قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلسَّمْعُ
وَالطَّاعَةُ عَلَى الْمَرْءِ الْمُسْلِمِ فِيمَا أَحَبَّ وَكَرِهَ مَا لَمْ
يُؤْمَرْ بِمَعْصِيَةٍ. (خ)
قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلسَّمْعُ
وَالطَّاعَةُ عَلَى الْمَرْءِ الْمُسْلِمِ فِيمَا أَحَبَّ وَكَرِهَ مَا لَمْ
يُؤْمَرْ بِمَعْصِيَةٍ. (خ)
بيغمبر أفندمز ( ﷺ )
بيوردولر ،" مسلمان
كشنيك ، - كوناح إيله أمراولنماديغى مدتجه – حوشونه كيدن ويا كتمين بتون حصوصلرده
، ( آمرلرينى ) دنليب إطاعت أتمسى واجب در ."
Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Müslüman kişinin, -günâh ile emrolunmadığı müddetçe- hoşuna giden veya gitmeyen bütün hususlarda, (âmirlerini) dinleyip itâat etmesi vaciptir.”
(Sahîh-i Buhârî)
Hicrî: 19 Zilhıcce 1440 Fazilet
Takvimi
AHZÂB (HENDEK) HARBİNDEN BİR GÜN -2
Müşriklerin ordugâhının yanına yaklaştım, bir ateşin başında idiler. Kara, cüsseli bir adam ellerini ateşe tutuyor: ‘Durmayın gidin! Durmayın gidin!’ diyordu. Ebû Süfyan’ı bundan önce hiç görmemiştim. (O olduğunu anlayınca) ok çantamdan bir ok çıkardım. Ateşin ışığından yararlanarak ona atıp vurmak istedim. Hemen, Resûlullâh’ın (s.a.v.) ‘bir şey yapma’ tenbihi aklıma geldi ve okumu çantama geri koydum. Sonra kendimde bir cesaret buldum. Onların aralarına sızdım; ateşin başına kadar varmış, müşriklerin yanlarına oturmuştum. Ebû Süfyân ayağa kalkıp: ‘İçinizde casuslar, gözcüler bulunmasın! Her biriniz, yanındakinin kim olduğunu tanısın!’ dedi. Beni tanırlar diye hemen sağ yanımda oturanın elini tuttum ve ona: ‘Sen kimsin?’ dedim. ‘Amr bin Âs!’ dedi. Sonra sol yanımdakinin elini tutarak: ‘Sen kimsin?’ dedim. ‘Muâviye bin Ebû Süfyân!’ dedi.
Müşriklerden bana en yakın olanı Âmiroğulları idi. Onlar da: ‘Buradan gidiniz! Burası sizin için durulacak gibi bir yer değildir!’ diyorlardı. Onlar ordugâhlarından bir karış bile ileri geçecek hâlde değillerdi. Vallâhi onların develeri ve atları üzerine rüzgârın yağdırdığı taşların çıkardıkları sesleri işitiyordum.
Sonra müşriklerin ordugâhından çıkıp dönerken gördüğüm yirmi kadar beyaz sarıklı süvari bana: ‘Sahibine haber ver; Allah, düşman askerlerine karşı ona kâfî gelmiştir!’ dediler. Resûlullâh’ın (s.a.v.) yanına döndüğüm zaman, kendisi bir kilime bürünmüş namaz kılıyordu. Vallâhi döner dönmez bütün üşümem geri gelmişti; tir tir titriyordum. Biraz sonra Resûlullah (s.a.v.) yaklaşmamı işaret etti. Kilimin bir ucunu benim üzerime sardı. Müşrikler hakkındaki bütün haberleri verdim ve ben dönerken onların gittiklerini söyledim. Bunun üzerine Allâhü Teâlâ (meâlen): “Ey îmân edenler! Allâh’ın üzerinize olan nîmetini hatırlayınız. O vakit ki, size düşmanlarınız tarafından ordular gelmişti. Biz de onların üzerlerine hemen bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Ve Allah ne yapar olduğunuzu görüyordu.” (Ahzab S., 9.) âyet-i kerîmesini indirdi.
Müşriklerden bana en yakın olanı Âmiroğulları idi. Onlar da: ‘Buradan gidiniz! Burası sizin için durulacak gibi bir yer değildir!’ diyorlardı. Onlar ordugâhlarından bir karış bile ileri geçecek hâlde değillerdi. Vallâhi onların develeri ve atları üzerine rüzgârın yağdırdığı taşların çıkardıkları sesleri işitiyordum.
Sonra müşriklerin ordugâhından çıkıp dönerken gördüğüm yirmi kadar beyaz sarıklı süvari bana: ‘Sahibine haber ver; Allah, düşman askerlerine karşı ona kâfî gelmiştir!’ dediler. Resûlullâh’ın (s.a.v.) yanına döndüğüm zaman, kendisi bir kilime bürünmüş namaz kılıyordu. Vallâhi döner dönmez bütün üşümem geri gelmişti; tir tir titriyordum. Biraz sonra Resûlullah (s.a.v.) yaklaşmamı işaret etti. Kilimin bir ucunu benim üzerime sardı. Müşrikler hakkındaki bütün haberleri verdim ve ben dönerken onların gittiklerini söyledim. Bunun üzerine Allâhü Teâlâ (meâlen): “Ey îmân edenler! Allâh’ın üzerinize olan nîmetini hatırlayınız. O vakit ki, size düşmanlarınız tarafından ordular gelmişti. Biz de onların üzerlerine hemen bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Ve Allah ne yapar olduğunuzu görüyordu.” (Ahzab S., 9.) âyet-i kerîmesini indirdi.
(el-Bidâye ve’n-Nihâye)
Hicrî: 19 Zilhıcce 1440 Fazilet
Takvimi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder