah tarafından indirileni oku" demek
olur.
Tenzil
kelimesinin son harekesi ötre okunduğu takdirde ise, Arapça gramer kaidesine
göre, bu kelime hazf olunan mübtedanın haberi olur. O zaman da mana şöyle olur:
“Bu Kur' an, sana Cebrail Aleyhisselam
vasıtasıyla, güçlü ve esirgeyici olan Allah tarafından indirilmiştir."
"Güçlü"
manası verdiğimiz, ayetteki "El-Azız" ismi, "Galip, isyan
edenden intikam alan" demektir.
"Esirgeyici"
manası verdiğimiz "Er-Rahiym" ise, "Allah'a itaat edenlere acıyıcı" demektir.
Bu
takdirde ayetin manası şöyle olur:
"Ey
Muhammed! Kur'an'ı inkar edenlere oku ki, benim kelamımı duysunlar da benden
korkup insafa gelsinler."
لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا اُنْذِرَ اٰبَاؤُهُمْ
فَهُمْ غَافِلُونَ ٦
6)
Sen, babaları uyarılmamış bir kavmi uyarasın diye gönderildin. Onlar, (bir
şeyden haberi olmayan) gafillerdir.
"Litünzira"
kelimesindeki Lam harfi, Kur'an'ın indirilme illetini sebebini izah içindir.
"Ma
ünzira"daki Ma lafzı da, bazı alimlere göre
"Nefy-olumsuzluk" manasına,
bazılarına göre ise "Ellezi" manasınadır.
Birinci
görüşe göre mana şöyle olur:
"Uzun
bir fetret devri geçtiği, yani uzun zaman peygamber gönderilmediği için,
onların yakın zamanda yaşayan baba ve dedeleri uyarılmamıştı."
Yani
şu demek:
"Ya
Muhammed! Biz sana bu Kur'an'ı, uyarılmamış olan Kureyş kavmini bununla uyarman
için indirdik."
İkinci
görüşe göre ise mana şöyle olur:
"(Sen)
Babaları da daha önce uyarılmış olan kavmi uyarman için gönderildin."
Gafil,
"Gerçekleri bilmeyen" demektir. Kureyş kavmi hakkındaki "Onlar
gafillerdir" ifadesiyle Peygamberimiz'e verilen bilgi şudur:
"İsmail
Aleyhisselam zamanından senin zamanına kadar, onlara hiç peygamber gelmedi.
Onun için onlar dinin ve şeriatın hakikatını bilmezler."
لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلٰى اَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا
يُؤْمِنُونَ ٧
7)
And olsun! Onların çoğunun üzerine azab hak olmuştur. Artık onlar iman
etmezler.
Onların
çoğu için azap kesin olmuştur. Çünkü, Ebucehil, Utbe, Şeybe ve Muğıyre ile
Kureyş kavminden onlar gibi olanlar Allah'a ve Muhammed Aleyhisselam'ın
peygamberliğine iman etmeyeceklerdir.
Allah,
onların iman etmeyeceklerini ezeli ilmiyle önceden bildiği için, bu ayette
onların imana gelmelerinin beklenmediği, iman etmeyecekleri bildiriliyor.
Tevhidi ve imanı kabul etmeyecekleri vurgulanıyor,
اِنَّا جَعَلْنَا فٖى اَعْنَاقِهِمْ
اَغْلَالًا فَهِىَ اِلَى الْاَذْقَانِ فَهُمْ مُقْمَحُونَ ۸
8)
Çünkü biz onların boyunlarına (manevi) kelepçeler geçirmişiz. Bu kelepçeler
çenelerine kadar dayanmıştır da (onların) başları yukarıya kalkıktır.
Ayet,
Allah'a iman etmeyen ve kibirlenen bu insanların halini şöyle misalle
anlatıyor:
Boyunlarına
geçirilmiş olan halkarın direkleri çenelerinin altına dayanmıştır. Haliyle
kafaları yukarıya kalkık, gözleri de göremiyor. Bu vaziyette kafalarını aşağı
çeviremezler. Elini boynunun altına dayamış, gözünü de gökyüzüne çevirmiş
gibidirler. Ve bu vaziyette hiç bir şeyi göremezler.
Bazı
alimlere göre, bu ayet kafirlerin cenennemdeki vaziyetini haber vermektedir.
وَجَعَلْنَا مِنْ بَيْنِ اَيْدٖيهِمْ سَدًّا
وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَاَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ ٩
9)
Hem önlerinden bir set hem arkalarından bir set çekmişiz, onları sarmışız.
Artık onlar görmezler.
Rivayete
göre, bu ayet Ebucehil ile onunla aynı kabileden yani Ebu Mahzum kabilesinden
olan arkadaşları hakkında indirilmiştir. Bu ayet indirildikten sonra, Ebucehil,
-Muhammed'i
eğer namaz kılarken görürsem, kafasını taşla ezeceğim, diye yemin etti.
Sonra
Peygamberimiz’in bulunduğu yere geldi. Baktı ki Peygamberimiz (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) namaz kılıyor. Peygamberimiz'e vurmak için eline bir taş
aldı. Peygamberimiz'e vurmak için taşı kaldırır kaldırmaz eli boynuna dolandı;
taş da eline yapışıp kaldı. Bu kötü niyetinden vazgeçince taş elinden düştü.
Arkadaşlarının yanına dönüp, taşın elinden nasıl düştüğünü anlattı. Aynı
kabileden başka birisi,
-
Ben bu taşla Muhammed'i öldürürüm" dedi.
Peygamberimiz'in
bulunduğu yere gitti. Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hala
namazdaydı. Taşı tam Peygamberimiz'e atacağı sırada Allah onun da gözlerini kör
etti. Peygamberimiz'in sesini duyuyor fakat kendisini göremiyordu. Gözleri
görmez vaziyette arkadaşlarının bulunduğu tarafa doğru yöneldi. Tabii ki onları
da göremiyordu. Arkadaşları ise onu bekliyorlardı. Ona doğru
-
Ne yaptın? diye bağırdılar. Anlatmaya başladı:
-
Sesini duyuyor fakat kendisini görmüyordum. Fakat daha önce şöyle bir şey oldu:
Onunla benim aramda aniden nefesi taa kuyruğundan çıkan bir canavar belirdi.
Eğer ona yaklaşsam beni yeyiverecekti.
Bu
hadiseden sonra, Ebucehil ne zaman Peygamberimiz'le karşılaşmak istese,
Peygamberimiz'i göremezdi.
***
Bu
ayetle ilgili başka bir rivayet de şöyledir:
Bir
topluluktan bahseden bu ayet indirildikten sonraydı. Peygamberimiz (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) bir gün ashabıyla beraber Kabe kapısının yanında oturuyordu.
Ebucehil, Kureyşlilere,
-
Gelin! Muhammed'i ashabiyle beraber buradan alalım. Ebu Kubeys Dağı'na
götürelim. Muhammed'i de ashabını da öldürelim. Hatta şöyle yapalım. Dininden
dönenleri serbest bırakalım; dönmeyenlerin hepsini öldürelim, dedi.
Bu
karar üzerinde anlaştılar. Kararlarını gerçekleştirmek için, Peygamberimiz
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ve ashabının bulunduğu yere geldiler. Fakat
Hazreti Allah, önlerine ve arkalarına bir sed koydu; Peygamberimiz'i de
ashabını da göremediler.
*
* *
Başka
bir rivayet:
Kendi
haklarında indirilen bu ayetin indirilmesinden sonra, müşrikler bir gün bir
mecliste oturuyorlardı. İçlerinden biri,
-
Eğer ben Muhammed'i görürsem, ona şu şu sözleri söyleyeceğim" dedi.
Tam
o sırada Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oraya geldi. Geldiğini ilk
önce onlar da gördüler. Sonra Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
müşriklerin yanında durdu. Yasın'i okumaya başladı. "Onlar görmezler"
manasına gelen "Fehüm la yübsıruun" ayetini okudu. Sonra bir avuç
toprak alıp onların yüzlerine, sakallarına serpip aralarından çıkıp gitti.
Fakat onlar Peygamberimiz'i göremediler.
Peygamberimiz
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gittikten sonra, hem yüzlerindeki ve sakallarındaki
toprakları silkiyor hem de,
-
Muhammed'in ne sesini duyduk ne de kendisini görebildik, diye söyleniyorlardı.
وَسَوَاءٌ عَلَيْهِمْ ءَاَنْذَرْتَهُمْ اَمْ
لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ ١٠
10)
Ve kendilerini uyarsan da uyarmasan da onlarca hep birdir; iman etmezler.
Allah
ilmiyle, onların iman etmeksizin kafir olarak öleceklerini, onun içinde
ahirette cehenneme gireceklerini bildiği için, onların bu vaziyetlerini
peygamberine haber veriyor. İman etmeyecekleri belli olmasına rağmen yine de
uyarılıyorlar ki, bu uyarma onların kafirliklerinin iyice açığa çıkmasına açık
bir delil olsun.
اِنَّمَا تُنْذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ
وَخَشِىَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَاَجْرٍ كَرٖيمٍ ١١
11)
Sen ancak Kur' an' a uyan ve görmeden Rahman'dan (Allahtan) korkan kimseyi
uyarırsın. İşte onu hem bir mağfiretle (afla) hem de cömertçe verilecek bir
mükafatla müjdele.
Yani,
Ya Muhammed! Senin Kur'an'la uyarıda bulunman, sadece Allah'a ve senin
peygamberliğine iman edenler için bir şey ifade eder.
Kim
ki, Kur'an ve hadisin hükümlerine uyar, kimsenin olmadığı yerde kalb ve diliyle
Allah'ı zikreder, senin Kur'an ve hadisle haber verdiğin azabtan korkarsa, bu
kimseyi müjdele ki, Allah onun bütün günahlarını affedecek, onu cennete koyacak
ve ona büyük mükafat verecektir.
اِنَّا نَحْنُ نُحْيِ الْمَوْتٰى وَنَكْتُبُ
مَا قَدَّمُوا وَاٰثَارَهُمْ وَكُلَّ شَیْءٍ اَحْصَيْنَاهُ فٖى اِمَامٍ مُبٖينٍ ١۲
12)
Gerçekten ölüleri biz, ancak biz diriltiriz. (Ahirete) gönderdikleri amelleri
ve bıraktıkları eserleri biz yazarız. Zaten biz, her şeyi açık bir kütükte
(Levh- i Mahfuz’da) zabdetmişizdir.
Ölüleri
biz diriltiriz demek, "Ölüleri, Münker ve Nekir'e cevap vermeleri için
kabirde, daha sonra kıyamette diriltecek olan biz olduğumuz gibi, senin uyarman
sebebiyle ölü kalbleri diriltecek olan da biziz" demektir.
"Ahirete
gönderdiklerini yazarız" ifadesiyle kastedilen mana şudur :
Kiramen
Katibin isimli meleklere emrederek, kulların işledikleri hayır-şer ne varsa
hepsini yazdırırız.
Bazı
tefsir alimleri, "Bıraktıkları eserleri yazarız" ifadesiyle,
"Mescidlere giderken atılan adımların yazılacağı kastedilmektedir"
demektedirler.
İbni
Abbas (r.a.) Hazretleri, bu ayetin indirilme sebebiyle ilgili şu bilgiyi
veriyor:
"Medine'de
Ensardan bir kabile, Peygamberimiz'e, evlerinin mescide uzak olduğunu
söyleyerek, kendilerine Mescid-i Nebevinin yanına ev yapmak istediklerini
söylediler. Bunun üzerine, Allah "Ve nektübü ma kaddemuu ve asarahüm"
ayetini indirdi. Böylece, Mescid’e uzaktan gelenlerin sevabının, yakından
gelenin sevabından çok büyük olduğu bilinmiş oldu.
Nitekim
Peygamberimiz'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğu rivayet
ediliyor:
“Dikkat
edin! Size, günahların affedilmesine ve derecelerin yükselmesine sebep olan
amelleri haber veriyorum: Zorluk ve güçlükle alınan abdest, mescide giderken
atılan adımın çokluğu (cemaatle namaz kılmak için uzak yerden gelmek) ve bir namazı
kıldıktan sonra ikinci namazı beklemek."
Yine
Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyorlar:
"
Namazda en çok sevap kazanan kimseler, mescide en uzak yerden gelenlerle bir
namazı kıldıktan sonra (zihnen) ikinci bir namazı bekleyip, namazını cemaatle
kılanlardır. Bu kimselerin aldığı sevap, namazı tek başına kılıpta uyuduktan
sonra gece kalkıp namaz kılanların sevabından daha fazladır."
Ayetteki
"Asarehüm- Bıraktıkları eserleri biz yazarız" ifadesinin tefsiri
sadedinde şu rivayet de var:
Bu
eserler, onların ölümlerinden sonra başkaları tarafından işlenmeye devam edilen
hayırlı işlerdir. Nitekim Peygamberimiz bu manaya uygun olarak buyuruyorlar ki:
"Kim
güzel bir iş-adet-amel başlatır da, onu ondan sonra başkaları da yaparsa, o
kimseye kendi yaptığının sevabı verildiği gibi, kendisinden sonra o güzel ameli
işleyenlerin sevabı kadar sevap ona da verilir. Diğerlerinin sevabından da
eksilme olmaz. Kim de kötü bir iş başlatır, ondan sonra o kötü işi başkaları da
işlerse, diğerlerinin günahı kadar günah ona da yazılır. Öbür kimselerin
günahından da bir eksilme olmaz."
Bu
12. ayetin son kısmının mealini tekrar hatırlayalım. Meal şu şekildeydi:
"Biz
her şeyi açık bir kütükte zabdetmişizdir."
Bu,
"Hiç bir şey, bizim ilmimiz- bilgimiz dışında kalamaz. Bize hiç bir şey
gizli kalmaz" demektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder